Kültür

Kültürel Değerlerimiz

Elife Ergan

İnsanı insan yapan elbette düşünsel ve fiziksel eylemlerini yönlendiren beyni ve yüreğiydi. Medeni insana yakışan da bilim ışığının aydınlığına, çağdaş uygarlığa, sanata kucak açmış; yaşadığı toplumun ulusal değerlerine karşı daha duyarlı sorumluluk sahibi olabilmesini gerektiriyor.

Küçük bir alanda yaşam süren insanın değerlerinin toplamı kültürünü daha geniş bir alana daha büyük bir yelpazeyle duygusunun yayılmasını sanat lüzumlu kılar. Nasıl ki yurtseverlik duygu ve düşüncesi bir halk için çok önemli olması gereken bir değer se , o kültüre düşkün olmayı gerektirdiği gibi aynı zamanda değerler toplamını “Yerelden Evrensele” taşımayı da amaç edinebilmelidir. Yurdum insanını sevebilmek, yurdunun daha fazla hak ettiği itibarı ona lâyık görebilmek için de halkının değerlerine ciddiyetle sahip çıkmayla dolu duygu ve düşüncesi akabinde bireysel sorumluluğunu hatırlatır.

Bunu yaparken de atalarının ,namerde geçit vermeyen cesaretlerine olan hayranlığıydı.

Anadolu’yu yurt yaparken verdikleri emeğe ve zorlu mücadeleye olan saygılarının bir nevi dışa vuran ifade şekliydi.

Ayakları çamurlu, elleri nasırlı kutsal analarının kınalı saçlarının çift örgülerine dokunuş, ninelerinin gözyaşlarını hala çiçekli mendilde saklayışlarıydı.

Çarıklı dedelerin yüce gönülle yurdunun taşına, toprağına, ulu dağlarının başındaki ağacına sonsuz yolculuğa, uçsuz bıçaksız ovalarının özlemiyle sarıp sarmalayan yürekti.

Namuslu Anadolu insanının yiğitliğine gark oluştu ve billûr yürekli çocuğun gözyaşı gibi dupduru, doğallığıyla sıcacık oluşu, sevecenliğiyle dipdiri duruşu âdeta bes berrak güzel yarınlara akan

masmavi bir nehir di.

Anadolu insanını da başka toplumları da ayakta tutan her zaman halk kültürüydü. Doğru bilgiyle ancak insanlığın ortak duygusu olan bileşeni sanatın özünde kültür varlığını haykıran.

Kültür her zaman ait olduğu toplumun dilini, dinini, bilimsel yanıyla ilişkili sanatçıyı ve sanatı besleyecek yeni sanat eserleri üretebilecekti.

Her toplumun üretim, tüketim ve paylaşım biçimi farklılıklar gösterecektir.

Çünkü her toplumun , tarih, ahlak, eğitim, edebiyat, düğün, bayram gibi farklı yapılarda alışkan olduğu adet ve geleneksel kültürel zenginliği vardı.

Her toplumun farklı şekilde Sanat, estetik, müzik, töre, inanç, geleneksel ifade özgürlüğü olduğu gibi giyim , kuşam, ağıtlar, ninniler, maniler, destanları da vardı.

Ayrıca efsanelerini var eden masal kahramanlarında capcanlı kültürünü aktaran mitoloji ve türküleri elle tutulan veya tutulamayan yaşanılan, hissedilen ,duygusal bütünlüğünü yansıtan kültürel kimliğini oluşturan değerlerin toplamı vardı .

Her toplumun elbette tarihsel maceralarının mayası değişken olduğu gibi gelmiş geçmiş sosyolojik öykülerinin toplamı da kültürünü oluşturuyordu .

Kültür-sanat-edebiyat çerçevesinde baktığımız için o kültürün mayası da hikaye ve öykü’lerine taşıyacaktır.

Her hikaye de yansıyan aynanın bizlere akseden kısmı da tabi ki siyasi tarihinin, sosyolojik açıdan tarihsel sürecin insanını bizlere yansıtır.

Toplumun aynası da toplumun geçirmiş olduğu tarihsel süreçle alakalı o toplumu var eden halkın hangi karanlık çağlarından geçerek, değişim ,dönüşüm sürecinde hangi bedelleri ödeyerek günümüze geldiğini gösterecektir. Kültür bir nevi bir halkın ortak duyuşuna, mimarisine, yaşantısına, düşünüşüne ,inancına , davranışlarına sanatsal eserlerle tanıklık etmektir.

Ben hemşire olduğum için tıp eğitiminin temeli insan anatomisidir ve her doktor ve hemşire anatomiyi en ince ayrıntısına kadar bilmek zorundadır.

Coğrafyamızın haritasını bilmek nasıl ki elzemse ,kültürel kimliğimizin haritasının niteliklerini de bilmek zorundayız. Ortak davranış birliğimizin, ortak inanış birliğimizin, ortak düşünüş ,duyuş ve duygu birliğimizi yansıtan en önemli değerimiz kültürümüzdü.

Elbette kültürünün yapı taşını oluşturan sözcüklerimiz ve dilimizdir.

Eğer dilimizi kaybedersek bir gün gelir kültürümüzü de kaybederiz ve tarih sayfasından

yok olup siliniriz.

İnsanlık tarihine baktığımızda; kültürünü dilini kaybeden, nice toplumların, ulusların geçmiş tarihsel süreçlerinde tarihin sahnesinden nasıl da göçüp gittiklerini görürsünüz.

Bizlere düşen bilinçli bir yurttaş olarak kültürel değerlerimize sahip çıkmak ve gelecek kuşaklara öz kültürümüzü aktarmayı görev bilmektir.

Saygıyla…

Elife ERGAN

Elife ERGAN : Osmaniye’nin Kırmıtlı köyünde doğdu. İlk ve Orta öğrenimini Osmaniye’de tamamladı. Adana Çukurova Üniversitesi Sağlık Kolejinden mezun oldu. Anadolu Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulunu bitirerek kariyer yaptı. Çukurova Üniversitesi hastane- sinde Anestezi hemşiresi olarak göreve başladı. Daha sonra Osmaniye Yüksekokulunda Tıbbı Laboratuvar bölümünde Laborant olarak “Eğitim hemşireliği” yaptı. Yüksekokulda Prof. Dr. Kazım Tülüce’nin Özel kalem asistanı olarak görev aldı. Sağlık Bakanlığına intisap etti. Halk Sağlığı hemşireliği ve daha sonra Osmaniye Devlet hastanesinde Pediatri hemşireliği ve Diyaliz ünitesinin kurucu olarak uzman hemşireliğini yürüttü. Sorumlu Nefroloji hemşireliği ve Başhemşirelik yaptı. Meslek içi eğitimler ile sertifika ve başarı belgeleri var. Osmaniye Kuvay-i Milliye ve Mücahitler Derneği Yönetiminde ve  Ozanlar Şairler Yazarlar Derneği üyesidir. Yıllardır öykü, hikâye ve şiirler yazmaktadır. Bu eserleri çeşitli gazete, haber sitesi ve dergiler de yayımlandı ve yayınlanmaktadır da. Evli, üç çocuk sahibidir. Daha önce “İnat Etme Gökyüzü , Benim kadar Ağlayamazsın”, ”Uzattım Elimi Sana Tutasın Diye” İsimli iki şiir kitabı yayımlanmıştır. “Bibi Çiçeği- Bibi Hatun” (Roman) yazarın 3. Kitabı “Çam Kozalağının İsyanı” (Öykü) 4. Kitabıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir