Yazarlar-Konular

ÜRETİM, PAYLAŞIM ve DÜNYA DÜZENİ

Halil Yılmaz Mıtmiye
İnsanlık, Antroposen – İnsan Çağına girerken; dünya Kapitalist – Emperyalist
düzenin en büyük sorunu, doğada hızla tükenen yaşamsal kaynakların ve
toplumların ürettiklerinin adil olmayan paylaşım sorunudur.
Çünkü dünya nizamı iyilerle kötülerin, güzelliklerle çirkinliklerin, haklılarla
haksızların, ahlaklılarla ahlaksızların, namuslularla namussuzların, mazlumlarla
zalimlerin, bilinç ile bilimin ürünü emek ile sömürünün dengesi üretimin, adil
olmayan paylaşım sorunlarının kaçınılmaz kıldığı; iki uzlaşmaz çelişki emek ve
sömürü – var olmakla yok olmak dengesi üzerine kuruludur.
İnsan aklı, emeği (Çalışmak – Üretmek) ve merakının sonucu araştırmasıyla
insanlaşmıştır. Çünkü dünyadaki diğer canlılar, doğanın sunduklarıyla varlığını
sürdürürken insan ise; doğayı kendi gereksinimi ve istekleri doğrultusunda
biçimlendirmiş, yönlendirmiş, yönete gelmiştir.
Üretim, insanın beden ve beyin gücü emeğiyle; topraktan, sudan, güneşten,
denizlerden, hayvanlardan, bitkilerden elde ettikleriyle – üretip, dönüştürdükleriyle
yaşamını sürdürmesi, yaşanır ve anlamlı kılmasıdır.
Ekonomi, bir toplumunun – ülkenin eğitimden sağlığa, ulusal güvenlikten iç
barışına değin; mutlu ve sağlıklı yaşayabilmesi yolunda, gereksinimlerini karşılamak
amacıyla yaptığı üretimin paylaşılmasını inceleyen ve ya çözümler öneren bilim
dalıdır.
Politika ise, üretimin bir parçası ekonomiyi yönetme yolu – yöntemi – bölüşme
biçimi, siyaset ediş sanatıdır.
İnsanlık tarihi boyunca yaşamı var eden üretim, ekonomi ve politika; iç içe
geçmiş, birbirlerini besleyen, birbirlerine dönüşen bir sarmaldır. Toplumsal yaşamın
parçası, bu sarmal değerlerin paylaşımı, ne denli insani, ahlaki ve adil olursa;
toplumsal yaşam – dünya düzeni de o denli güvenli ve yaşanılır olur.
Fakat günümüz dünyasında, toplumsal yaşamın bu temel değerlerini elinde
bulunduran Vahşi Kapitalist – Emperyalist sistem; hep çılgınca tüketim üzerine
kurulu olduğundan, toplumun oburca tüketim duygusunu kamçılar. Kapitalist
Sistem, toplumları üretmeden, çılgınca tüketmenin tek amacıymış gibi koşullandırır.
Toplumun bu koşullanmışlığı, bütün maddi ve duygusal değerlerin hoyratça
bitirilmesini getirir. Üretiminden uzaklaştırılan payına düşeni alamayan milyonlar,
açlığa ve yoksulluğa tutsak edilir.
Dünya – insanlık, insan nüfusunun ve tüketim alışkanlıklarının hızla
artmasıyla yeni bir jeolojik döneme – Antroposen (İnsan Çağı) döneme girdi.
Başka bir anlatımla insanın ürettikleri ile tükettikleri arasındaki makasın
açılması; dünya dengesinin bozulmaya başlamasını getirdi. Doğadaki bozulan bu
denge ya da dengesizlik; yerküreyi, kaçınılmaz son yaşanmaz, çekilmez koşullara
doğru hızla sürüklüyor.
Evren ve üzerinde yaşadığımız onun uydusu dünya, Antroposen Çağına
evrilirken; milyonlarca yıllık işleyiş yasalarında, hızla değişim ve dönüşüm
gösteriyor. Artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı – bu değişim ve dönüşümün
kaçınılmaz 2 sonucunu doğuruyor: 1-Dünyayı yaşanmaz kılacak kutupların –
Antartika buzullarının erimesinin getirdiği korkunç iklim değişikliği, 2-Yerküredeki
nüfusun artış hızına uymayan siyasal – politik düzenin sürdürülemez oluşu.
Bu koşullarda doğanın dağını, ovasını, suyunu, havasını – bütün nimetlerini
vahşice – obur ve çılgınca tüketen sistem devam edemez.
Çünkü dünya hiçbir zaman durağan olmadı ve kaynaklarının da sonsuz
olmadığına tanık oluyoruz. Doğanın şaşmaz yasası içinde – canlısının ve cansızının
birbirlerinin varlığına gereksinimi – tutsaklığı içinde yaşamak zorunluluğu unutuldu.
Günümüzde, dünden çok farklı yeni kurallar dayatıyor dünya düzeni. Bu
yenidünya düzeni – emek ile bilincin ürünü Antroposen – İnsan Çağı, yeni bir yaşam
biçimini getiriyor – dayatıyor.
Yaşamı sürdürülebilir kılan, ona anlam kazandıran yüce ve kutsal alın teri
emektir, üretimdir. İşte dünya bu beden ve beyin gücü emek – üretim üzerine
kuruludur. Her sabah, her saat ve her gün dünyayı döndüren bu değerler zinciridir.
Fakat bu değerler, Köleci Toplumdan bu yana; hep piramidin tepesindeki bir
avuç azınlığın – elit bir sınıfın görkemli yaşamına akmış, onlara renkli bir yaşam
sunmuştur.
Piramittin tepesindeki bu elit sınıf, kendilerine Cenneti bu dünyada sunup
yaşatan üretenlere; gidip de döneni olmaya hep öbür dünya, Cennet Vadetmiş;
koşulsuz söz dinleyen – her denileni yapan – itaatkâr olmaları için de Cehennem ile
korkulu rüyalara boğulmuştur.
Emperyalizmin belirlediği dünya düzeninde en büyük sorun, üretimin meydana
getirdiği ekonomik sistemin artı değerlerinin paylaşımı – adil olmayan dağılım
sorunudur.
İnsanlığın ortak aklının ürünü, insanlaşmasının temeli emek – üretim ve bilim;
toplumsal bilincin eylemselliğine dönüştüğü zaman:

Spartaküs gibi açlar, çıplaklar ordusu olup bu sömürü sistemini kuranların;
yalan ve riya ile yaslandıkları İlahi Gücün adaletsiz kapısını çalacak; “Bu Dünya
Düzeni Böyle Gitmiyor” diyecektir.

Halil Yılmaz – Hıtmiye
Eğitimci – Şair – Yazar
www.hitmiye.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir