Yazarlar-Konular

İŞTE BÖYLE: İNSAN GÜCÜ, ALIN TERİ

(Ali OZANEMRE)

Eni 110, boyu 80 santimlik tek parça bir mukavva; mukavvanın yüzüne yerleştirilmiş “insan gücü, alın teri”ni gösteren fotoğraflar, gerekli açıklamaların yer aldığı yazılar…

1964’ün Eylül ayında görmüştüm ilk kez. O zamanlar ilköğretim 5 yıllıktı. 5 yıllık ilkokulu bitirmiş, Düziçi İlköğretmen Okuluna kaydolmuştum.

6 yıllık bir eğitim-öğretimin ardından ilkokullara öğretmen yetiştiren okullardan biriydi “Düziçi İlköğretmen Okulu”; Düziçi Köy Enstitüsünün 1964’teki haliydi. Köy Enstitülerinin işi bitirileli en az on yıl olmuştu ama okulda o ruh, hâlâ vardı ve mezun olduğum 1970’lerde de sürüyordu.

Bu fotoğrafların, yazıların özenle yerleştirildiği o “mukavva”yı, okulun 4 ana binasından biri olan ve adına “Birinci Bina” denilen binanın koridorundaki camlı bir panonun içinde görmüştüm ilk kez. Sonra, öğrencisi olduğum 6 yıl boyunca belki yüzlerce kez o panonun önünde durdum, resimlere baktım, yazıları okudum, fotoğrafları inceledim dünselini kendim yaşamışçasına…

Sağ üstte; şimdilerde elbette var olmayan ve adına “altı dokuzluk” denilen 6×9 cm boyutlarında 37 siyah-beyaz fotoğraf; solda Atatürk’ün, İnönü’nün çini mürekkeple yapılmış portreleri, üçüncü sırada Hasan Âli Yücel’in portre fotoğrafı. Fotoğrafta el yazısıyla bir yazı: “Varlığa yokluk, Yücel ve tam okunamayan bir tarih… Panoyu düzenleyenler, Tonguç’un fotoğrafına yer vermemişler. Çekinmiş olmalılar…

Portrelerin altında Atatürk’ün özdeyişleri: “Muallimler! Yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. Cumhuriyet; fikren, ilmen, bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızlar ister. K. ATATÜRK.”

Bu blok yazının yanında yine bloklaştırılmış, Enstitü’nün özel defterinden alındığı anlaşılan bir yazı: Düziçi Enstitüsünü ziyaret eyi gün; eyi hatıra. Teşekkür. İsmet İnönü. 6.10.1943”

Bunun sağında, şu yazı: “Bu defterin ilk sahifasını açık bıraktım. Şunun için ki birgün, millet kalkınması ülküsünün baş yolcusu aziz başım İNÖNÜ, o ülkünün kaynaklarından biri olan bu hayat ve ışık ocağına geldiği zaman güzel ve manalı adını yazsınlar…….

Sınıfta ders, atölyede demir ve tahta işi, tarlada çapalama, ahırda at, meydanda oyun, sıhhatlı kız ve oğlan çocuklarının gözlerinde neşe, Türklük alevi, Müdürünün ve bütün öğretmenlerinin yüzünde vazifelerine bağlı insanların bahtiyarlığı… Bunların hepsini kalp gözümle gördüm, başlama mesuliyetini aldığım bu davanın yürüdüğüne bir kerre daha inandım. TÜRK MİLLETİNİN HAYRINA ÇALIŞANLAR VAR OLSUN, ÇOK OLSUN VE AZİZ OLSUN… 29.3.1943 HASAN ÂLİ YÜCEL

Bu yazıların altında iki fotoğraf: Biri kartpostal boyutunda, belki de dikilen ağaçlar henüz büyümediği için bir tek ağacın gözükmediği, binaların açıkça görüldüğü; okulu ve ardındaki “Dumanlı” dağlarını kucaklayan siyah-beyaz olanı… Öbürü bir “altı dokuzluk”: 40-50 yaşlarında, takım elbiseli bir erkek ve yanında çiçekli bir fistan giymiş akça pakça, hanım hanımcık bir kadın. Açıklaması altta: “KURUCU LÜTFİ DAĞLAR VE AİLESİ”

Yanlış anımsamıyorsam bu fotoğraftaki hanımın kucağında bir-iki yaşında bir de çocuk vardı. Vardı diyorum; 7 yıl sonra yeniden karşılaştığımda bu fotoğraf, mukavva kesilip oyularak çıkarılmıştı. Oyuğun altındaki beş sözcük, bir boşluğun açıklamasıydı artık… Artık bir boşluğun açıklaması olan o beş sözcüğün altındaki, 30 Temmuz 1947 tarihli yazı: “1939 yılında Adananın Karşıyaka-Güneşli Mahallesinde, Güneşli ilkokulunda açmış olduğum Köy Öğretmenlerini Yetiştirme Kursunu 1940 yılında Haruniyeye naklettik. Bu kurs 3803 sayılı Köy Enstitüleri Kanununun çıkması ile ‘Düziçi Köy Enstitüsü ve Eğitmen Yetiştirme Kursu’ adını almıştır.” Bu paragrafla girişi yapılan yazının süreminde şu bilgiler veriliyor; özetle:

“Bugüne kadar” yüzlerce mezun verilmiş. 1000 öğrenci varmış. Ayrıca; yüzlerce dönüm meyve, sebze bahçesi ve bağı, atları, ahırları, katırları, boğa ve inekleri, tavukları ve arıları, 2000 dönümden fazla toprağı, koruluğu, zeytinliği, 4/5’ü tamir edilen harap binaya ilave 45 yeni bina… Dahası; kamyonlar, motorlar, ziraat aletleri, yedekli motorla donatılmış elektrik santrali, 6 işliği, “modern ve muazzam su tesisatı”… Enstitünün, “bütün maddi ve manevi varlığı”yla öğrencilerin, öğretmenlerin, memur ve işçilerin milli duygu ve ülkülerinin, temiz ve aziz alın terlerinin ebedileşen hayırlı bir eseri” olduğu…

3. paragrafta, “Bu eseri yaratanların, onun gürbüzleşmesini, yeni tekamül hamlesi yapmasını candan istemeleri kadar tabii bir dilek olamayacağı gerçeğine dayanarak Düziçi Köy Enstitüsünü, sevgili Enstitümü halefim Şakir Oba’ya tevdi ve teslim ederken kendisine ve iş arkadaşlarına tanrıdan üstün başarılar dilerim.” deniyor

Ve son paragraf:

Eşsiz hatırasını gönlüme hakettiğim Enstitimün varlığını kendi varlığımla birleştirerek “O”nu beraberimde götürüyorum ve ben burada kalıyorum. DÜZİÇİ KÖY ENSTİTÜSÜ ESKİ MÜDÜRÜ, İZMİR TİLKİLİK KIZ ORTAOKULU MÜDÜRÜ LÜTFİ DAĞLAR” (1)

Bunların altında “Okulun Yeri-Coğrafi Durumu”yla ilgili bilgilerin yer aldığı bir başka yazı; bu yazının sağında sağ elinin işaret parmağı göğsü hizasında ve ileride, nutuk veren yeni müdür Şakir Oba’nın fotoğrafı; yine “altı dokuzluk” ve bütün öteki fotoğraflar gibi siyah-beyaz…

Kurucu müdür Lütfi Dağlar’ın 1940’ta başlayıp 1947’nin ortalarında biten müdürlük görevini üstlenen ardılı Şakir Oba, umulanı vermemiş(!) olacak ki, bir yılı bile tamamlayamadan, 3 Haziran 1948’de özel deftere şunları yazmış:

Enstitülerimiz geliştikçe köylerimizden bilginlerin, mühendis, doktor, ressam ve müzisyenlerin yetişmelerini bekleyebiliriz. Bu suretle %80 ile de kalkınan Türkiye Cumhuriyetinin bu büyük hamlesine geçmişteki inkılâplarımızda olduğu gibi bütün dünya hayran olacak ve asil milletimizi örnek alacaktır.

Vatansever, feragatlı, çalışkan, iyi ahlâklı, itaatkâr öğretmen ve öğrencilerime sürel başarılar dilerim. DÜZİÇİ KÖY ENSTİTÜSÜ MÜDÜRÜ / SALİHLİ ORTAOKULU MÜDÜRÜ ŞAKİR OBA.”

1 (1)Kurucu Müdür Lütfi Dağlar; 1970’lerin ortalarına dek İzmir’de yaşadı; okulunu hiç “unutmadı”; çok sevdiği okulunu, ortasından ikiye bölüp aşağıdaki arazilere dek uzanan en uzun caddeye 2000’lerde onun adı verildi.

Altta, köylü giysilerini soyunmuş, Enstitünün verdiği takım giysilerin içinde, beyaz gömlekleri, tıraşlı başlarıyla “KURUCU GENÇLER”… Bunun sağında, mukavvanın sonuna dek yan yana yapıştırılmış, iri kartpostal 4 fotoğraf… Kurucu gençler, kimi şapkasının altında, kimi başıkabak ama hepsi de iş giysileri içinde ta temelden bina kuruyorlar: Taşlar, duvarlar, harçlar, kalaslar, harç taşıma aletleri, iskeleler… İşçi karıncaların kimi iskelede, kimi yerde, kimi duvarın tepesinde…

Bu fotoğraflarla yukarıdaki 37 “altı dokuzluğun” arasında, sığdığınca yinelenen bir yazı: “İŞTE BÖYLE KURULDU: İNSAN GÜCÜ, ALIN TERİYLE; İNSAN GÜCÜ ALIN TERİYLE; İNSAN GÜCÜ, ALIN…”

37 fotoğraftan yukarıdan aşağı dizilerek bir sütun oluşturmuş 8 fotoğrafın çoğunda kızlı erkekli gençler, kapalı alan çalışmasındalar. Ama ille de kümeler halinde… Bir masa başında ellerdeki kitaplara gömülmüşler; harita çizimine benzer bir çalışma içindeler, karatahtanın önünde poz vermişler aralarında bir öğretmen, laboratuvar çalışması içindeler…

İkinci sütunu oluşturan 8 fotoğrafın çoğunda açık alandalar: Birinde dört öğrenci bir pencere çerçevesiyle ilgileniyor, birinde bir konuşmacıyı dinlemekteler, birinde okulun traktörüyle ilgili bilgi alıyorlar, birkaçında yine kapalı alanda işçi arı olmuşlar, birinde de lahana tarlasında sanki hasat yapmaktalar…

Üçüncü sütun fotoğraflarda ağırlık, sportif etkinlikler biçiminde. Bayramlardaki görüntülerden çarpıcı anlar ölümsüzleştirilmiş avuç içi büyüklüğünde kartlarda. Yürüyüşler, koşular, oluşturulan kuleler ve 19 Mayıs toplu gösterimi…

Dördüncü sütun fotoğraflarda izcilik görüntüleri ağırlıkta. İzci yürüyüşleri, sabun çayı olduğunu sandığım bir akarsu kıyısında yıkanma görüntüleri, halaylar, oyunlar…

Beşinci sütunu oluşturan ve uzunlamasına yerleştirilmiş 5 fotoğrafın 3’ünde iş yaşamından değişik birkaç görüntü, öbür 2 fotoğrafta da törenlerden iki an yer almakta.

Bütün bunların düzenlendiği mukavvayı 7 yıl sonra öğretmen olarak geldiğimde ve yeniden gördüğümde, köprülerin altından çok sular akmıştı, ama akan bu sular kirliydi, çamurluydu, yıkıcı bir sel suyuydu:

Okul, birçok yönden değişmiş, başkalaştırılmıştı. Ana binalar yıpranmış, kimi yerleri kullanılmaz olmuş, dört ana binadan biri, “4. Bina” tümden, gerçek anlamda yanmış, yakılmıştı. Önceleri idare (yöneticiler) bütün okula dağılmış-yayılmış biçimdeyken, en olmayacak bir yere iki katlı yeni bir bina yapılmış, bütün idare bu binada toplanmış. Sözünü ettiğim mukavvayı bu “yeni” idare binasının bodrumunda, tozun toprağın içinde, konulacak başka yer bulunamadığı için oraya atılmış kırık dökük kimi eşyaların arasında bulmuştum. Hemen alıp çıkardım onu oradan. Önce tozdan kirden kurtardım; yerinden ayrılmış olanları yerlerine yapıştırdım ve yönetici masamın üstündeki camın altına yerleştirdim. İki yıla yakın orada kaldı. İki yıl sonra okuldaki görevimize son verilince, masamın camı altındaki kuruluş anılarını içeren fotoğrafların bulunduğu bu mukavvayı da yanıma aldım, bugüne dek korudum.

2004’ün 17 Nisan’ında Düziçi Öğretmen Lisesindeki Köy Enstitülerini Anma Törenindeyiz. Okul müdürlüğünden öğreniyoruz ki Düziçi Öğretmen Lisesinin binalarından birinde (2. Bina’nın bir sınıfında) KÖY ENSTİTÜLERİ MÜZESİ kurulacak; açılış, bu yılın 29 Ekim’inde (Sonra, 2005’in 17 Nisan’ına ertelendi).

Başta Osmaniye Valiliği (İl Kültür ve Turizm Md.) olmak üzere, Düziçi Kaymakamlığı (İlçe Kültür ve Turizm Md.), Düziçi Belediye Başkanlığı, Düziçi Öğretmen Lisesi Müdürlüğü.. bir güzel işi kotarma çabası içindeler.

Kuşkusuz, çok sevindik.

Ben de sevincimi şu duygu ve düşünceyle perçinlemek istedim:

Köy Enstitülerinin kuruluşunun yazılarla, fotoğraflarla saptandığı bu mukavva panonun en doğru yeri o müzedir. ‘Emanet’i, o müzeye götürüp teslim etmeliyim. (Adana, 2004; Ali OZANEMRE)

NOT: 2004 yılının Nisan ayından önce yazılan ve o günlerde Adana SÖYLEM dergisinde yayımlanan bu yazıdaki emelimi gerçekleştirmek amacıyla koca mukavvayı, 2005’teki 17 Nisan anma etkinliği için Düziçi’ne giderken yanımda götürdüm. Ne var ki benim için çok değerli bu ‘emanet’i teslim edecek hiçbir kimse bulamadım. Ben de götürdüğüm gibi Adana’ya geri getirdim. O günlerden bugüne, dijital ortama aktardığım görsellerin panosu, çalışma masamın üstündeki camın altında, gideceği yere götürülmeyi bekliyor.

(aliozanemre@gmail.com)

Düziçi Köy Enstitüsü binaları. Neredeyse tüm binalar tamamlanmış….1.bina. 2.bina. 3. bina… çok amaçlı salon, aşağı ön tarafta , sinema salonu ve sanat evleri…..sol tarafta küçük gibi görünen sıra sıra evler okulun lojmanları….üst tarafta minareli camide Haruniye nin camisi….Resim , annemin teyzesi Habbe Kaya’dan alınmıştır. Habbe Kaya Okul kurulur kurulmaz , okulun çamaşırcısı olarak işe başlamış ve yüz yaşında daha yenilerde de vefat etmiştir. ( not : Bilgileri ve resmi araştıran veren İbrahim Çenet. Anadolu Halk Bilim Akademisi )

Not not : Ali Ozanemre’nin yazısında sözünü ettiği , alıcısını bekleyen tablo da da bu fotoğraf dahil okulla ilgili pek çok fotoğraf vardır. Arşivimizdedir.

Ali Ozanemre

1950’de Osmaniye Düziçi Akdere-Farsak köyünde doðdu.

Kendi köyünde henüz ilkokul yoktu. Bu nedenle ilkokulu, çevre köy okullarında okuyarak bitirdi.

İlkokul sonrasında Düziçi İlköğretmen Okulu’nu (1970), ardından Diyarbakır Eğitim Enstitüsü’nün Türkçe bölümünü bitirdi (1973). Ortaokul, lise ve Düziçi Eğitim Enstitüsü’nde Türkçe-edebiyat öğretmeni olarak çalıştı. 1999’da emekli oldu. Emekli

olmadan önce Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirmişti. Halen Adana Barosu’na bağlı avukat olarak Adana’da yaşamaktadır.

Şiir, öykü, deneme, inceleme türünde ürünleri sanat edebiyat dergilerinde yayımlandı.

Kitaplaşan yapıtları:

1) Aşk Yoksa Ben Yokum, çağdaş rubailer, Aykırısanat y. 1997

2) İkinci Kerem Sonuncu Aslı -Türk/Ermeni Öyküleri- Kendi y. 1998 (2. b 2007)

3) Filistin Sancısı, ırmak şiir, Özgün y. 1999

4) Destanlar/Çobanoğlu (İbrahim Çoban Şiirleri) (Derleme-Düzenleme-Açıklama) Kendi y. 2005

5) Döne Döne KARACOĞLAN (İnceleme) Yoğunluk y. 2007 (2. b Alter y. 2012)

6) Onlar Çocuk Kalacak, öyküler, Karahan y. Mart 2011

7) Onbeş Yunus Koy’verdim Bu Kıyıdan, ırmak şiir, Ekin Sanat y. 2012

8) Kafdağının Kuşları, öyküler, Karahan y. 2015

9) Aşka Açık Unutulmuş Kapımız, şiirler, Aysad y. 2018

10) Gerçek Ay Işığı, öyküler, İzan y. 2020 (Baskı aşamasında).

aliozanemre@gmail.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir