(Bugün Toros Dağlarında, köylerde yoluma, çıkanlar)
NAYLON BABIÇLAR ! BİR BABIÇTAN ÇOK DAHA FAZLASI!
Gülden Mahmut
Ne Zaman Torosları ve etrafında gelincik çiçekleri gibi kendiliğinden bitivermiş köylere gezmeye gitsem, bir toprak damlı evin önüne dizilen, naylon babıçlar çeker dikkatimi.
Dambaşa çıktığım tahta merdivenlerin önünde, ahırın girişinde, tahta kapının önünde, bahçe girişinde, odun yığınlarının üstünde, kapı önlerinde, ağaç dallarında sıralı… Öyle bir tane değil, renk renk çok rahat görebilirsin hepsinden.
Beyaz, mavi, yeşil her rengi bulmak mümkün.
Dağda, bayırda, tarlada, yaylada, yağmurda, çamurda köylü kadının en rahat ettiği naylon babıçlar… Giymesi çıkarması kolay… Ayağında hiç yokmuş gibi, tüy gibi, uçuverecek, sekiverecekmiş gibi…
Hatta çıkarıp topukluları, sporları, bir tane naylon babıcı ayağına geçiriverirsin… Kendini kuşlar kadar özgür, Torosları seke seke yaylayan keçicikler gibi şen hissedersin.
Hani Pamuk prensesi bensem bu dağların, hangi karayağız delikanlı prens olup yoluma düşüp bi tekini ayağıma geçiriverecek diye düşünmüşümdür hep evvel zamandan beri…. Hangi köye giderseniz gidin, kapı önünde en az üç-beş çift görürsünüz, eskimez, yırtılmaz, tamir istemez, boya-bakım istemez…Doğal, içten, ecik bücük zamanların, tozunu toprağının attığımız zamanların yol arkadaşı…. Ayağını vurmaz hiç… Çıbartmaz…
Hala bir çok köyde kullanılan kara lastikler de var…. Bir de kilteliler… Rahmetli bubam anlatırdı “A gara gızım, biz hiç sizin giydiğiniz kunduraları heç görmedik” diye…Öyle ya, doğrudur… Bir de Gislaved adı verilen İsveç malı gara lastikler vardı… Bizim köylülerin dili dönmeyince cızlavat dedikleri… Aslında 1900’lü yılların başında İsveç’ te üretilmişti bu babıçlar da.. Otomobil lastiği yapan Wilhem ve Carl adında iki kardeşin, eski lastikleri atmayıp değerlendirdikleri, presleyip ayakkabı niyetine yaptıkları babıçlar…. Yörüklerin ayağındaki kahramanlardan… İsveç’ in Gislaved şehrinde üretildiği için bu adı almış, sonra tüm Avrupa’ ya satılmış daha sonra Türkiye’de de pazar bulmuş çok talep edilmiş, ve bu iki kardeşle birlikte İsveç’i kalkındırmış lastik ayakkabılar.
Eskiden kasabaya gidenlere numara söylenip sipariş edilirmiş, öyle büyük, küçük olması önemli değil, kimin ayağına uyarsa o giyermiş. Şimdi daha kolay ulaşılabiliyor. Lakin bir Anamur merkez Caminin aradaki yolda küçük bir dükkanda satılıyor bugün, tek… Bir de Akarca yolu üzerinde bir dükkanda gördüydüm biaralar .. .Pazaryeri haricinde başka yerde de satılıyorsa, varsa da pek bilmiyorum…az da işletme civarı küçük kunduracı dükkanların önünde zaman zaman gözüme ilişivermişliği vardı bir zamanlar kenarcıklarda…
Tüm bunları bir köy yolculuğunda hatırlıyorum şimdi şu sırtımı yasladığım ağacın kölkesinde …
Naylon babıçlar gördüm az evvel yol üstü ağaç dallarına tellere takılmış… Ve bu babıçlarla tüm bir ömrü yürümüş Türkmen obalarını, benim güzel yurttaşlarımızı düşündüm… Bu lastiklerle okul yollarından adam olma yollarına yürüyen; tarlada, bağda, bahçede, hayat bilgisi dersini bellemiş köylülerimi… Cızlavat lastiklerini, yastık yapıp Muşurup Suyunun, başında öğle uykularına dalan, yukarı bayır köylülerinin, satır aralarında bıraktığı anılar eşlik etti gün boyu yaşamıma… Eve gelen her yeni lastik, naylon babıç, yeni bir mutluluk yaşatır giyenlere. Yukarı köylere doğru giderken babıç evrilerek, babuça; gislavet, çizlavata kendiliğinden dönüşüverir yörük ağzında…
Eğer biz veletler azcık sınırı fazla aşmış, sigortaları arttırmışsak büyüklerimizin, babıç ortada vurguyu az daha üstüne çekerek babbıça;babbuça dönüşüverir, hatta çarşamba babıçı olarak bir deyim, Toros köylerine miras olarak kalırdı… Eskiler atılmaz, kapı önünde, tarlaya, ahıra, komşuya giderken kime denk gelirse ayağına takar gider. Uğur getirmesi için ağaç dallarına, tarla sınırlarında çiftlerin üstüne zıllındırılıverilir… Hatta naylon babbuçu çok olan evlerin önünü dikkat etmişimdir, daha bir tertipli düzenli, yol kenarlarına ekilen çiçekleriyle, kasımpatı, sardunya, krizantem çiçekleriyle daha bir rengarenk, pek gözel, teneke saksılarda türlü türlü çiçeklerle bezelidir… Şehir ayakkabısıyla çıkmakta zorlandığın her yolda, çıkamadığın her dağda, bayırda naylon pabuçlarla kolayca yürürsün. Hatta yürümez de; keklik gibi sekersin.
Dereleri, çayları geçerken hiç düşünmeden entarini, sıvayıp dalarsın sulara..Su, deliklerden yurdum yurdum yol bulur, iz bırakırken adımladığın bayırlara, az zamanda yine toza toprağa bulana bulana, fıstık çekmeye gidersin mesela, küncü çırpmaya, bağ bahçe deşirmeye… Naylon babuç en iyi yoldaşın olur böylece…
Sadece tarlada, bahçede, yaylada değil, düğüne giderken, komşuya gezmeye giderken, kasabaya inerken… Bizim obalarda en çok yeşil beyaz ve mavisini giyer Yörük gadınları…. Mor cepkenlerinin altında, ebemguşaklarının gölgesinde onların da ayrıdır yerleri…
Rengarenk…
Kimileri şalvarının rengine göre, kimi yeleğinin rengine göre kimi basma fistan, entarisinin rengine göre seçer renkleri.
Cumhuriyetin 10. yılında ATATÜRK tarafından kurulan SÜMERBANK mağazaları vardı. Köylünün hasat sonunda, herkesin bayram öncesi gidip alışveriş yaptığı, kumaştan, ayakkabıya her ihtiyacına kolayca ulaştığı mağazalar.. Cumhuriyet kurumları olan ve bir döneme damgasını vuran SÜMERBANK mağazaları artık yok. Köylü için en ucuz, en kullanışlı, en sağlam pabuçlar da bu mağazalardan alınırdı.
Çoraplı, çorapsız rahatlıkla giyersin, yürür varıp gidersin Ötüyüze beriyüze… Koşarsın tarlada, bağda bahçede…Öteyakanın düğününde onunla dönüverirsin bi şöylece, davul zurnanın eşliğinde… Köy meydanı, düğün alanında naylon babucun özgürlüğünü yaşarsın…
Sulara dalıp da ayakların ıslandıysa, gideceğin yere kadar her adımında şapıdık şupuduk seslerini duyarsın yol boyu. Azığını, çomacını çıkınını bohçalayıp vardığın sürü peşinde kiminde ayağından çıkarıp yanıbaşına koyar, tozunu bir silkmede alıverirsin. Ne güzeldir, naylon papuçla, yemyeşil ovalarda yürümek…
Ne güzeldir, onu ilk kez giyen genç kızın heyecanını hissetmek. Ne güzeldir, onu rengarenk çiçekli entarinin altına giyen kadının gözleri. Ne güzeldir, sevdiği için ‘’ne renk alsam’’ diye düşünen erkeğin yüreği…
Bir naylon babuç çıktı bugün Torosları dolandığım yukarı köylerde yol üstünde karşıma… Gözlerimin önünden bu kez, naylon babucun tekiyle terbiye olmuş bir nesil geldi geçti… Öyle ya sadece ayağımızı taşımaz ahlakımıza edebimizide hizaya çekerdi babucun bir teki…
Büyüğüne ağız eğmiş, saygıda bir kusur etmiş, hak helal bilmemiş, yalan söylemiş hırsızlık etmiş, yumurta çalmış, edepsizliği ahlak bellemişsen, bir naylon babuç icabına bakardı senin… Babucun tekini yedin mi bütün arıza tarafların düzelir, psikolojin misikolojin de bozulmaz bir eyi adam oluverirdin…
Naylon babbucun tekini yiyen adam eyi adam olma yolunda ilk dersi bellemiş olurdu da, bütün coğrafi bilgileri dünyanın dört bucak olduğunu Bi çırpıda kavrayıverir, din iman hak getire, kul hakkının ne olduğunu esas dinin, emanete hıyanet etmemek, emek verip büyüttüğün bir ağacı kesmenin en büyük günah olduğunu, dünya ahiret bu insanın yaptığı her işin sonunda başına bir günah bela geleceğini bilirdin…Hatta bununla da kalmaz zulme tanıklık edip sesiz kalmanın, egoları yüksek ademoğullarının sırtını sıvazlamaların zulümden de beter olduğunu anlar, yapacağın işlerde gönül kırmadan adım atmaya çalışırdın….
Naylon babbuçların öğretmenliğinde, iyi bir eğitimden geçmiş nesil olarak, o vakitler çok da edepsizliği tavan yapmış insanlara rastlamazdık biz hiç…
Bizim evde adettir aileye yeni bir bebek doğdu mu, yürümeye başlayıp, ilk adımlarını sıralamaya başladığıktan itibaren, anam ayacığına bir naylon babuç alıverir caminin altından…yanına da çiçekli bir şalvar, ya da pazen bir pijama diker dikiş makinasıyla… Vakit ermiştir gayri, çocuk ilk derslerini almaya başlayacaktır bunları giyerek…
Adam olmanın yolunu bir babbucun tekiyle öğrenen nesil, yetişti Türkiye’de bu evvelden küçücük olan kasabamızda… Babbucun tekiyle adam olup gidenler, ülkeyi de kalkındırıp iyi evlat oldular… Sağlam izler bıraktılar toprak damlı evlerden geriye.. Naylon babbucu yiyerek büyüyenlerin dünyası, su gibi aydınlık, hava kadar berrak bir yerdi…Ak ile karanın ayırtedilebildiği, her şeyin net olduğu, gözlerimizin daha net gördüğü bir yerdi burası…
Dünya gri değildi mesela… Bir adam iyiyse iy¡; Eyi adam derlerdi ardından… Kötüyse, kel çıktı der, sosyal mesafeyi esas o zaman koyardık ak adımızı b… k etmemek için…
Anneme sordum nasıl bir çocuktum ben diye… Öyle sesiz sakin, pek bir zorluğunu görmedim der… Oturturum seni tahta divana kızım burda uslu uslu dur, bi yere gıpırdama… Sen akşama kadar o divanın, üstünde kalırdın der.
Bilmez anam, oturduğum yerlerde düşler kurardım çünküm hep… Hepicik bir sevda alırdı başımı taaa evvel zamanlardan beri…Kiminde bir naylon bebekti sevdam, kiminde telli duvaklı toprak damlı bir ev…
Amma lakin babbıçın tekini yiyecek bir davranışım olmamasının sebebi, zaten bellemiştik, ki;o bir tek babbıç, Bi tarafımızı cıbartacak; önce bir bakış bir çimdikle önden haberi gelir, daha da hizayı bozmazdık…Bozamazdık…
Lakin bugün bayır köylerini gezerken, Yolumun üstüne çıkıverdi birden bir teki…. Mavi… Bir tek daha… Beyaz… Az daha ilerlesem yeşil… Belki daha da fazla… Bir naylon babıçın tekinde bütün ahlaki değerleri kavramış bizim nesil bilir ki, biz yörükler önce; 1-Yalan söylemeyiz 2_Hırsızlık etmeyiz 3_İyi insan olup herkese iyilik etmeyi boynumuzun borcu belleriz…
Bizim din anlayışımız önce buradan başlar… Ne mutlu ki, bugün bu bir naylon babıçın tekinde terbiye olmuş insanlar olmuşuz…
Esas zulüm olan kısımda, naylon babucun tekinde, insan olmanın erdemine, erememiş kul hakkı yiyen, aile anlayışını yitirmiş, nerden neyi hortumlarsam daha çok omzum sıvazlanır, palazlanırım diyenlerle aynı dünyada nefes alıyor oluşumuz…
Yani Gosgoca Yaşar Kemal Emmimin de dediği gibi, ne zaman ki naylon babuçlarla büyüyen bir nesilden geldiğimizi unuttuk; “Demirin tuncuna, insanı piçine kaldık… .
Ve babıçın diğer tekini arayan bir insanlığız şimdi yerden göğe… İyiki bir babucun tekinde Adam olmanın, şu dünyanın sırrına ermiş dostlarımız var etrafımızda… O halde umut hala var ola!
Ne mutlu naylon babuçlarla, iyiye doğruya güzele , hakka, adalete, şerefli ve onurlu bir yaşama yürüyen insanlara…Dünya naylon babuç günümüz kutlu olsun… O halde doğum günüm de kutlu olsun…. Tüm naylon babıç yiyen nesillerin bu dünyada var olma günü kutlu olsun…
Bir ağaç dalında bile huzursuzluğa kapılan, insanlığını yitirmiş yüreklere de geçmiş olsun…Karda donmuşsunuz ama siz hala tatlı bir uykuda rüyadayım sanıyorsunuz… Kararmış ahlakınıza da böylece geçmiş olsun… GEÇMİŞLER OLSUN.
Gülden mahmut


Çukurovada Toros Dağları eteklerinde köy – kır insanları , eskiyen ayakkabılarını , ağıl kazık başlarına, yol kenarı ağaç çotaklarına, belkide uğur getirsin diye asarlardı. Belkide hiç ayakkabısı olmayan , sormadan çıplak ayağına giyip gitsin diye. Belkide gömlekten, azıktan çok ihtiyacı vardı kır insanlarının ayakkabıya.


Mahmud kimdir : 1977 Yılında Anamur ´da doğdu. İlk ve Ortaöğrenimini Anamur’da tamamladı. Atatürk Üniversitesi Kazımkarabekir Eğitim Fakültesi Edebiyat Bölünden 2000 yılında mezun oldu .İlk olarak Anamur Güngören İlköğretim okulun da göreve başladı. Daha sonra Gaziantep, Edirne ve İstanbul’da farklı okullarda Edebiyat öğretmenliği yaptı. Bekar ve 1 çocuk annesi olan Gülden Mahmud 2017 Eylül ayından itibaren Valide Sultan Mesleki Teknik Anadolu Lisesi’nde müdür yardımcısı olarak görevine devam etmektedir.