TOPRAK ANA CANLI MI CANSIZ MI ?
Bekir Dağsever
Toprak bilinen en eski zamanlardan yani tarihlerin oluşmaya başlamasıyla insan tarafından ana tanrıça olarak kabul görmüştür.
Yaşam veren , iyileştiren, büyüten gücü dolayısıyla dişilikle benzerleştirilen toprak sürekli yenilenen ve bitmeyen enerjisiyle bir tanrının ölümsüzlüğünü sembolize eder. Bu anlamda büyük tanrıça üretme gücünü elinde tutandır, Yaratıcısıdır.
Milyar yıllar önce küremizde hiçbir canlı yaşamazken, evren ilkeli varlığını sürdürüyordu. Bir zamanda evrende yıldızlar yerlerini aldı. Uzayda kendi yörüngelerini oluşturdu. Tamda bu zamanda evreninde kaderi değişmeye başladı. Büyük yıldızlardan kopan parçalar , birbirlerine çarpma sonucu aldıkları fiziksel değişimle kendilerini koruyarak canlılar doğada yerlerini aldılar.
Bu canlılar doğada varlıklarını hissederek , mikro organizmaları sıcak ve soğuya karşı kendilerini korumaya aldılar. Hareket edenlerde etmeyenlerde yerlerini sağlamlaştırdı. Bu mikro canlılar önceleri mitoz bölünmeyle çoğaldılar, Giderek uzun zaman diliminde bu mikro canlılar kendilerine zorunlu , yaşam organları oluşturdu. Çok sonraları erkek ve dişi diye geliştiler. En son bu durumda insanlar oluştu. İnsanlar , doğada ki canlılara göre çok kısa zamanda oluşmuştur. İnsansı canlıların bu zorunlu yaşamsal kuralları , çok az değişime uğrayarak günümüze gelmiştir. Canlıların ana kaynağı ve Varoluşu , toprak, su, ısı ve ışık olmuştur.
Bu toprak, su , ısı ve ışık oluşan insan günümüzde bunun deneylerini yapıyor. Ama az başardı ama çok başardı.
Bilindiği gibi doğada, toprakta çok sayıda mineraller, amino asitler gibi olgular vardır. Bu adı sayılanların bekide bir kısmının belli miktarının , belli ısı, su vb ile birleşerek belli mikro canlı organizmalar oluşuyor. Bunların çok azı kendisini uygun ortamda koruyarak gelişiyor, önceleri mitoz bölünmeyle çoğalıyor. Sonraları bu canlıcıklar kendilerine organcıklar geliştiriyor.
Bugün insan dediğimiz canlılar , az önce anlattığımız canlılara göre çok çok yeni zamandadır. İnsansı varlıklar da çok zamandır çok yavaş gelişiyor. Bilim insanı Oktay Kaynak, insanların 1,5 — 2 milyon yıldır neredeyse aynı yada çok yavaş gelişimde olduğunu söylüyor. Bir fark var, bu arada yaşam deneyi, alet, kültür ve bilim gelişiyor.
Konumuz, toprak canlı mı cansız mı idi. Toprak, su ve nem olmasa canlı oluşmuyor, o halde canlılığın var oluşu toprakta var olduğuna göre toprak canlıdır.
En az on bin yıl önce Anadolu insanı bunun felsefesini yapmıştır. Şöyle ki : Erkek olan gökle dişi olan yer ( toprak ) birleşti, toprak anayı oluşturdu . Buna Kübele ana dendi. Bununda en az on bin yıl önce Anadolunun ortasında heykellerini yaptı( Konya – Çatalhöyükte ).
Önce ki yıllarda İbrahim Çenet ‘ in bir şiirini okumuştum; şiirin o bölümü şöyleydi :
— ‘ Toprak ağladı acımıza / yüzyıllardır süzülüp gelen / çocuklarımız secde eyledi kavgamıza / özümüz olan . ‘
Burada ilk iki mısracığı yineleyelim : ‘Toprak ağladı acımıza / yüz yıllardır süzülüp gelen ‘
Toprak ağlar mı, ağlarmış demek, şair öyle diyor, öyle hissediyor. Ağlamak canlılara özgü bir durum, duygu. Önce görülecek, görülen algılanacak, algılanan duyumsanacak ve acıyacak sonunda da ağlanacak. Yani toprak canlı olarak algılanıyor.
Hele de son yıllarda topraktan verim alamayan, yararlanamayan, beslenemeyen hepimiz ortak olarak şöyle demiyormuyuz: — Toprak hastalandı ! Peki hastalanma canlılara, hayvanlara, insanlara karşı kullanılan bir deyim değil mi ? Bunu düşünelim.
Birde halk bilimden bir örnek verelim : Çocukken oyuncağımız yok, sıkılıyoruz. Elimizde ki çubukla defalarca yere, toprağa vurduğumuzda, analarımız ; yavrum niye toprağı dövüyorsun, derlerdi. Bizde ne olur ki , derdik. Analarımız : Dövme, toprağında canı var derlerdi.
Şimdi ister mecazi alın ister gerçek. Bizler , içinde yaşadığımız kapitalist sistem canlı toprağı hasta ettiler. Toprak hastalanınca onun kucağında ki bizlerde hastalanıyoruz. Aynı zamanda aç ta kalıyoruz. Hasta, hem de ağır hasta bir ana düşünün bebeğine hizmet edemez, süt bile veremez.
Aynı zamanda doğa diyebileceğimiz toprak korunmadan onun ne isteyip istemediği bilinmeden, bugün ki çok acil sıkıntılı düzenlerden kurtulamayız. İnsan, canlılar, doğa ve toprak korunmalıdır. Bu da adil bir insani düzenle olasıdır.