KategoriYazarlar-Konular

TECİRLİ TÜRKMEN OYMAĞI

Halis Açacak

Tecirliler, Orta Asya’daki TECİR suyunun kuruması sonucu yeni bir vatan aramaya çıkan TÜRK soyu geleneklerine sıkı sıkıya bağlı bir aşiret olarak Anadolu’ya gelmişler. Geldikleri yeri ve kendilerine özgü yaşam tarzlarını hiç unutmamışlar.

Orta Asya’da yerleşik düzende yaşadıkları halde yüzyıllar süren yolculukları onları konar – göçer bir aşiret haline getirmiş. Zaman zaman Aşiret büyüdükçe yerleşik düzene geçen olmuş ama Aşiretin nüvesi konup – göçmeyi sürdürmüşler. Mensubu oldukları Şaman Dinini yaşam tarzlarının ağırlığı nedeniyle yavaş yavaş unutmuşlar. Onun yerine kendi yaşam kurallarını koymuşlar.

Zamanla Aşiretten yerleşik düzen sevdası ile ayrılan olmuş. Örneğin İran topraklarında yaşadıkları sıra yerleşik halkın yaşayışlarından etkilenip Alevi olmuşlar. Sonraki yüzyıllarda onlar da Anadolu’nun yolunu tutmuşlar ve bu gün Malatya topraklarında yerleşik düzende yaşamaktadır; amca çocuklarımız.

Bazı araştırmacılar saf Türk soyunu bilimsel verilere göre değerlendirdiklerinde karşılarında Tecirlileri bulmuşlar ve şu kanaate varmışlar: “Yerleşik düzene geçene değin en saf bir Türk soyu olarak yalnızca Tecirliler gösterilebilir” diyerek düşüncelerini belli etmişlerdir.

Orta Asya’daki Türk soyunun geleneklerini Anadolu’ya taşımışlar ve yirminci yüzyıla kadar sürdürmüşler. Günümüzde bile bazı hallerde bu geleneklere tanıklık ederiz. Buna örnek olarak da yardımlaşmayı gösterebiliriz. Bu satırların yazarı defalarca böyle yardımlaşmalardan yararlanmıştır.

Anadolu’ya ne zaman geldikleri konusunda kesin bir tarih tespit edilememesine karşın bazı kayıtlarda 600 yıl önce geldikleri yazılıdır. Ama 400 yıldır Anadolu’da oldukları kesindir. Osmanlı topraklarında yaşadıkları halde asla Osmanlı olmamışlar. Ne asker vermişler ne de vergi ödemişler. Doğu Çukurova ile Uzun Yayla olarak bilinen Kayseri-Sivas hattında diledikleri gibi yaşamışlar.

Yaşama biçimleri Osmanlı İmparatorluğu yaşam koşullarına uymayan kaba-saba olarak değerlendirilmiş. Ancak Tecirlinin yaşam biçimini tanıdıkça eski ve yeni bütün araştırmacılar şaşkınlıklarını ifade etmişlerdir. Bundan yüzelli yıl öncesine kadar Aşiret içindeki demokrasi bugün ülkemizde uygulanan yönetim biçiminden çok daha demokrattı.

Kadınların da oy kullandığı bir meclis tarafından yönetilen bu Aşirette yönetici Beylerin bile meclis kararlarını bozma yetkisi yoktu. Bozulması gerekli meclis kararlarını ancak yine meclis bozardı. Bu tür kararları Aşiret Beyi meclise getirir, neden bozulması gerektiğini anlatır ve bozulmasını sağlardı.

Bu demokratlık nereye kadar derseniz, Aşiretin kendi içindeydi. Dışarıya karşı gördükleri tepkiye göre davranırlar, demokrasiyi işlerini bitirene değin unuturlardı. Yani Aşiret içinde demokrat, Aşiret dışında vahşi bir hayat. Bu nedenle Osmanlı belgelerinde Aşiretin adı “EŞKİYA TECİRLİ” olarak geçmektedir. Bu konuyu ileride mutlaka etraflıca ele almak gerektiğinden şimdilik atlıyoruz.

Dedem Açacak Omar’ın çok meşhur bir kuralı vardır. “Zenginlerin fakirlere borcu vardır. Bu borç Ömür boyu sürer” Bu sözü söyledikten sonra uygulamasını da yaparmış. Aşirete altın çağını yaşatan Açacak Omar, Aşiretin zor günlerinde Avşar Beylerinden birine haber gönderirmiş.

“Aşiret dara düştü. 100 koyun gönder” dermiş.

Avşar Beyi bu 100 koyunu gönderirse sorun yok. Göndermezse bir gün sabaha karşı Bey Konağı basılır, Kadınlar elde silah emniyeti sağlar, erkekler koyun sayarmış. Ancak 100 yerine 200 koyun alır dönerlermiş.

Elde edilen koyunların dağıtımına en fakir aileden başlanırmış. Aşiret Beyine koyun kalmadığı zamanlar olmuş. Böyle hallerde Bey hiçbir zaman otoriter davranmazmış.

Kadınlarımız

Tecirlileri üç beş sayfada anlatmak olası değil. Bundan sonraki yazı da anlatmayı sürdüreceğiz. Bu yazının asıl amacı Tecirli kadınlarını anlatmaktı ama yer darlığı nedeniyle kısaca değineceğim. İleriki yazılarda kadınlarımıza yeniden döneceğim.

Şimdiki Osmaniye’nin Dervişiye Köyü civarına kurulan meclis çadırına meclis üyelerinin yanı sıra sıradan insanlar da seyirci olarak alınırmış. Aşiretin en büyük ve görkemli çadırı Aşireti yöneten akıllı ve yiğit kadınlarla (HATIN GİŞİ) akıllı ve yiğit erkeklerden oluşan meclis üyeleri sorunları tartışmak üzere toplanırlarmış. Erkeklere bakarak kadınlar daha özgürmüş. Bu cümleden olarak erkeklerin özgürlüğü kadınlarla kıyaslanamayacak kadar daha azmış. Örneğin binicilik yarışlarını hep kadınlar kazanırmış. Genel olarak erkeklere bakarak bir kadın üstünlüğü varmış.

Bir genç kız bir oğlanı sevmiş ve onunla evlenmek istiyorsa annesi ile babasını oğlan evine dünürcü gönderirmiş. Oğlan çadırına ulaşan kızın annesi ile babası “oğlunuzu kızımıza istemeye geldik” diyerek dünürcülük yaparlarmış.

Bu durum ne kadar zaman önceye dayanıyor diye sorulabilir. Çok değil 1865 yılına değin yani Osmanlı’nın aşiretleri iskana mecbur ettiği zamana kadar sürmüş. Ondan sonra İskan hareketiyle maddi ve manevi kadını 2.sınıf vatandaş kabul eden İslam dini baskıları ile kendi kurallarında direnememişler. Dağılan Aşirette direnecek bir ortam da oluşmamış.

Öte yandan kadına baskılı davranış erkeklerin de işine gelen bir olgu olunca her şey darma-dağın olmuş.

Buna örnek olarak kadınların istediği an, neden göstermeden kocalarını boşama hakkı varmış. Karısından boşanma sözcüklerini duyan erkek anında çadırı terk edermiş.

İskan Hareketinin politika komutanı Ahmet Cevdet Paşa o günleri anlatan “Tezakir” adlı kitabında, son Aşiret Beyi Palalı Süleyman’dan söz etmiş.

“Süleyman Ağa pek üzgündü. Neden üzgün olduğunu sorduk. “Size teslim olduğumuz için, karım beni boşadı” dedi.”

Düşünebiliyor musunuz bir Aşiret Beyi karısı tarafından kapı dışarı edilebiliniyor.

Kadın özgürlüğüne yeniden dönmek üzere şimdilik hoşça kalın

Halis Açacak : Osmaniye kırmıtlı doğumlu. Kendiside eşide öğretmen. Çocukları, torunları olan bir eğitim , tarım ve yazın emekçisi. Darbelerde hep koğuşturmaya uğramış, hapislere alınmış bir insan. Bir çok kitabı yayınlanmış, yabancı dillere çevrilmiş, halada üreten bir devrimci, eğitici halk insanı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir