· KARBEYAZ SAVAŞI
Halil Kuru
— 1816 yılının kış aylarının sona ermesiyle birlikte Dede Bey yine faaliyetlerine başlamış, yanına çevre aşiretlerden de destek alarak Payas Caddesi’nin kontrolünü ele geçirmişti. Fettahoğlu, Kekmenoğlu ve Ulaşlı namıyla anılan ayan ve aşiretler ortak hareket kapsamında Küçükalioğlu Mehmet Dede Bey’in ( * ) yanında yer almaktaydılar. Aynı yılın Ağustos ayında Karbeyaz’da toplanan bu grubun Payas Caddesi’ne ( ** ) hücum ederek haç kafilesinin yolunu keseceği Halep valisine muhbirleri tarafından ihbar edilmişti. Vali Mehmet Celaleddin Paşa bunun üzerine hacıların emniyetli bir şekilde Payas Caddesi’nden geçmesini sağlamak maksadıyla gerekli hazılıklara başladı. Surre-i Hümayün ve hac kafilesi Konya-Adana sınırı olan Şucaaddin kasabasından Adana valisinin askerlerince teslim alınarak Gülek boğazından güvenlik çemberi içinde geçip Çukurova’ya inmişti. Buradan devamla Adana-Halep sınırına kadar da Adana valisinin sorumluluğunda götürülmekteydi. Bu bölgede en tehlikeli yerlerden biri de Misis köprüsüdür. Konumundan dolayı soygun yapılmaya en müsait yer burasıdır. Adana valiliğine ait askerlerin korumasıyla buraya kadar gelen Surre-i hümâyün ve hac kafilesi Halep valisinin hazırlattığı iki bin kişilik süvari birliğinin korumasında Hazinedar Rüstem Paşa tarafından teslim alındı. Hac kafilesini buradan alan süvari birliği Kurtkulağı menzilinde gerekli ihtiyaçlarını tamamladıktan sonra Payas’taki büyük kervansaraya getirdi. Kafile burada bir gece konaklayarak dinlendirildi. Rüstem Paşa da bu arada kuvvetlerini takviye ederek yola devriyeler çıkarmak suretiyle güvenlik önlemlerini artırdı. Üzeyir Mutasarrıfı İbrahim Paşa’nın da katkılarıyla yoğun güvenlik önlemleri altında Bilan’a geçen kafile, bir gecede burada kaldı. Bu esnada yol emniyeti için gerekli çalışmalar devam etmekte, takviye askerler getirilmektedir. Güven içinde Bilan’dan çıkarak Amik Ovası üzerinden Halep vilayetinin sınırı olan Mıdık Kalesi’ne kadar salimen gelen kafile buradan Şam valisinin gönderdiği mihmândâr ve süvari asker birliğine teslim edildi. Salimen gelindiğine dair Surre-i Humayûn emini Mehmet Said Efendi teslim senedini mühürleyerek Rüstem Ağa’ya verdi. Vali Celaleddin Paşa bu arada Dede Bey ve yardımcılarının Karbeyaz’da saklandıkları istihbaratını da almıştı. Karbeyaz, Payas’ın iki yüz metre kadar üst tarafında, meşe ormanıyla kaplı oldukça sarp, müstahkem bir yerdir. Rüstem Ağa Halep valisinin emri ile Dede Bey’i meskeninde basıp yakalamak istiyordu. Bu maksatla hacıları teslim ederek dönen süvari birliğine takviye yapılarak Karbeyaz ve civarında konuşlandırıldı. Dede Bey’in kalesine saldırı için gerekli hazırlıkları yapmıştı. Nihayet Rüstem Ağa saldırı emrini verdi iki taraf askeri önce Payas’a bir buçuk saat mesafedeki Sarıçam mevkiinde karşılaştı. Aralarında kıyasıya bir vuruşma yaşanmaktaydı. Dede Bey ve adamları daha sonra Karbeyaz’a çekildiler.
Sancak beyliği döneminde Payas Kalesi’ndeki topları da kendi kalesine çıkartan Dede Bey Karbeyaz’ı top ve tüfekle savunuyordu. Karbeyaz on bir gün muhasara altına alındı. Yeni takviye birliklerle artık on ikinci gün gece yarısı dört bir taraftan yapılan saldırı neticesinde yedi buçuk saat süren şiddetli çarpışmalar sonucunda sabahın ilk ışıklarıyla birlikte Kürtül ve Karbeyaz zapt edildi. Ancak Dede Bey bu kargaşa içerisinde bir yolunu bulup yaralı olarak meşe ağaçlarıyla kaplı ormanın içinden Gâvurdağı’na kaçtı (Ağustos 1816). Etrafında bulunan bütün akraba ve dostları kendi başlarına kaldılar. Celaleddin Paşa’nın kuvvetlerinin duruma hâkim olmasıyla Kürtül köyü kethüdası ve önceden beri şekavetleri bilinen ve aranan on bir kişi yakalandı. Yakalanan bu kişiler orada öldürülerek başları kesildi ve tatarlar vasıtasıyla İstanbul’a gönderildi.
Belli bir zaman geçipte olaylar yatıştıktan sonra Dede Bey çevresindeki yakınlarıyla ve aşiretlerden yanına aldığı adamlarla birlikte gizlice Karbeyaz’a girmeye teşebbüs etti. Ancak yerinde yapılan müdahaleyle tekrar Gâvurdağı’na kaçmak zorunda kaldı. Bunun üzerine Döngele, Kürtül ve Karbeyaz bir daha eşkıyanın sığınma yeri olmasın ve buralarda yuvalanmasınlar diye önce bu köylerde yaşayan ahali Payas merkezine nakledildi. Daha sonra köyler tamamen ateşe verilerek hiçbir şey bırakılmayacak şekilde yakılıp yıkıldı. Ne kadar eşya ve malzeme varsa hepsi de toparlanıp Payas sahilinden denize döküldü. Böyle bir olaya maruz kalmaktan korkan Payas halkı ise Dede Bey’in buralara gelmesi halinde ona destek vermeyeceklerine ve onu yakalayıp hükümete teslim edeceklerine dair Celaleddin Paşa’ya yazılı senet vererek Payas’ı yakılıp yıkılmaktan kurtarmışlardı. Hazinedar Rüstem Ağa, yaptığı bu faaliyetlerden sonra Caddenin güvenliği için Payas Kalesi’ine 300 hayta askeri ve bir aylık da cephane bırakarak geri kalan askerlerle birlikte Halep’e döndü. Yapılan tahkikatta Dede Bey’in Bulanık ayanı Fettahoğlu Ağca Bey’e sığındığı ortaya çıktı. Gerçekten de Fettahoğlu Ağca Bey kendisine sığınan DedeBey’i alanen sahiplenerek onu koruması altına aldı
Dede Bey İçin İdam Fermanı
Dede Bey, elindeki yetkileri de kullanarak Payas Caddesi’ni hükümranlığı altına almış, gerek yolcu ve tüccarlardan ve gerekse halktan zorla para ve eşya toplamaya devam ediyordu. Dede Bey’in yaptığı bu faaliyetler neticesinde sadarete bölge halkından ve bölge valilerinden yoğun şikâyetler gitmekte, yaptığı işler hükümetin de canını sıkmaktadır. Zaten devletin elinde Halil Paşa gibi kötü bir örnek vardır. İşte bu yüzden Dede Bey fazla büyümeden ve fazla güçlenmeden başı hemen ezilmelidir. Fettahoğlu Ağca Bey ve Ahmet Beyler ile İbiş ve Mehmetoğlu Bekir Bey gibi ayan ve boy beylerinin de açıkça arka çıktığı Dede Bey artık Gâvur-dağı bölgesinin yeni gücünün başındadır. Sürekli gerginlik ve çatışmalardan dolayı bölge, ticaret erbabının ve haç kafilelerinin korkulu rüyası haline geldi. Halk, hem bölgedeki çatışmalardan hem de kendisine görülen muameleler neticesinden çiftlerini çubuklarını terk edip başka diyarlara göç etmekteydi. Bölgeden yapılan sürekli göçler neticesinde ziraat sekteye uğramakta ve vergi gelirleri düşmekteydi. Halep ve Adana valileri büyük bir güç haline gelen Dede Bey ile mücadele edemez olmuşlardı, sadarete sürekli olarak gönderdikleri yazılarda durumun vahametini ortaya koyarak acilen buranın güvenliğine bir çözüm getirilmesini talep etmekteydiler. Kuşkusuz Cadde’nin bu hale gelmesinde bölge valilerinin ayanlarla olan anlaşmazlıklarının payı oldukça fazlaydı.
Sadaret bunun üzerine Dede Bey’in elindeki tüm yetkileri geri aldı. İdam edilerek bedenlerinin ortadan kaldırılması için bölge valilerine fermanlar yazıldı (1807). Üzeyir Sancağı Mutasarrıflığı’na da Tarsus Mütesellimi Ahmet Bey tayin oldu. Gelen emir gereği Dede Bey üzerine asker sevki yapılacağından, hareket için bir kısım ihtiyaçların karşılanması gerekiyordu. Osmanlıda eşkıya üzerine yapılan takipler için gerekli olan ihtiyaçlar usul gereği bölge halkından karşılanmaktaydı. Gerek asker ve gerekse zahire ve hayvan ihtiyaçlarının civar aşiretlerden ve ahaliden karşılanmasına karar verildi. Bu karar sanki bölge halkını cezalandırmak gibi bir şeydi. Lakin fukara halkın bu talepleri karşılamaya hiç güçleri yoktu. Ahali, içinde bulunduğu fakr u zarureti ve sıkıntılarını mahzarlar ile sadarete iletti.
Eyalet valilerinin âyanlarla olan çıkar kavgaları bölgenin güvenliğini doğrudan etkilemekteydi. Devletin gücünü ve adaletini temsil eden valilerin yaptığı her işi devlet adına yapıyor olmaları, haksızlığa uğrayan kesimleri de devlete ve düzene karşı isyan ettiriyordu. Vali ile anlaşmazlığa düşmek demek devletle karşı karşıya gelmek demekti. Gâvurdağları’ndaki iç çekişmelere biraz da bu yönden bakmak olayların hangi mecrada olduğunu anlamak bakımından bizlere değişik sonuçlar verecektir. Küçükalioğlu Dede Bey’in bölge âyanları ve aşiretleriyle birleşerek bir güç oluşturması, hem Adana Valisi Bilanlı Mustafa Paşa’nın hemde Halep valisi Mehmet Celaleddin Paşa’nın hoşuna gitmemektedir. Mustafa Paşa ile Mehmet Celaleddin Paşa arasındaki yazışmalardan elde edilen bilgilere göre bölge dengeleri içinde Maraş Valisi Kalender Paşa’nın ağırlığı hissedilir derecede fazladır. Gâvurdağları’ndaki bütün Türkmen aşiretleri Maraş Valisi Kalender Paşa’nın yanında ve onun himayesi altındadır. Kalender Paşa yerli hanedandan bir kimse olduğu için yöredeki âyan ve boybeyleri ile sıkı temas halinde idi. Fettahoğlu Ağca Bey’in âyanı olduğu Bulanık kazasının tam da Halep ve Adana sınırında bulunması ve Kalender Paşa ile çok iyi ilişkiler içinde olması da yine iki valiyi rahatsız etmektedir. Aslında buradaki en büyük sıkıntı bölge içindeki güçlerin kendi aralarındaki çekişmelerden başka bir şey değildir.
Editörün notu : ( * ) Küçükalioğulları : Güney Türkiyede , Amanos Dağları ve etrafında Selçuklulardan beri bağımsız otonom yaşayan Ulaşlı Türk topluluklarının kendi başlarına hanedan ve hükümet olarak yaşamaları durumu . Dede Beyde 18oo yılı başlarında bu yapının sorumlu ( Bey’i ) dir.
( ** ) Payas Caddesi : Payas bir üstte sözünü ettiğimiz Ulaşlı Türk topluluğunun yüzyıllar süren başkentidir. Payas şimdide İskenderun körfezinin kıyısında bir ilçemizdir.
Bu yüz yıllardır süren Osmanlı – Ulaşlı savaşının bir bölümünü arşivlerden derleyen araştırmacı yazar : Halil Kuru : Ankara yüksek öğretmen okulu mezunu, emekli öğretmen. Yazar, bir çok konuda yazılı kitapları vardır. Osmaniye de oturmaktadır.