Yazarlar-Konular

HALK ŞİİRİ IRMAĞININ ÇAĞLAYANI

KARACOĞLAN (1)

(Ali OZANEMRE)
Söze (yazıya) ozanın adının yazılışıyla gireceğim.
Onun adının değişik biçimlerde yazıldığı, bilinen bir durum. Elbette en baştan “Karaca
Oğlan” biçimindedir. Ancak ben, Türkçe kurala uygun, şiirlerinde kendisinin söylediği ve hiç
kuşku yok kendisine seslenildiği biçimiyle “Karacoğlan” demeyi yeğliyorum. Nitekim “Döne
Döne KARACOĞLAN”([1]) adlı kitabımın önsözündeki bir dipyazıda şöyle demiştim;
“Ozanın adı; (ayrı yazılmış iki sözcük biçiminde) KARACA OĞLAN, (bu iki sözcük bitişik bir
biçimde) KARACAOĞLAN, (karaca sözcüğünün sonundaki ‘a’ sesi düşürülüp yerine bir kesme
işareti konularak) KARAC’OĞLAN, (ve düşen ünlü sesin yerine kesme işareti konulmadan)
KARACOĞLAN gibi değişik biçimlerde yazılmaktadır. Biz, kendisinin, şiirlerinde kullandığı biçimi
(kesme işareti de kullanmadan) Karacoğlan biçimini yeğledik” (s 9).
Şimdi de aynı görüşteyiz. Bu nedenle bu yazıda da aynı tutumu sürdüreceğiz.
Karacoğlan’ın Nereli Olduğu, Ne Zaman Yaşadığı
Doğumu ve ölümü için kesin bir tarih verilemese de konu üzerinde çalışan araştırmacılar
onun, 17. yy içinde yaşadığı noktasında ortak bir görüşe varmış durumdalar. Tartışmasız olan
bir başka şey de, çok eski zamanlardan beri Feke, Kozan, Bahçe-Düziçi üçgeni içinde
yaşayagelen ve halen de o bölgede yaşamakta olan Varsak (Farsak) Türkmenlerinden olduğu;
ömrünün ve âşıklık yıllarının çoğunu, bu dar üçgeni de içine alan Antep, Maraş, Adana, Mersin
coğrafyasında geçirdiği…Veriler bunu gösteriyor.
Mardin’de, Erzurum’da, İstanbul’da, Azerbaycan sahasında yaşamışlığı, hatta
Firengistan’a (Fransa’ya ya da Avrupa’ya) gittiği, gitmiş olabileceği ise gerçek dışı, zorlama,
dayanaksız iddialar.
Halkın, sevdiği bir ozanı (ünlü kişiyi) kendilerinden gösterme eğilimi vardır. ‘Şiirlerinde’ adı
geçen kimi yer adları halkının da bu büyük ozanı kendilerinden göstermeye yönelik söylemleri
doğal, sevecenlikle karşılanabilir bir durum. Bu bağlamda kimi doğduğu, kimi de öldüğü yerin
kendi yerleri olduğunu söyleyip gelmişlerdir.
Antep’te, Kilis’te, Erzurum’da Kırşehir’de ve daha birçok yerde “Karacoğlan buralıdır”
diyenleri geçiyorum; Feke’nin Gökçeli köyünde doğduğu; obasının, Düziçi Varsaklarından
Sailoğulları olduğu; mezarının, İçel-Mut ilçesinde, şimdiki adı Karacaoğlan olan Çukur köyünde
bir tepede ya da Osmaniye Düziçi ilçesinin yaylalarından Hoğdu’da olduğu… Arayış, buralarda
olmalı.
Ancak, ‘arayış buralarda olmalı’ dediğimiz yerler bakımından da hiçbiri için (şimdilik) elde
sağlam bir kanıt, dayanak yok. Hele Belgrad’lı olduğu asla düşünülemez. Eğer Radlof’un
sözünü ettiği bir ozan Karacoğlan varsa o, Varsak Türkmenlerinin dili anadili olan bizim büyük
Karacoğlan değildir.
Şiirlerinden yola çıkılarak da şurada doğmuş, şurada ölmüş denilemez.
Genel kanıya uygun olarak biz de diyebiliriz ki onun nesli, Kozan Dağı ve yakın çevresinde
yaşayan arı Türkmen Varsak’larıdır. Ancak bizi bu inanca ulaştıran, “Kozan Dağı’ndan neslimiz
/ Arı Türkmen’dir aslımız” benzeri yakıştırmalar değil.
Cahit Öztelli derlemesinde([2]) 299. Müjgân Cunbur derlemesinde([3]) 200. sırada yer alan

Karacoğlan şiirinin, karacalama dörtlüğündeki “Mamalı’da ben bir Rıdvan oğluyum” dizesi var.

Hilmi Dulkadir’in hazırladığı, sempozyum sunumlarından oluşan “Karacaoğlan Araştırmaları-
I”([4]) adlı yapıtta: Emirmahmudoğlu ve Sıtkı Soylu bu dizenin geçtiği şiirin bütününü ele almışlar

ve “Mamalı’da ben bir Rıdvan oğluyum” dizesine bakılarak onun, Mamalı’dan([5]) olduğu
sonucuna varılamayacağını kuşkuya yer kalmayacak bir açıklıkla ortaya koymuşlardır.
Sempozyum sunumları arasında yer alan Soylu’nun bir yazısında da belirtildiği üzere,
Karacoğlan şiirlerinde “kahve” sözcüğü geçer. Kahvenin İstanbul’a ilk kez 16. yy’da geldiği
bilinen bir şey. Karacoğlan şiirlerinde “Köroğlu” adı da geçer ki Köroğlu öykülerinin, Azerbaycan
sahasında ve Anadolu’da üretilmeye başlanması 16. yy’dadır. ‘Köroğlu’ ve ‘kahve’ sözcüklerinin
geçtiği şiirler gerçekten Karacoğlan’ınsa ya da Karacoğlan’ın sayılacaksa ki öyle sayıyoruz; o
zaman, Karacoğlan’ın, bu olgulardan sonraki zamanlarda yaşadığı sonucuna varabiliriz, bu da
bizi 17. yy’a götürür.
Doğduğu, yaşadığı ve içinden çıktığı çevreyi bildiğimiz büyük Karacoğlan’ın şiirleriyle ilgili
olarak İlhan Başgöz, ‘Karac’oğlan’([6]) adlı kitabında Karacoğlan şiirlerinin “400 yüzyıllık bir
zaman diliminin ardından; yüzlerce telde ve yüzlerce dilde arta eksile, azala çoğala, düzele
bozula, incele yoğunlaşa bir tomar halinde” (s. 14) günümüze geldiğini vurgular; onun ‘öldüğü
yer’le, mezarı (ya da makamı)yla ilgili olarak da şu güzel saptamayı yapar:
“Bir rivayete göre Karac’oğlan Cezel yaylasında ölünce, sazını mezarın yanındaki bir
çamın dalına asmışlar. Bu saz daha çürümemiş. Ben bu sazın hiç çürümeyeceğini sanıyorum.
Toroslar’dan, Gâvurdağları’ndan, Meryemçil ovasından, Perçembeli’den, Kekik Pınarı’ndan kimi
zaman deli dolu, kimi zaman ağır uslu esen Garbî yelleri dokundukça bu sazın telleri ses
vermeye devam edecek, bize Karac’oğlan’ı getirecektir. Ona yakışan en güzel mezar budur.” (s.
104) der.
Daha Çok İşimiz Var Karacoğlan’la
“Karacaoğlan Araştırmaları-I” adlı yapıtta H. Dulkadir’le S. Soylu söyleşisinden özetle:
-Halk nerede bir güzel koşma, türkü, destan, semai dinlemişse bunu ancak Karacaoğlan’ın
söyleyebileceği kanaatine varmıştır.
-Edinilen bulguların verileri onun, “Gaziantep Binboğa etekleri ve Kozan arasında oluşan
küçük üçgen ya da Halep’ten Barçın yaylasına, oradan Konya Kayseri Sivas’a uzanan geniş bir
alanı kapsayan” coğrafya içinde doğup yaşadığını gösteriyor.
-Metin tamirlerinin yapılması, bu amaçla bir komite kurulup hemen çalışmalara
başlanması, çalışmalarda Gaziantep’ten Muğla’ya kadar tüm Toroslarda bölge ağzının incelik ve
özelliklerini, bölge topografyasını, aşiret göç yollarını teferruatına kadar bilen mahalli
araştırmacılardan yararlanılması gerekir.
-Karacoğlan’ın olmayan şiirler ayıklandıktan, onun olup da onarılmayı gerektirenlerin
gerekli yerleri onarıldıktan sonra esaslı bir KARACOĞLAN SÖZLÜĞÜ’nün oluşturulması… bizi
bekliyor([7]).
Yine aynı yapıttaki bir yazında Sabri Koz da özetle diyor ki:
1) En kısa sürede Mersin ya da Çukurova Üniversitesi’nde ‘Karacoğlan Araştırmaları
Merkezi’ ya da buna benzer bir birim kurulmalı…
2) Ünesko’ya başvurulup bir “Karacoğlan Yılı” ihdas edilmesi sağlanmalı…
3) Yeni bir “Karacoğlan Bibliyografyası” hazırlanmalı ya da var olan geliştirilerek yeniden
basılmalı…
4) Karacoğlan şiirlerini tarama (asıl sahasından derleme) çalışması yapılmalı ve elde
edilenler bir merkezde toplanmalı…
5) Bütün şiirler, bir ana metin esas alınıp dize, dörtlük ve bütün şiir ölçüsünde oluşmuş
varyantlar da gösterilerek toparlanıp yeni bir külliyat oluşturulmalı…
6) Karacoğlan etütleri yapılarak/yaptırılarak ozanın sözcük dağarcığı, genel ve yerel
deyimleri, şiirlerinde geçen yer adları, üstü kapalı geçilen inanç gelenek dünya görüşü..
bütünüyle ortaya çıkarılmalı.
“Döne Döne KARACOĞLAN” adlı kitabımda “Karacoğlan Enstitüsü” kurulmasının zorunlu
bir gereklilik olduğu üzerinde önemle durmuştum (2. b. s. 399).
Yunus Emre Vakfı’na bağlı ‘Yunus Emre Enstitüsü’ne gerekli önemin verilmesini, böylece
olması gereken işlevselliğin sağlanmasını diliyorum.
Dünyada örneklerini gördüğümüz Goethe Enstitüsü, Cervantes Enstitüsü, Konfiçyus

Enstitüsü gibi bilim üreten odaklara benzer kurum ve kuruluşlarımız neden yok? Neden bizde de
bir Karacoğlan Enstitüsü, hatta Köroğlu, Pir Sultan Abdal, Hacı Bektaş Veli.. enstitüleri
kurulmasın…
Bunlar olursa, özlemini duyduğumuz güzelliklere o zaman kavuşabiliriz.
Değilse hayıflanmaktan başka bir şey gelmez elimizden.
HALK ŞİİRİ IRMAĞININ ÇAĞLAYANI
KARACOĞLAN (2)
Yukarıdaki başlık altında okuyacağınız yazılarımızın bu (2.) bölümünde, derlemelerde yer
alan, benim kuşkuyla karşıladığım Karacoğlan şiirlerinden bazıları üzerinde duracağım.
Ben bu şiirlerin kimisi için “Asla Karacoğlan’ın olamaz” diyorum, kimisi için kuşkuluyum,
kimi şiirlerin de “ONARILMASI GEREKİR” diye düşünüyorum.
1-Onarılması Gerekenlere birkaç örnekle başyalalım:
Gerek derleme yapan kişinin Karacoğlan diline yabancı olduğu için yetersizliğinden gerek
kaynak kişinin hatalı verişinden.. Derlemelerde onarılarak düzeltilmesi gereken çok ‘Karacoğlan
şiiri’ var. Bunların birçoğunda halk şiirinin özelliklerini, inceliklerini anlayıp ona göre yazıya
geçirilememişliği görüyoruz. Bazılarında ölçü, uyak, durak hataları, bazılarında acemice
söylenmişlikler…
Karacoğlan’ın bir semaisindeki karacalama dörtlüğü:
“Karacoğlan işlerini
Bağışlarım suçlarını
Kız gelecek yollarını
Ayıklarım taşlarını”
“Bugün” dönerayaklı semailerinden birindeki bir dörtlük:
“Dağıtmışsın kuşlarını
Bağışladım suçlarını
El değmedik döşlerini
Okşaladım sevdim bugün” biçimindedir.
Yukarıdaki dörtlüklerden birincisinin 3. dizesi,
“Yâr gelecek yollarının”, 4. dizenin de “Ayıkladım taşlarını” olmalı.
Bu örneklemede gerek 1. gerek 2. dörtlükte “suç” sözcüğünün nasıl olup da “kuş, döş, iş,
taş” sözcükleriyle uyak oluşturduğunu kısaca irdeleyelim:
Karacoğlan’ın içinden çıktığı Gavurdağı yöresi Varsak aşiretinin ve onlarla ilişkisi olan diğer
Türkmen aşiretlerinin dilinde “suç” sözcüğü bazı kullanımlarında “suş” biçiminde telaffuz edilir:
“Suşlusun, beni suşlamış” gibi. Örnek dizedeki sözcük de “suşlarını” biçiminde söylenir. Eğer
Karacoğlan bu sözcüğü anadilindeki biçimiyle kullanmasaydı sanırım şiirini böyle kurmazdı.
Halkının dilini kullandığı için “ş” sesleriyle “ş” gibi söylediği “ç” sesini uyaklamış. Benzer
göçüşme “iç-, saç, üç, geç-” gibi kimi sözcüklerde de görülür: “İşlerinden biri yanıma geldi.
Saşlarını sevdim. Üşden beşden geşmedi.” gibi.
Bazı şiirlerin duraklanışı bozuk:
“Zülfün teline asılam dâr deyi
Gonca güle el uzatam hâr deyi
Koynunda bir çift domurcuk var deyi
Kondurdun bülbülü güle sevdiğim”
Bir de üstteki dörtlüğün ilk dizesini, “Mor zülfüne asılayım dâr deyi”, üçüncü dizesini de,
“Koynumda tomurcuk gülüm var deyi) okuyalım; nasıl doğruldu görüyorsunuz.
*
Ayrıca; kimi dizelerde durak hataları var:

“Karacaoğlan der öldüğüm bilsinler (>Karacoğlan öldüğümü bilsinler) olmalı.
Kiminde aynı sözcüğün acemice yinelenişi, kiminde ölçü ve duraklanış hatası var:
“Karacaoğlan der ben toy avlamadım (>Karacoğlan der ki avlatamadım) olmalı.
Arap ata binip boylatamadım
Küstürdüm dilberi hoylatamadım (>Küstürdüm yavruyu boylatamadım) olmalı.
Dilberi küstüren diller perişan (>O yâri küstüren diller perişan) olmalı.
Bazılarında uydurma sözcüklerle uyak hatası yapılmış:
“Karacaoğlan der ki yandım kül oldum (>Karacoğlan der ki tutuştum yandım)
Aradım güzeli yanımda buldum (>Bir dalga geldi de boşandı bendim)
Ay doğup da şafak atmada sandım (>Ay doğuyor şafak söküyor sandım) olmalı.
Meğer yârin düğmeleri çözülmüş”
Bazılarında yanlış sözcük seçimiyle, özgün Karacoğlan söyleyişinden uzaklaşılmış:
“Şurda bir güzele meylim aldırdım (>Şunda bir güzele meylim aldırdım) olmalı.
Eylenip orada kalasım geldi (>Eğlenip orada kalasım geldi) olmalı.
Başına sokulmuş gülü nergizi (>Başına sokunmuş gülü nergizi) olmalı.
El sunup ucundan alasım geldi” (>El sunup ucundan deresim geldi) olmalı.
Yanlış sözcük seçimi nedeniyle özgün Karacoğlan söyleyişinden uzaklaşılmışa başka bir
örnek:
“Karaca Oğlan der de ne’ttim ne’yledim
Coşkun sular gibi aktım çağladım
Vefasız dilbere gönlümü verdim (>Vefasız dilbere gönül bağladım) olmalı.
Ayrıldı yollarım göresim geldi”
Karacoğlan’ın, “Ahu gözlerini sevdiğim dilber / Sana bir sözüm var diyemiyorum” dizeleriyle
başlayan, bestelenmiş ünlü türküsünün karacalama dörtlüğü genellikle okunmuyor;
derlemelerde şöyle:
“Karac’Oğlan der ki Hasanpaşalı (>Karacoğlan söyler beyli paşalı)
Aşk sevdâsı gözümüzden taşalı (>Yâr uğruna karlı dağlar aşalı)
Sen gibi güzele gönlüm düşeli (>Ben senin derdine düştüm düşeli)
Uyuyup uykuya varamıyorum” (>Uzanıp uykuya varmıyorum)
Özgün olmayan söyleyiş nedeniyle bozulmuşa başka bir örnek:
“Geydireyim yeşil ile al ile (>Giydireyim yeşilinen alınan) olmalı.
Besleyeyim kaymak ile bal ile (>Besleyeyim kaymağınan balınan) olmalı.
Anan bana versin şunca mal ile (>Anan seni bana versin malınan) olmalı.
Kokulayım bir domurcuk gül gibi”
Karacoğlan derlemelerinde benzer birçok örnek vardır. Dikkatlice bakan bulup çıkarır.
Onarım işinin çok güzel bir örneğini S. Soylu yazısında görüyoruz:
“Karacoğlan der ki bire erenler
Ben gidiyorum mamur olsun örenler (ya da >Ben gidiyom mamur olsun viranlar)
Kavım kardaş konuştuğum yarenler
Söğündürüp çıracığım yak benim”
Söz, S. Soyluda:

“Çıranın/çırasının yakılması … halk dilinde olumsuzluk kastında kullanılır. Metnin
bütünündeki ‘kahır, sitem ve terk-i sıla’ duygusallığı gözden kaçırılmamalı. ‘Çıranın yakılması’
sözü, ‘yuvanın yapılması’ kavramına yakındır; dolayısıyla ‘SÖĞÜNDÜRME ÇIRA’ ile çok
değersiz bir mal varlığı kastedilmekte…
Yörük göçünde eşyalar ayrı, hayvanlar ayrı götürülür. Önceden hareket eden eşya ve yüke
AĞIRLIK denir. Çadırın kurulduğu yerde veya göç yolu üzerinde konaklama anında ateşin
tutuşturulduğu çıranın ucu toprağa ya da küle gömülerek söndürülür ki aynı çıra bir dahaki ateş
yakmada işe yarasın. Buna SÖĞÜNDÜRME denir.”
Sonuç;
“Söğündürme … diğer etnografik eşyalar gibi çadırın, daha doğrusu çadır hayatının
değersiz bir parçasıdır. / Şiirin bir yerinde ‘Anam atam bir ağlarım yok benim’ diye
nasipsizliğinden yakınan Karacaoğlan, “söğündürme çıram bile yok benim” anlamında bir başka
yokluğunu ifade etmektedir.”
Öyleyse o dörtlük şöyle olmalı:
“Karacoğlan der ki bire erenler
Ben gidiyom mamur olsun viranlar
Kavim kardeş konuştuğum yârenler
SÖĞÜNDÜRME ÇIRACIĞIM yok benim”
*
2-Karacoğlan’ın Söylediği Kuşkulu ve Söylemediği Kesin Olanlara birkaç örnek:
Derlemelerde yer verilen Karacoğlan şiirleri arasında Karacoğlan’ın dili ürünü olduğu
kuşkulu bir hayli örnek gösterebiliriz. Bunlar için “acemilik dönemi ürünleri” demenin olanağı yok.
Her şeyden önce bilmeliyiz ki yapılan derlemeler, günümüz şairlerinde olduğu gibi üretilirken
yazıya geçirilmiş şiirler değildir. Halk şiiri geleneğimizin usta ozanı Karacoğlan, somut bir kişi
sayılmamalı. Karacoğlan’ın, dolayısıyla şiirlerinin, gelenek olduğunu belirten Başgöz’ün de
dediği gibi onun şiirleri halkımızca yüzyıllar içinde en olgun şiirler durumuna getirilmiştir.
Örneğin;
“Kozan dağından neslimiz
Arı Türkmen’dir aslımız
Varsak’tır durak yerimiz
Gurbet ilde (‘Gurbette’) yâr eğler bizi”
Uydurmadır.
*
Adana’nın Sis ilçesinin adı, Cumhuriyet döneminde “Kozan” oldu. Her haliyle uydurma
olduğu belli olan aşağıdaki dörtlük de Karacoğlan’ın değildir:
“Gökçe’den çıktım çocuktum
Feke’ye geldim ayıktım
Kozan’da sıcaktan bayıktım
Dön Karacaoğlan dön obana”
*
Düziçi Varsaklarından olduğu genellikle kabul edilen Karacoğlan adına kayıtlı, usta işi
olmayan aşağıdaki dörtlük de gerçek Karacoğlan ürünü değildir:
“Karacaoğlan der ki ciğerim dağlı
Yerim belli derler Sâil Oğlu
Divane gönül dilbere bağlı
Gam ve kasavete aldırma beni”
*
Bu ve benzer örneklerde olduğu gibi öldükten sonra söyledikleri (!) de uydurmalardandır.
Onun diline, teline;
“Kalk gönül gidelim helv’alayına
Ol helvalar da dişime kolayına
Her akşam da pirinç pilavına

Kahvaltıda ballı kaymak isterim”
gibi uydurmalar değil;
“Karacoğlan size bakar sevinir
Sevinirken kalbi yanar gövünür
Kımıldanır hep dertlerim devinir
Yasının sevincim yıkışır dağlar”
gibi hem derinliğin hem yerelliğin hem evrenselliğin dokunduğu sözler, dizeler, dörtlükler yakışır.
(Belki bu yazı dizisinin süreğinde sürdürürüz Karacoğlan’ı)
Ali OZANEMRE
1950’de Osmaniye Düziçi Akdere-Farsak köyünde doğdu.
Kendi köyünde henüz ilkokul yoktu. Bu nedenle ilkokulu, çevre köy okullarında okuyarak bitirdi.
İlkokul sonrasında Düziçi İlköğretmen Okulu’nu (1970), ardından Diyarbakır Eğitim Enstitüsü’nün
Türkçe bölümünü bitirdi (1973). Ortaokul, lise ve Düziçi Eğitim Enstitüsü’nde Türkçe-edebiyat
öğretmeni olarak çalıştı. 1999’da emekli oldu. Emekli olmadan önce Ankara Üniversitesi Hukuk
Fakültesi’ni bitirmişti. Halen Adana Barosu’na bağlı avukat olarak Adana’da yaşamaktadır.
Şiir, öykü, deneme, inceleme türünde ürünleri sanat edebiyat dergilerinde yayımlandı.
Kitaplaşan yapıtları:
1) Aşk Yoksa Ben Yokum, çağdaş rubailer, Aykırısanat y. 1997
2) İkinci Kerem Sonuncu Aslı -Türk/Ermeni Öyküleri- Kendi y. 1998 (2. b 2007)
3) Filistin Sancısı, ırmak şiir, Özgün y. 1999
4) Destanlar/Çobanoğlu (İbrahim Çoban Şiirleri) (Derleme-Düzenleme-Açıklama) Kendi y. 2005
5) Döne Döne KARACOĞLAN (İnceleme) Yoğunluk y. 2007 (2. b Alter y. 2012)
6) Onlar Çocuk Kalacak, öyküler, Karahan y. Mart 2011
[1] Döne Döne KARACOĞLAN, inceleme, 1. b Aralık 2007, 2. b. Ocak 2012, Alter y. Ankara.
[2] KARACOĞLAN Bütün Şiirleri, Cahit Öztelli, Milliyet y.1.b. Ağt. 1970, 10. b Özgür y. 2000
[3] Türk Klasikleri KARACAOĞLAN ŞİİRLERİ Müjgân Cunbur, MEB y. 1993
[4] KARACAOĞLAN ARAŞTIRMALARI-I, Sempozyum sunumları, Haz. Hilmi Dulkadir, Mersin Büyükşehir
Belediyesi y. 2018, 671 s.
[5] Mamalı, Şereflikoçhisar’da ve Kırşehir Mecitözü’nde köy. Mamalı aşireti; başta Bozok (Yozgat), Çukurova-Halep,
Konya Meram olmak üzere ülkemizin birçok yerine yerleşmiş, dağılmış bir Türkmen aşireti.
[6] Indiana Ünv. y (Cumhuriyet Dünya Klasikleri Dizisi y 1999).
[7] Dulkadir-Soylu söyleşisi 1983 ve 1985 yıllarında iki kez yapılmış olup Soylu, önerilerini bu söyleşilerde dile
getirmiştir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir