GELİN VE EVLİLİK TÖRE VE TÖRENLERİNDEN
Evlenmek üzere erkeğine kavuşan kız ya da kadına, ‘gelin’ denir desek olabilir.
Değil insanlar, hayvanlar hatta bitkiler bile toplu yaşıyorlar. Evlenmek, birleşmek, toplum olarak yaşamak bir insansal özelliktir.
İnsanlar uzun bin yıllarda kadının ( yani ananın ) etrafında kümelenmiş, toplumu ana belirlemiştir. Son on bin , son beş bin yıldan beri de erkekler dünyayı belirliyor. Son yüz yıldır da kadın- erkek yeryüzünü ve kendilerini birlikte belirlesinler uğraşısı verilmektedir.
Önceleri sadece üremek için bir araya gelen erkek ve kadın, sonraları ; eşler , çocuklar, ana-babalar ve torunlar la birlikte yaşamışlardır. Büyük ve küçük aile olarak.
Aile ve Evlilik törenleri temel olarak yer yüzünde yakın olmakla birlikte, bölgelerde, ülkelerde ve hatta bir ülkede yaşayan farklı toplumlarda; üretim ve yaşayış biçimine göre bazı farklılıklar oluşur. Güney Türkiyede, Doğu Çukurova, Amanoslar- Osmaniyede gelin getirme törenleride bazı farklılıklar gösterir. Amanos Dağları ve etrafında yaşayan Ulaşlı Türklerinde de gelin getirme törenlerinde de farklılıklar vardı elbet. Hele de bu günümüzden elli-yüz-iki yüz yıl evvel daha da farklıydı.
Osmaniyede kurulu Ulaşlı toplulukları derneğinin her yıl yaptığı ‘göç Ateşi ‘ festivalinde bu önce ki yıllarda ki gelin getirme zamanında uyguladıkları görenekleri işlemeye çalıştık. Yani Elli –yüz- iki yüz yıl evvel ki gelin getirme davranışlarını canlandırmaya çalıştık.
Önce gelin ‘in elbisesinden başlayalım: Şimdi ki gibi basit, ucuz, şekilsiz gelinlik giymiyordu, Ulaşlı kızları evlilik törenlerinde. El dokumasıda olsa, işlemeli, şekilli, anlamlı renkli, doğasal şekillerden oluşan bir gelinlik giyiyorlardı. Gelinin başlığıda çok anlamlıydı. Gelin , ‘Tozak ‘ dedikleri bir başlık giyiyordu. Hani özgün türküleri Ceren’de : Cereni cereni tozaklı ceren/ Aklımı naşımdan aldı bu Ceren! Demezmi.
Tozak : Üzeri sivri olmayan keçeden bir külah, renkli bezlerle , tülbentlerle kaplanmış, renkli kuş tüyleriyle süslenmiş. Neden kuş tüyü. Asyada , Sibiryada çok eski zamanlarda Türkler, gökten, kuştan geldiklerini sanıyorlardı. Kendilerini kuşların getirdiğini söylüyorlardı. Şimdi de , çocuklara ; seni leylekler getirdi demiyormuyuz. Ayrıca Tozak’ın , sağına soluna ayna konur. Ayna’nın anlamı, insan arkasını , önünü görmeli kendisini hissetmelidir. Ayrıca süslenmiş büyük bir ayna , gelin getirme olayının önemli bir törensel olgusu ve eşyasıdır. Ayrıca tozak renkli boncuklarla ve takılarla süslenir. Gelinin saçları , zülüfleri uzunca, gelin teli dediğimiz uzun gümüşü andıran aslında gökte ki ayı simgeleyen teller başın iki yanından sarkar.
Gelinin ya boyun takısı olarak yada elbisenin göğüslerine işlenmiş midye kabukları takılır. Bu midye kabuklarının anlamı ve felsefesi şöyle:
İnsanlar, bitkilerin ,hayvanların, kendilerinin yumurtadan türediğine inanıyor. Bu durum neredeyse tüm dünyada böyle. Kimi alfabelerde ki Omega çatlayan bir yumurtayı simgeler. ‘Yumurta bayramı’ dedikleri olgu da bundandır zaten. Midye kabuğuda iki parçalı olduğundan üremeyi , çoğalmayı simgeliyor. Ayrıca midye kabuğu üreme organınada benzediğinden bu takı kullanılıyor.
Gelinin kuşağı beyaz ve iki ucu uzun, çocuklar, gençler bu kuşaktan tutarlar. Kuşağın beyaz olması, temizliği, sadeliği simgelediği içindir, ya da ilk kez seninle evleniyorum anlamınadır.
Evlenen erkek gencin giysisi koyu renk şalvar, potur, yelek; beyaz renk gömlek, ayakta çarık.
Gelin ; erkek evinin kalabalığı , kız evine varmasıyla , gelin ve evlenecek gencin birer ata bindirilerek getirilmesiyle oluşur.
Kız evinde bir ateş yakılır, Bu ateşten bir saç içerisinde kül- köz doldurulur. Bu köz’lü saç bir kadının başının üzerinde ve de gelin alayının önünde erkek evine getirilir, yeni bir ateş-ocak yakılır. Herkes bu yeni ateşe-ocağa bakarak; ‘ ooo bir ocak daha tüttü, bir ocak , bir aile daha çoğaldık diye sevinç çığlıkları atarlar.
Gelin getirilirken özel bir türkü söylenir , hep birlikte.
( ( (Çaydanlıkta su dolu / He larabaoğlu/ sar gelin beni….. Kalenin altı tandır / He laraboğlu/Yandır Allahım uandır/ Sar gelin beni ! …..) ) )
Düğünde çalgı olarak, deplek, tef, davul, zurna çalarlar.
Gelin alayı getirilirken obanın içinde bir süre dolaştırılır.
( ( (Gelin geldiği zaman, yaşlı bir adam ya da kadın gelinin atının başına varır : _ ‘Gelin attan inmiyor, üzengisini kim veriyor ! der. Kaynanasını çağırırlar : Kaynana geline ne veriyorsun ?
Kaynana : Koç gibi bir oğlan verdim , daha ne vereyim ‘
O zaten verilmiş, sen başka bir şey ver, derler.
Kaynana : Bir düve veriyorum, der
Kayınbaba çağrılır : Sen ne veriyorsun ? Benim kadın verdi işte ben ne vereyim. Olmaz vereceksin! Kayın baba : Bende ta şurada ki üzüm bağını ve şurada ki kır atı veriyorum der. Sıra damat’a gelmiştir. Damat ta bir gümüş takı verir, bunları beğenen gelin attan inmeye razı gelir. ) ) )
Gelinin üzerine doğru az yüksekçe bir yerden bir kaptan , buyday, şeker, az biraz para, çerez atarlar ki , bereket, tatlılık, ve varsıllık için.
Gelin ve damat yakın akrabalarla birlikte kısa bir süre oynarlar. Evin önünde ki kütüğe otururlar gelini. Bu arada küçük bir çocuk sembolik olarak gelinin kucağına konur ki çocuklarınız olsun çoğalın demektir. Gelen – geçenler yakından bakarlar, kutlarlar. Yeni evlilere obanın varlıklıları, keçi, sığır, at verirler. Ayrıca, çul, kilim, kap – kacak verirler.
Yerelden evrensele araştırı gurubu.