Yazarlar-Konular

ANNESİZLİĞİN GÖĞÜMÜZE YAZDIĞI

ÇİÇEKTİR DİDEM MADAK

Gülden Mahmut

“Kimi gün öylesine yalnızdım

Derdimi annemin fotoğrafına anlattım.

Annem

Ki beyaz bir kadındır.

Ölüsünü şiirle yıkadım.

Bir gölgeyi sevmek ne demektir bilmezsiniz

siz bayım

Öldüğü gece terliklerindeki izleri okşadım.’’

Acılarını grapon kağıtlarıyla saklayarak; söze,

mısraya dizen kadındı Didem Madak. Biraz

bakır, biraz çiçek, biraz anne sütü kokan

akşamların adıydı. Göğümüzün duvarlarına

çarpa çarpa yankılar bıraktı güne, yaprağa,

ışığa…

Annesizliğin yamaçlara yazdığı şiirdi o. Bir

ahlar ağacıydı göğümde boy veren bayım.

Her gün bir yerden göçerek; her gün bir şiire

dizeye konarak bulanmadan akıp gitmek oldu

yazgısı.

Etekleri sandal, sakız, harnup; dorukları

sedir, ardıç ve ladinlerle bezenmiş yüksek

dağların ardında, güneşin bile bir başka

güzellikte doğup battığı Egenin imbata batmış

yamaçlarında, kocaman bir dağ lalesi gibi

düştü satırlarımıza.

Sonra fesleğen kokulu yazmaları ve çiçekli

basmalarıyla şiir şiir boy verdi Anadolum’da

tüm anaların bağrında.Bu sabah benim ardıçla

,sedirle, çamla alevlenen

ocağımda,kaynattığım süt tenceresinin

bakırında şiir olup taştı mısra mısra.

Şimdi şiirden saçlarını okşuyor ellerim,

Annesizliğiyle yana düşmüş boynunu

öpüyorum sonra onun.Bir ahlar ağacı boy

veriyor Akdeniz’in yamaçlarında.Güneş ısıtıyor

dizeleri. Üşüyen sözcükleri fesleğen

kokularıyla sarıp sarmalıyorum sonra. Beyaz

tülbentinden anne kokulu sabahlara

uyanıyoruz Didem’le… Kız kardeşimle…O dağ

patikalarında bıraktığı ayak izlerini

duyumsuyorum sonra.Ardıç serinliğinde,

Akdeniz’de boy veren bir harnup gölgesinde,

bakırdan dökme seslerde sesini

duyumsuyorum sonra.

Şimdi mavi saçlı bir Tanrı gibi Akdeniz

karşımda… İçinde kocaman bir anne

ölüsüyle yanı başımda…Vişne bahçeleriyle

dolu zaman, esip geçiyor saçlarımız

arasından. Didem…Didem Madak…

Çiçek kokulu hüzünleriyle şiire dönüşen bir

kadının yasını tutuyor sözcüklerim. Binlerce

kez yuyup yıkandığım yas hamamlarından;

cesur ve koca yürekli bir ah olarak çıkıyoruz

sonra. O anlatarak bitiriyor hayatını, bizler ise o

dizelerde yaralı birer çiçeğe dönüşüyoruz

sonra. Anlata anlata, duyumsaya duyumsaya

bitiremediğimiz bir ağıt düşüyor avuçlarımıza.

Bilmiyorum başka nasıl bitirilir bir hayat diye

fısıldayan; cesur ve koca yürekli bir kız çocuğu

düşüyor avuçlarımıza. Sözcükleri incitmeden

dile getiriyor annesizliğini. On dört yaşın çektiği

bir sancı avuçlarımda. Darmadağın bir yürek

çarpıntısıyla yürüyorum kalbimin en

doğusunu… Yüzü güvercinlere emanet

olanları…

Bir çiçek çizdim bu akşam avucuma

İsmini her şey koydum.

Simli ojeler sürdüm yalnızlıktan

sıkıldığımdan.

Müsveddesi gibi şimdi tırnaklarım

Yıldızlı bir gecenin.

Yalnızlık, annesizlik ve hüzün ırmağında akıp

geliyor dizeler . Çiçekler bırakıyor Akdeniz’in

koynuna. Grapon Kağıtları, Ah’lar Ağacı ve

Pul biber Mahallesi diye isimlenen çiçekler…

Ege’de bir zamanların imbatlarıyla esip

düşüyor yeryüzü kucağımıza.

8 Nisan 1970’de öğretmen Füsun ve Yusuf

çiftinin ilk çocuğu olarak İzmir’de  geliyor

dünyaya. 6 yıl sonra da Didem’i bize

kazandıran kardeşi Işıl. Bütün şiirlerini ondan

habersiz toparlayıp bir yarışmaya göndererek

Didem adlı yaralı bir çiçeği armağan ediyor

edebiyat dünyamıza…Şiirlerini okudukça o gün

bugündür; bizler de bir ağacın dallarına

salıncaklar kurup hayallerimizi

çiçeklendiriyoruz sonra.

Kardeşim ayağını sallıyor sevdiği şarkılarda

Birini çok sevmek gibiyim

Sütle siliyor tozlarımı kardeşim.

Kestane pişiririz diyoruz sobada

Hayallerimiz çatlıyor sonra, çıtırdıyor,

kızarıyoruz.

Büyük bir kısmı Amasya ve Burdur’da geçen

bir çocukluk. 12 Eylül fırtınasıyla savrulan bir

baba. Ağacın dallarından düşerek sürülüyor

Uşak’a. Başka türlüsü mümkün olmayan bir

yaşamla; birbirlerine sıkı sıkı bağlanan iki kız

kardeş ve bedeni dipdiri çiçeklenen güzel bir

kadın.Anne Füsun Madak…Babasız bir evin

birbirine sımsıkı kenetlenmiş üç güzel çiçeği.

Yeşile kesen Irla Ovasın’da çiçek, Ağlasun

yaylasının kahverengi orman topraklarından su

olup fışkırıyor üç kadının birbirine bağlanışı

sonra.

Kırmızı günleriyim ben takvimlerin

Okullar tatil oluyor ben söz konusu

olduğumda

Şeker istemeye geliyor çocuklar.

Oyun oynuyoruz,

Sağlam bir halatla çekiyorum acıyı kendime

doğru.

Siyah iş günleri müdahale ediyor hayatıma

Mor bir köşe yastığı gibi isyankar oturmak

istiyorum,

Ben oysa divanın en ucunda.

diye sıralanan dizelerde, sağlam bir halatla

çektiği acı; 13 yaşına geldiğinde annesi

Füsun’u 38 yaşında kanserden hayattan

kopartarak gösteriyor kendini…

Hatırlar mısın?

Mavi saçlı bir Tanrı gibi severdim Burdur

gölünü

O göl şimdi içimde kocaman bir anne ölüsü

Vişne bahçeleriyle dolu,

Neşeli bir şehre benzerdi senin sesin.

Bazen ölmek istiyorum.

Beni yeniden doğurman için

İri, ekşi bir vişne tanesi gibi…

diye başlayan dizeler, bütün üzgün

oluşlarının adını Anne kılıyor yaşamında…

İnce, derinden sızıntılarla… Bu süre zarfında

kendi içseline yaptığı yolculuk, babasının

yeniden evlenmesi;Didem’in şefkati erken

yaşta evlenerek başka bir bedende arama

içgüdüsü ve boşanmayla sonuçlanan evliliği

onu; kederli sağlam şiirler yazmaya hazırlayan

bir süreç olarak boy verdi yaşamında. Didem’in

kabullenemediği annesizliğine; bir de

babasının başka bir kadınla yaşama devam

etmesi eklenince; tek bir valizle vardığı İzmir

onun bundan sonraki annesi olacaktı. Burada

kiraladığı bir bodrum katı şiirlerinin dönüm

noktasına eşlik ederek ilerledi.

‘Bodrum katlarında açar en çok çiçekler.

Menekşeler, begonviller ümitler…’

Ne zaman anne özlemiyle tutuşsa, hep bir

şiir yazdığı yerdi bodrum katı. Bodrum katında

açan çiçeklerin en güzeli Didem in ta kendisi

Bütün renkleri mezun edilmişlerin,

hayatlardan kaçıp sığındığı yerdi bodrum

katı.Yaralı tombul bir sözcüktü

yüreği…Dokuduğu mısralarda, annesizliğini

fısıldadı evrene. Her dize sızılı bir ilmek olup

akıp gitti içimizde… Sonrası … Sonrası yaralı

bir haykırış…

Kendince bulduğu sıradan işlerle bir süre

geçimini sağlamaya çalışsa da, teyzesinin

hediye ettiği Varlık Dergisi ve sözcükler

tökezleye tökezleye devam edip giden bir

yaşamın merhemi olacaktı bir süre. Koyu gri

göğünden güneşi görmesi biraz zaman alsa

da; o süre zarfında nemli ve parçalı bulutlu bir

günü sayıkladı sözcüklerle. Ve her biri bir

çiçeğe dönüşen günlerin adı oldular sonra.

Grapon Kağıtlarıyla başlayıp, Ahlar Ağacı’yla

sürüp giden ve de Pul Biber Mahallesi’yle

sarılan suskunluklar birer birer. Esasında her

biri sancılı bir yüreğin; o sızıyı dindirme

çabalarıydı aslında. Annesine duyduğu

özlemin yanı sıra, bu toplumda kadın olmanın

beraberinde getirdiği zorlukları da dizelerinde

yansıttı Didem.

‘’Bazı vakitler tren geçiyor evin yakınından

Yaşlanıyorum pencereden her bakışımda

Anna Karenina’yı taklit ediyor zaman,

Atıyor kendini raylara.

Neden her aşk

Bir kadının cenazesini kaldırır mutlaka.’’

Yalnızlık ve özlem şiirlerinde en çok

tekrarlanan duygulardı. Hem kendisiyle hem de

annesiyle konuşmak için, hissettiklerini içinden

geldiği gibi yazdı; bir kitap çıkarma veya ünlü

olma gayesiyle değil. Sadece kendini

iyileştirmek acısını hafifletip nefes alabilmek

için!…

‘’Sonra gittin.

Çocuk oldum bir daha, ağladım.

Kaç şiir, kaç kere sular altında kaldı.

Kitaplar, aşk, her şey.

Her şeyi son bir kere daha kurtaramazdım.

Keşke nane şeker gibi mentollü bir buluttan

doğaydım.’’

Kız kardeşinin, kendisinden habersiz

bodrum katında yazdığı şiirleri bir yarışmaya

göndermesi olmasaydı, bizler bugün tanıyor

olmayacaktık Didem Madak’ı… Ahlar

Ağacı’nda bir salıncak da biz kurup

sallanamayacaktık tüm acılarımızı kuşanarak.

Grapon Kâğıtları’na İnkılap Kitabevi

tarafından verilen Şiir Ödülünü almak için

geldiği İstanbul’dan bir daha dönmedi ve orada

yaşamaya devam etti.

“İyi niyetli ve sevimli bir kızdan kalanlar

Sallanıyor durmadan boş şarkılarda, üzgünüm diyor,

Bir mutluluk şiiri yazamam bu saatten

sonra!’’ dese de; burada yeniden evlenen Didem,

annesinin adını verdiği Füsun adındaki kızını

kucağına alarak; bir daha hiç şiir yazmadı.

2011 yılında 41 yaşındayken kolon

kanserinden hayatını kaybederken, Füsun

henüz 3 yaşındaydı. Füsun’la başlayıp yine

Füsun’la biten bir hayattı onun ki si.

“Canım Kızım,

Sana mektup yazacağım. Çünkü artık

başka bir şey yazamıyorum. Bu konuda pek de

dertli değilim doğrusunu istersen. Sen

bana belki bugüne kadar yazdığımdan

başka türlü bir yazı yazmayı öğretirsin.

Kendimi bir sonbahar ağacı gibi hissediyorum.

Mutlu bir sonbahar ağacıyım ben. Yere düşen

yapraklarımı eğilip topluyorum.

Saçıma tutuyorum. Bakın yakışmış mı diye

soruyorum. Sonra yaprakları

havaya savuruyorum. Ben iki kişilik bir

kabilenin me isimli kölesiyim. Çünkü

sen acıktığında me diye ağlıyorsun ve bu

ismimi seviyorum reis!

Canım kızım, cehaletimden şair

oldum… Annesizlikten. Sen sakın şair

olma!” diyerek acılarıyla tüm anne yüreklerine

yerleşen şiirin kızkardeşi Didem Madak; şu

dizelerle çarpıyor yeniden

taşın,toprağın,ağacın,çiçeğin yıldızların ve

benim yüreğime…

Kimi gün öylesine yalnızdım

Derdimi annemin fotoğrafına anlattım.

Annem

Ki beyaz bir kadındır.

Ölüsünü şiirle yıkadım.

Bir gölgeyi sevmek ne demektir bilmezsiniz

siz bayım

Öldüğü gece terliklerindeki izleri okşadım.

Şimdi dağ patikalarına bıraktığın ayak izlerine;

Akdağ yamaçlarının turuncuya kesmiş

yamaçlarında boy veren çiçeklere fısıldıyoruz

adını. Ellerinle dokunduğun yaz elmaları, mor

turuncu renkleriyle şiir şiir dökülüyorlar

avucuma.

Aşk diyorsunuz ya,

İşte orda durun bayım

Islak unutulmuş bir taş bezi gibi kalakaldım

Kendimin ucunda

Öyle ıslak,

Öyle kötü kokan,

Yırtık ve perişan.

Siz aşkı ne bilirsiniz bayım

Aşkı aşk bilir yalnız!

Annemin temizlik günleri gibi yorgun, solgun ve

beyaz bir sütleğen ; DİDEM…DİDEM MADAK

Bir ağıt olarak yak bu yazgıyı Allahım…

Sütleğen işli yazmasına kına olayım

hayatın.

AH!… Gülden Mahmud kimdir :1977 Yılında Anamur ´da doğdu. İlk ve Ortaöğrenimini Anamur’da tamamladı. Atatürk Üniversitesi Kazımkarabekir Eğitim Fakültesi Edebiyat Bölümünden 2000 yılında mezun oldu .İlk olarak Anamur Güngören İlköğretim okulun da göreve başladı. Daha sonra Gaziantep, Edirne ve İstanbul’da farklı okullarda Edebiyat öğretmenliği yaptı. Bir çocuk annesi olan Gülden Mahmud 2017 Eylül ayından itibaren Valide Sultan Mesleki Teknik Anadolu Lisesi’nde müdür yardımcısı olarak görevine devam etmektedir. Şairdir , birçok makale ve kit

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir