Yazarlar-Konular

PUDUHEPA

Ahmet Ünal

( Önce ki sayıdan devan )

Kral, tuhaf bir şekilde bu kadınla evlenmesinin gerçek nedenlerini hep kamufle ediyor

ve tarafsız bakıldığında bu sıradan evliliğe ilahi bir gerekçe arıyordu. Sanki Hatti’ye yabancı

kökenli bir kadını kraliçe olarak getirmek ayıpmış gibi hep “tanrının buyruğu üzerine

Puduhepa ile evlendim” deyip duruyordu. Hatta daha da ileri giderek, İštar’in kendisinin

rüyasına girerek, ona illa da bu bayanla evlenmesini buyurduğunu yazıyor. Çok sayıda metnin

yazarı olan Puduhepa ise her nedense çoğu kez hep susuyor, özgün iradesine ve üstün

haklarına rağmen bu dağlı ve çorlu Hitit prensini nasıl oldu da kocası olarak seçtiğini bize bir

türlü ifşa etmiyor, tıpkı Hattušili gibi o da evliliklerinin temelini tanrı iradesine atfediyor ve o

zamanlar memleketi Lawazantiya’da adını dahi duymadığı Orta Anadolu kenti Arinna’nın

Güneş Tanrıçası’nın kendisini Hattušili ile evlendirdiğini yazıyor. Görüldüğü gibi, bunu

yaparken her iki çift de evlilikleri için mukaddes bir gerekçe aramaktaydılar. Bu çift zaten kral

ve kraliçelik makamlarına ulaşmalarını bile tanrılarına borçlu olduklarını beyan ederler.

Puduhepa’yı şahsî tanrıçası Hattusili ile evlendirirken, Arinna’nın Güneş Tanrıçası, Fırtına

Tanrısı, Hepat ve Sausga onu Hatti’ye kraliçe yapmışlar 23 . Hattusili’ye göre ise Nerik’in

Fırtına Tanrısı onları kral ve kraliçe yapmıştı 24 .

Bunun dışında dikkati çeken başka bir nokta da, her ikisinin de metinlerinde gereksiz

yere çok talihli, uyumlu ve geçimli bir evlilik sürdüdürdüklerinin sürekli olarak

vugulanmasıdır 25 .Bir başka metinde 26 tanrının kendilerine karı ve kocalara has “aşk”

verdiğinden söz etse de, herhalde bu çiftin tüm iddiaların aksine pek de mutlu olmadığı ve

birbirlerine o kadar “aşık” olmadıkları sonucunu çıkarmak gerekecektir.

Kayseri yakınlarındaki Fraktin kaya anıtının bu ilginç ve şatafatlı evliliğin anısına

yapıldığı da öne sürülmüştür 27 . Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Puduhepa’yı eşi Hattušili ile

birlikte kurban sunarken tasvir eden bu anıta dayanarak bir araştırmacı (Danmanville),

yukarıda bahsettiğimiz gibi Puduhepa’nın çok çirkin bir bayan olduğunu öne sürmüştür; ama

bunu yaparken, o zamanlar gözleme dayanan portre sanatının olmadığını unutmuştur. Eğer

böyle götürü hükümlerle antik insan tiplerinin fizyonomilerini değerlendirecek olursak,

Puduhepa’nın karşısında oturan tanrıça Hepat’ın da çok çirkin olarak tasvir edilmiş olduğunu

görürüz ve o zaman eski insanların nazarında tanrılar da mı çirkindi sorusuyla karşı karşıya

geliriz. Her neyse, fizik güzelliğinin önemi olmadığı tüm dönemlerde bilinir. Bir “Hürrem

Sultan” veya Roxana olmak için illa da fizik güzelliği gerekli değildir. Puduhepa’nın üstün

basan tarafı, Hattuša’da eşi üzerinde kurmuş olduğu şahsi siyasi otoritesiydi. Bu merkezi

noktadan, güç kaynağından hareketle gücünü Hitit toplumu ve devletinin diğer sahalarına

yaydı. Eşini ve üvey oğlu kral Tuthaliya’yı büyük bir başarıyla baskı altında tutmasını

becerdi. Birçok devlet işinde, beyine nasıl olsa “sen hastasın, bu işlere burnunu sokma” diye

onu neredeyse hastalık kuruntusuna kaptırdı (hypochondriac) ve onu bir kenara itti, elini

kolunu sıvayarak şahsi veya resmi her şeye hep kendisi bakmaya başladı. Denebilir ki, savaş

alanları dışında her alanda etkin oldu. Kocasıyla birlikte bir “haklı mazlumlar” (righteous

sufferer) psikozu geliştirdi. Bu da “biz her yaptığımızda haklıyız, ama bizi herkes suçlu

zannediyor, hiç kimse bize kulak asmıyor, hak vermiyor” demekti 28 .

Puduhepa o zamanlar kocasının ikameti olan Hakpiš’e geldiğinde, sarayda bir sürü

yetim ve bakımsız çocukla karşılaştı. Bunlardan pek çoğu Hattušili’nin ölmüş eşinden kalan

çocuklardı ve babalarının da Mısır cephesinde savaşta olmasından dolayı gerçekten çok

perişan bir haldeydiler. Baba Hattušili öksüz ve anne sevgisinden yoksun büyümenin ne

23 KUB 21.38 öy. 57vdd., krş. ay. 15.

24 KUB 21.11 ay. 5vd.

25 HutterBraunsar,S.1997: 107vd.

26 Hatt. iii 3.

27 Savaş,S.Ö.2001: 108.

28 Ünal,A.2003 d: 379.

olduğunu çok iyi bilirdi. Annesi, o Babilli cadaloz kraliçenin eziyet ve lanetlerine

dayanamayarak gencecik yaşında ölmemiş ve Hattušili diğer üç kardeşiyle birlikte daha çocuk

yaşta öksüz kalmamış mıydı? Bu durum onun için gerçek bir travma idi. Bu travmanın yankı

ve etkilerini onun bütün metinlerinde görmek mümkündür. Üstelik onu seven bir üvey annesi

bile yoktu ; bir de çocuk yaşta iyileşmez bir hastalığa yakalanmış, çorlu bir çocuk olarak rahip

adayı olarak verilmiş ve Šamuha kenti Ištar’ının rahip ve rahibelerinin ellerinde büyümüştü.

Şimdi yetim kalan çocuklarının aynı cefaları çekmelerini istemiyordu. Belki Puduhepa ile iyi

anlaştıkları noktalardan birisi burada yatmaktaydı. Ondan, çocuklarına kendi evlatlarıymış

gibi bakmasını istemişti ve kadın da onun isteklerine uyarak çocuklara bir öz anne gibi

davranmış yetiştirmişti ; kendi tabiriyle onları “bizzat ellerinde büyütmüştü”, keza Firavun

II.Ramses’e yazdığı mektubunda şunları anlatır : “Bundan başka, o zamanlar saraya

geldiğimde, sarayda bulduğum prensesler benim ellerimde doğurdular ve ben onları

[büyüttüm]. Önceden doğmuş olarak bulduklarımı da [büyüttüm] ve onları ordu komutanları

yaptım” 29 . Bir başka metin de Puduhepa’nın büyüttüğü çocuklardan bahsedilmektedir 30 . Bu

çocukların arasında tabii ki sadece Hattušili’ninkiler yoktu, diğer saray mensubu çocuklar da

vardı. Hakpiš’e geldikten sonra bu çocuklara kendi doğurdukları da eklendi. İçlerinde tahtta

çıkabilecek bir prens yoktu ki, üvey oğlu Tuthaliya krallık tahtına oturabildi. Kızlarından

Kilushepa’yı Elazığ civarındaki Išuwa memleketi beylerinden Ališarruma ile evlendirdi. Bir

başka kızı, Gaššulawiya Amurru kralı Bentešina ile evliydi onun Amurru sarayında başkraliçe

olması bekleniyordu. Buna karşan Amurru kralının kızı, Puduhepa’nın üvey oğlu Nerikkaili

ile evlendirilmişti 31 . Beyiyle birlikte gerçekleştirdikleri en büyük evlilik ilişkisi ise, aşağıda da

altını çizeceğimiz üzere Mısır Firavunu’yla yapıldı. Hattusili ve Puduhepa’nın çok genç

yaştaki iki kızı, dedeleri yaşındaki II.Ramsesle evlendirildiler. Bu körpecik kızlar sadece

diplomatik çıkarlara alet edilmekle kalmadılar, eğer tabiri caizse bir tekne dolusu buğday

karşılığı Mısır’a satıldılar; keza anne Puduhepa müstakbel damadı Ramses’e yazdığı bir

mektupta, kızları için çeyiz olarak vereceği köle, sığır ve koyunlar karşılığı ondan Hatti’de

hüküm süren açlığa karşı tahıl istemektedir. Hatta Mısır kaynakları Hattusili’nin ağzına bir de

konuşma yakıştırırlar ve ona şöyle dedirtirler:

“Şu hale bakın! Ülkemiz harap haldedir. Beyimiz Seth (Tesub) bize kızmıştır. Gök, bir

damla olsun yağmur akıtmamaktadır. Her yabancı ülke (bize) düşman kesilmiştir, bizimle

savaştadır“.

Bir zamanlar Kades savaş alanlarında amansızca savaştığı genç Hititli prensin kızlarını

haremine sokmak yaşlanmış kurt Ramses için oldukça prestijli olmalıydı ki, Abusimbel’de ele

geçen bir kabartmada bu sahne betimlenmiş ve Hattusili iki kızını Ramses’e teslim ederken

gösterilmiştir.

Bir defa bütün devlet işlerinde hep eşi III.Hattušili ve üvey oğlu IV.Tuthaliya’nın

yanında onun da adı geçer, o akla gelebilecek her konuda söz sahibidir. Daha da ötesi,

yolsuzluk davalarına bakmak, kocasının hastalığı dolayısıyla hekim seçmek, fal sorularına

baktırmak, adaklar sunmak, dua metinleri yazdırmak ve dualar yapmak, yabancı devlet

adamlarıyla mektuplaşmak gibi bazı özel konular ise, tamamen onun tekelindedir. Adaklar

sunmak suretiyle tanrıların iyiliğini kazanmak ve bunları metinlere geçirmek onun icadıdır ve

Hattusa’da çok sayıda örneği vardır 32 . Adaklarında hep karşılıklı çıkar ilkesinden hareket

etmiş, birşey adamadan önce tanrılardan bazı şartları yerine getirmelerini istemiştir. Bir

adakta, beyinin sağlığına kavuşması halinde Tanrıça Lelwani’ye yaşadığı günler, aylar ve

yıllar karşılığı ona her yaşadığı gün, ay ve yıllar şeklinde altından ve gümüşten heykellerini

yaptıracağını ve tanrıya sunacağını vaad eder 33 . Bir duasında ise eşinin yaşayacağı gün, ay ve

29 KUB 21.38 öy. 59vd., Ünal,A.1974: 85vdd.; Ünal,A.1983 b: 33vdd.

30 KUB 31.67 ay. Iv 13vdd., Ünal, a.g.e., 34.

31 ten Cate,Ph.H.J.H.1996: 40vdd.

32 Otten,H.-Soucek,V.1965: Passim ; de Roos,J.1984: Passim.

33 KUB 15.17 ve paralel metinler i 1vdd.

yıllar karşılığı onun gümüşten heykelini yaptıracağını, baş, el ve ayaklarının ise altından

olacağını belirtir. Ama kurnaz kadın yaptıracağı heykellerin büyüklüğü konusunda kendisini

bağlayacak vaadlerde bulunmaz, “ağırlığının önemi yoktur” diye geçiştiriverir! Adaklarından

birinde, beyinin baş düşmanı Piyamaradu’nun teslim edilmesi halinde Deniz Tanrısı’na

(Poseidon) olmadık vaadlerde bulunur 34 .

Eşinden bağımsız olarak Firavun II.Ramsesle ve Mısır kraliçesiyle mektuplaşmaları

Boğazköy arşivinde ve Akadca olarak ele geçmiştir 35 . Kimbilir nasıl dileniyordu ki, Mısır

kraliçesi Naptera cevabi bir yazısında arabalar dolusu hediyeler gönderdiğini yazıyordu 36 .

Bunlar arasında neler mi vardı? Kıymetli dokumalar, boyanmış kumaşlar, elbiseler ve altın

kolyeler. II.Ramses ise ona ve kocasına yazdığı mektuplarda birlikte gönderdiği altın ve

gümüşten bilezik, kıymetli taştan yapılmış doğan heykelciği, yüzük, içki kapları, Byssos

kökenli renkli keten elbiseler, gene Byssos kökenli renkli tunikalar, abanoz ağacından kirişler,

toplam 893 sekel ağırlığında altından içki kapları, 765 külçe yüksek karatlı altın ve kocasının

göz rahatsızlığında kullanılmak üzere bir sandık dolusu ilaçtan bahseder; altın takıların toplam

ağırlığı 1779 sekel tutar 37 . Mısır’dan bir de uzman doktorlar geliyor ve bunlar kral ve kraliyet

ailesi mensuplarının tedavilerini yapıyorlardı. Mısır’dan 60 yaşına gelmiş ve çoktan

menapoza girmiş kadınlar için bile doktor ve ilaç yardımı isteniyordu. Mısırla kıyaslandığında

fakir kalan Hatti ne verebilirdi ki? Mısır’a körpe prensesler yanında, Kaskalı esirler

gönderilmiştir. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi kraliçe bir de ekonomik işlerle de ilgilenmiştir.

Keza arazi bağış belgelerinde bile onun adından söz edilir.

Eskiçağlarda önemli bir devlet antlaşması üzerine kral yanında mühür basabilen tek

kraliçe odur; çünkü Kades Savaşı’ndan 16 sene sonra III.Hattušili ile Mısır Firavunu

II.Ramses arasında imzalanan ve dünyanın ilk eşit devlet anlaşması olan, günümüze kadar

ulaşamamış olmasına rağmen bir kopyasının New York’taki Birleşmiş Milletler Binası’nda

asılı olduğu gümüşten bir tablet üzerine hak edilmiş olan antlaşma metninin altında, Mısır

kaynaklarının yazdığına göre Hattušili’nin yanında Puduhepa’nın da mühür baskısı yer

almaktaydı. Tablet ve dolayısıyla mühür baskısı kayıptır ama, antlaşmanın Mısırca

nüshasında, Hattušili ve Puduhepa’nın mühür baskılarından uzun uzadıya söz edilir. Bu barış

antlaşmasından sonra Hititlerle Mısırlılar’ın sıkı fıkı ilişkiler kurmasında elbette

Puduhepa’nın da etkileri vardı. Bu kraliçe, akla hayale gelebilecek her türlü politik ve

diplomatik konuya el atmıştır. Ugarit krali II.Niqmadu, onun baskılarıyla Ramses ile barış

antlaşması imzalamıştır. Hatti ve memleketi Kizzuwatna’da yalnız, eşiyle veya saray

erkanıyla birlikte yaptığı sayısız kült gezisi yanında yabancı ülkelere de geziler düzenlemiştir.

Bu gezilerinden birisini Amurru’ya yapmış, orada hem dünürlerini, hem de Amurru kralıyla

evli olan kızını ziyaret etmiştir. Bunun dışında Mısır’a yakın olan bu topraklardan, kızını

evlendirme projesiyle ilgili faaliyetlerde bulunmuştur 38 .

Uzun mektuplaşmalardan ve çeyiz pazarlıklarından sonra kızlarından en az ikisini

neredeyse dedeleri yaşındaki II.Ramses ile evlendirme ve bundan politik çıkarlar sağlama

fikri, elbette ondan kaynaklanıyordu. Bu evlilik Ramses’in tahta çıkışının 34.senesinde

gerçekleştirilmişti. Bu kızların Puduhepa’dan doğma oldukları göz önünde tutulduğunda, ne

kadar daha genç oldukları kendiliğinden anlaşılır. Evlendirme projesi başladığında kızlar çok

genç yaşta, belki de çocuk yaşta olacaklardı ki, Puduhepa’nın bu evliliği alabildiğine

geçiktirme ve erteleme eğilimi gözlenebilmektedir 39 . Mısır haremine girince bu preseslerden

birinin adı Mahornefrure veya Manefrure (M||t-ēr-nfrw-Rē) olarak değiştirildi. Mısır’da ana

kraliçe Naptera idi ve bu Hattili kızların kraliçe olma şansları da yoktu.

34 KUB 56.15 öy. Ii 15vdd.

35 Edel,E.1994: Passim.

36 Mesela KBo 1.29 + KBo 9.43, Edel, a.g.e.,40vdd.; Beckman,G.1996: 123; Hoffner,H.A.2002: 51.

37 KBo 28.4 ; KBo 28.33 ; KBo 28.32, Edel, a.g.e, 116vdd., 199, 201vdd.

38 KUB 21.38 ay. 2vd.

39 KUB 21.38, çeviri için bkz: aşağıya.

Puduhepa hep Kizzuwatna ve Kummannili olmakla övündü durdu ve bu kıvancını bu

mühür baskısında da dile getirdi; kendisine “Hatti Ülkesi’nin Hanımefendisi, Kizzuwatna’nın

kızı Puduhepa’nın mühürü” dedirtti. Buna benzeyen bir mühür, Tarsus-Gözlükule kazılarında

ele geçmiştir 40 . Puduhepa mühürü dışında Tarsus’ta 60 adet daha hiyeroglifli mühür baskısı

bulunmuştur 41 . Ugarit’te de onun mühür baskılarını taşıyan belgeler vardır. Bir mühür

baskısında kral Tuthaliya verdiği seceresinde, kendisini Hattušili ve Puduhepa’nın oğlu olarak

gösterir ve bunu üvey annesi olmasına rağmen yapar. Secerelerde anne isminin verilmesi

örneği sadece bu mühürle sınırlıdır. Ugarit açıklarında batan bir gemiyle ilgili olarak üvey

oğlu Tuthaliya’nın vermiş olduğu mahkeme kararının altında bile, kral hazır bulunmadığı için

olacak ki, onun mühürü basılıdır 42 . Hattuša dışında 43 onun başkaca çok sayıda mühür baskısı

da ele geçmiştir. Bunlardan bir tanesi Kuzey Suriye’deki Tell Fray’da bir küp üzerindeki

mühür baskısıdır 44 . Keza çivi yazılı metinlerde, yukarıda değindiğimiz gibi, bazı durumlarda

Kizzuwatna ile eş anlamlı olarak kullanılan “Kummanni Kenti’nin kızı” olarak geçmektedir.

Develi yakınlarındaki Fraktin kaya kabartması üzerinde 45 ve Puduhepa kabartmasının bel

hizası arkasında yer alan hiyeroglif yazıtta ise kendisine “Kazuwana (Kizzuwatna) Ülkesi’nin

kızı, tanrının gözdesi” demektedir 46 .

Puduhepa’nın ana kraliçelik görevi kocası öldükten sonra üvey oğlu IV.Tuthaliya

döneminde de devam etmiştir. Tawanannalık mesleğinin gereği de taa Eski Hitit devrinden

beri böyleydi. Tuthaliya her şeye burnunu sokan, onu tıpkı babası gibi bir kukla kral

konumuna sokmak isteyen ve her halde yaşlanan ve gittikçe cadılaşmaya başlayan bu kadınla

geçinemedi. Tuthaliya’nın genç eşi ve gelkinkızıyla da hiç geçinemiyordu. Sarayda akla

hayale gelmez dolaplar dönmeye başlamıştı. Saray mensupları ve cariyeler iki kampa

ayrılmış, kimi Puduhepa’nın, kimisi de genç kraliçenin tarafını tutmaya başlamıştı. Sarayda

her iki tarafın da ajanları kol geziyordu; her iki taraf da biribirini karalama ve suçlama

kampanyası başlatmıştı. Yalancılık almış başını gidiyordu; verilen ifadelere artık güven

duyulmadığından, bunların doğru olup olmadıkları bile fal vasıtasıyla kontrol ediliyordu.

İnsanları kandırabilmek için uydurma rüyalar bile devreye sokulur olmuştu. Kraliçe kendi

tutumunu haklı gösterebilmek uğruna bir rüyadır uydurmuş, “tanrılar bile bana rüyamda o

nesneleri verme diye ikazda bulundular, siz benden daha ne istiyorsunuz?!” mesajını veriyor

ve tanrıya vermekle yükümlü olduğu kıymetli taş ve madenden yapılmış kült aletlerini

Koruyucu Tanrı tapınağının mahzeninde saklamaya devam etmekte ısrar ediyordu. Kadın

kılığında giydirilen prensler, ajan olarak hareme sızdırılıyor ve istihbarat elde ediliyordu.

Bunlardan birisi bayan Ammatalla’nın oğlu Pallili idi ve zavallı çocuk cadıların elinde bir

piyon gibi kullanılıyordu. Her iki grup arasında amansız bir cadılar savaşı yürütülüyordu.

Tanrılar bile aldatılıyor, eşyaları çalınıyor, söz verilen adaklar yapılmıyor, ayinler ihmal

ediliyor, kara büyüler yapılıyor, insanlar en kötü biçimde lanetleniyordu. Aldatılanlar sadece

insanlar değildi. Tanrıların lütfuna ulaşabilmek için onlara verilmesi gereken kefaretler bile

artık yerine getirilmiyordu. Bu yetmiyormuş gibi, tanrıların bile artık “gözleri boyanır

olmuştu!” Yalancılık ve sahtekarlığın yetmediği yerde kaba kuvvet devreye sokuluyor,

insanlar apaçık yumruklanıyordu; sırf bu iş için bir kavgacılar, dövüşkenler ekibi bile

oluşturulmuştu ve bunlar sarayda kol geziyor, terör havası yaratıyorlardı. Tuthaliya’nın sabrı

tükenmiş, devlet ve askeri işler doğru dürüst yönetilemez hale gelmişti. Hatta hasta yatağına

40 Gelb,I.1956: 248 (no.15); Güterbock,H.G.1997: 143144.

41 Gelb, a.g.e., 242vdd.

42 Laroche,E.1956: 108vdd.

43 Beran,Th.1967: Passim.

44 Bounni,A.Mathiae,P.1980: 30vd; Mora,C.1987: 201vdd.

45 Kohlmeyer,K.1983: 7vdd.

46 ka-zu-wa-na COUNTRY DAUGHTER DEITY á-za-mi, Güterbock, a.y.; Hawkins,J.D.2000: 39 ve dn. 12 ve

en son Savaş,S.Ö.2001: 100. Hiyerogliflerin okunuşu gerçekten çok büyük güçlükler arzetmektedir. Okunuştaki

güçlüklerle ilgili bir intiba edinmek için bkz: Alexander,R.L.1977: 199vd ve Börker-Klähn,J.1980: 37vd;

Alexander,R.L.1998: 15vd.

bile düşmüştü; Kizzuwatna’nın önemli kentlerinde Arusna’nın Baş Tanrısı krala karşı

öfkelenmişti. Entrikaların baş figüranları saraydan atılmışlardı, ama bununla skandalların bitip

bitmediğini bilemiyoruz. Tüm bu entrikaları, büyük bir talih eseri bize kadar ulaşmış olan bir

fal metninden tüm ayrıntılarıyla öğneniyoruz. Günümüzden 3,5 asır önce yaşamış insanları

yalanları, dolandırıcılıkları, acı ve istıraplarıyla bize bu kadar yakına getiren çok az kaynak

metin vardır 47 (RESIM: KUB 22.70). Puduhepa ömrünün sonlarına doğru elaleme rezil

olmaya başlamıştı. Saray seyisleri bile onunla alay etmeye ve elindeki atları almaya

başlamışlardı. Çevirdiği dolaplar ruh dünyasının içine işlemişti ki, bir keresinden bir prens

ondan hesap sormaya bile başladı. Evine gelip, “evin içinde neler sakladın, seninle

hesaplaşacağım”, diye onu rahatsız etmeye başladı. Prens, kraliçenin kendisine herhalde

memleketinden gönderilmiş olan ve derin bir tahıl ambarında sakladığı kuru incir ve kuru

üzümlerin neden boşaltıldığını soracak kadar ileri gitmiş, onu alıp taa ambarların bulunduğu

yere kadar götürmüştü. Puduhepa’nın oturup hüngür hüngür ağlamaktan ve yakınmaktan

başka çaresi kalmamıştı 48 .

Hattuša devlet arşivinde Puduhepa’nın portresini çizmeye, onun şahsiyetini ve

biyografisini neredeyse eksiksiz olarak işlemeye yarayacak çok değerli birinci elden bilgiler

ve ipuçları vardır; metinlerin birçoklarını kendisi yazdırmıştır; yani Puduhepa, tüm

eskiçağların hemen hemen eksiksiz olarak biyografisi yazılabilecek çok az sayıda

kadınlarından biridir. Bazı yüksek dereceli memurların Hitit sarayından çaldıkları hayvan,

değerli maden ve diğer eşyaların bulunması için kurulan mahkeme heyetinin başkanı

Puduhepa’dır ve bu sorgulamalar büyük bir titizlikle zabıtlara geçirilmiştir. Puduhepa

Hattuša’da neredeyse bir “temiz eller” operasyonu başlatmıştır. Mahkemede verilen ifadeler,

tanık ifadeleri ve savunmalar tutanaklara geçirilmiştir 49 . Kendisi büyük kraliçe olarak hem

savcı, hem de yargıç görevini üstlenmiş, hem şikayet etmiş, hem de yargılamıştı; tek başına

suçlulara en ağır cezayı verme yetkisine sahip olmasına rağmen, büyük bir sabırla tanık

ifadelerini dinlemiş ve onları dikkate almış,ancak infaz yapmaktan kaçınmıştır.Taa Ugarit’teki

adli sorunlarla bile ilgilenmiştir. Yolsuzluklara karşı verdiği bu savaşta ne derece başarılı

olduğunu bilemiyoruz.

Puduhepa en başta Hurri kültür ve geleneklerini Hatti’ye taşımasıyla tarihe geçmiştir.

Hatti ve memleketi Kizzuwatna’da Hurri din ve kültürüyle ilgili ne kadar yazılı tablet varsa,

hepsini kopya ettirmiş ve Hattuša’da özel bir “Kizzuwatna arşivi/ kütüphanesi” kurmuştur.

Arşivcilik ve devşirme görevi baş katip Walwaziti’ye verilmişti ve toplanan metinler arasında

(H)išuwa- ayinleri en baş yer alıyordu. Bu metinler arasında kuşkusuz Išuwa veya Hišuwa

bayramları denen bir sıra dini merasim metinleri çok büyük bir yer kapsar. Bu metinlerden

birinde, “bir Adana aleti” önünde kuş şeklindeki bir içki kabından bir adet uzianza-içkisi

Fırtına Tanrısı’na ve diğer erkek tanrılara sunulmaktadır 50 . Diğer bir dini metin ise 51 kent halkı

ve yaşlıların çeşitli tapınaklara ekmek ve koyun dağıtması ve bu kurban malzemesiyle birlikte

bir merasim çerçevesi içerisinde uzun bir yürüyüş yapmalarıyla ilgilidir. Bu yürüyüş onları

sırasıyla Kummanni, Zunnahara, Adaniya, Tarša ve Ellipra 52 kentlerine götürmektedir 53 .

Metinlerde çoğu kurban malzemelerinin de Kummanni’den getirildiği özellikle vurgulanır. Bu

5 kentin bir arada geçmesinden hareketle, bunların Kizzuwatna’nın en başta gelen kentleri

olduğu üzerinde de durulmuştur 54 .

47 Ünal,A.1978: Passim; Ünal,A.1983 b: Passim.

48 KUB 31.71 öy. Ii 1vdd., iv 1vdd., Ünal, a.y.

49 Werner,R.1967: Passim. Çeviri örnekleri aşağıda verilmiştir.

50 KUB 30.31 + iv 7vdd.; adana- aleti ile ilgili olarak bkz: Yukarıda.

51 KUB 20.52 + 6vdd.

52 Veya kırık olan yer adının bir başka tamamlanmasına göre Kikkipra.

53 Goetze,A.1940: 54; Lebrun,R.2001: 87; çok fazla duplikatı olan metnin tanzimi için bkz:

Trémouille,M.C.2001: 60vd. ve not 23 ve 28.

54 Örneğin Lebrun,a.y..

Sayısız dua 55 , fal metinleri ve diğer birçok dini metin, hep onun tarafından

yazdırılmıştır. Dualarında hep beyi Hattušili’nin sağlığına kavuşmasını istemiş durmuştur. Bir

de kocasının askeri, siyasi ve dini başarılarını över durur; onlara kocasının nasıl tanrılara layık

birisi olduğunu anlatır. “Ey tanrı, kocam senin kült merkezin Nerik’i düşman işgalinden

kurtarmak için kellesini koltuğuna aldı, hayatını feda etmeye hazırlandı” diyecek kadar

abartır. Tanrıların kocasına mahkemelerde yardımcı olmalarını ve onu kötü insanlardan

korumalarını istirham eder. Tanrılar huzurunda kendisini acındırmak için olmadık edebi

deyimlere baş vurur; mesela bir duasında “ben kölen Puduhepa, ta ezelden beri senin ahırında

bızağı, senin tapınak temelini sırtında taşıyan kişiyim” der 56 . Merhamet duyguları

uyandırmada üstüne yoktur; gene bir metinde “tanrılar doğum yapan kadınlara yardımcı

olurlar; ben de doğum sandalyasında oturan bir kadınım” der 57 ; bunu söylerken tanrıların, her

doğan insan evladının ileride kendilerine hizmet edecek bir köle olalacağını düşündüklerini

iyi bilir, “veriyorum ki veresin” (do ut des) ilkesinden hareket eder. Küçük ve çocuk yaştaki

tanrıları aracı olarak kullanır, onlara “gidin annenize babanıza söyleyin, benim dualarımı

işitsinler” der. Hattuša’da yeni bir metin veya edebiyat türünün ortaya çıkmasına o neden

olmuştur; çoğu abuk sabuk görmüş olduğu rüyaları her nedense hep yazıya aktarmıştır, öyle ki

bu rüyaların tabirine bakarak onun içinde bulunduğu insani ve psikolojik sıkıntılar bile

aydınlatılabilir. Bir keresinde rüyasında delikanlıların kendisine sarkıntılık ettiği ima edilir 58 .

Şimdi bu rüya Sigmund Freud’e göre yorumlandığında onun seksüel açıdan tatminsiz bir

kadın olduğu sonucu bile çıkarılabilir 59 . Bir başka rüyasında ise onun baba ve vatan hasretinin

yankılarını bulmak mümkündür ; keza bir kült gezisi sırasında o zamanlar ölmüş olan babası

Pentipšarri’yi görür 60 .

Puduhepa kaç yaşında evlenmişti, ne kadar yaşandı, ne zaman ve nerede öldü, mezarı

neredeydi gibi sorulara maalesef yanıt verebilmemiz imkansızdır. Onun 15 yaşında evlenmiş

olduğu, uzun süre yaşadığı ve hatta 60 yaşına bastığı iddiası, sadece bir tahmindir 61 . Bir

araştırmacı, Fraktin kaya anıtındaki hiyeroglif yazıtını Puduhepa’nın ölüm anıtı olarak

yorumlamayı tartışmaya açmak istemekte ve onu “Tanrı <Tarhunt>, Fırtına Tanrısı, büyük

kral Hattušili, büyük kral, Tanrıça Hepat Puduhepa, büyük kraliçe, Kizzuwatna’nın kızı,

ilahileşti (tanrı oldu)” olarak yorumlamaktadır 62 . Bu yorumu kesinkes destekleyecek veya ona

karşı çıkacak delillerden şimdilik yoksunuz.

Son olarak spekülatif de olsa bazı temel sorunlara değinmemiz gerekmektedir. Bir

defa, Puduhepa’nın büyüklüğünün, güçlü iradesinin kaynaklarının neler olduğu iyice

araştırılmalı ve hissiyatçılıktan uzak bir şekilde bir defa düşünülmeldir. Kendi iradesinin mi

çok güçlü olduğu, yoksa onun güçlülüğünün, kocası Hattusili’nin zayıf iradeli, çorlu birisi

olmasından mı kaynaklandığı üzerinde durulmalıdır. Bir başka olasılık daha vardır; o belki de

bu huyunu memleketi Kizzuwatna’da edindiği sosyolojik alışkanlıklara borçluydu. Yoksa

sağlam iradeli kadınlar belki de sadece Hurriler’den mi çıkıyordu? Ama hemen belirtelim ki,

Puduhepa’nın iki kızı da dahil, Hurri-Mitanni sarayından Mısır’a gönderlilen çok sayıda

prenses, asla bu kadının göstermiş olduğu etkinlikleri başaramamışlar, ömürlerini haremlik

kafeslerinin arkasında birer cariye olarak geçirmişlerdi. Ama unutmamak lazımdır ki, o

prensesler “aşık” olarak, müstakbel eşleriyle bizzat tanışarak değil de, para altın karşılığı zorla

evlendirilmişlerdi, yani birer maldan farkları yoktu. Hatta evlendikleri insan bile dedeleri

yaşındaydı. Demek ki, sosyal ve şahsi özellikleri ne kadar güçlü olursa olsun, bir insanın en

55 Sürenhagen,D.1981: 83vdd.

56 KUB 21.27 i 7vdd.

57 KUB 21.27 ii 16vdd.

58 KUB 15.1 ii 6vdd.

59 Güterbock,H.G.1956: 193, 204, 227, 235vd., 255.

60 KUB 31.27 öy. I 4vdd.

61 Otten,H.1975: 32-33.

62 Savaş, a.g.e., 101.

üstün kabiliyetlerini sınırsızca gösterebilmesi için bazı ön şartlar gereklidir. Ama Puduhepa

böyle miydi? O müstakbel eşi Hattusili ile bizzat tanışarak, kendisi ve de babasının da

rızasıyla evlenmemiş miydi? O zaman onu tarihi konumundaki eşşizliğe ulaştıran başarıları

hazırlayan bu ön şartları hem kendisinde, hem de Hatti’de aramak gerekecektir. Sözün kısası,

Puduhepa’nın eşsiz şahsiyeti, Hattusili’nin irade zayıflığı ve Hatti’de taa öteden beri eski

Hatti geleneklerine dayanan anaerkil aile yapısının süregelmesi, yani bir dizi ön şartların

birleşmesi sonucu, Puduhepa gibi bir şahsiyetin doğmasına ve tarihteki seçkin yerini almasına

neden olmuştur. Puduhepa’nın başlattığı eşitlik hareketini “feminizm” olarak yorumlarken

çok dikkatli olmalıyız. Keza burada “eşitlik” bilincinin söz konusu olamayacağı kadar eski bir

toplumla karşı karşıyayız. Diğer bir deyimle Puduhepa bu özgün etkinliklerini bir öncülük,

hatta devrimcilik kisvesine bürünerek değil, memleketinden getirdiği alışkanlıkları

doğrultusunda yapmıştır. Hatti’de bulduğu ortam tabii ki işini kolaylaştırmıştır. Bu olay bir

defalıktır ve kendisi öldükten sonra etkinliklerinin devamı sayılabilecek hiçbir gelişme yoktur.

Hele hele kendisinin ölümünden yaklaşık 30-40 sene sonra imparatorluk yıkıldığında geriye

hiç bir “femionist” miras kalmamıştır. Dolayısıyla günümüz açısından Puduhepa hareketinden

sonuçlar çıkarmak tamamen yanlıştır. Çoğu kez çaresiz bir şekilde belirttiğimiz gibi sorunlar

çok, bulunacak çözüm yolları pek azdır. Bu sorulara bir tarihçi değil, ancak ve ancak tarihi

roman yazarları veya filim yapımcıları yanıt bulabilirler!

( Yazı sonu – bitti )

Prof. Dr. Ahmet Ünal kimdir? 1943 yılında Uşak’ta doğdu. Çukurova Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Başkanlığı yaptı. Münih Üniversitesi Eski Anadolu Dilleri, Kültürleri, Tarihi ve Hititoloji Bölümü eski Başkanıdır. Hitit Uygarlığı Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü olarak görev yaptı. Ahmet Ünal, uzun yıllar Ankara, Konya, Münih, Bern, Antalya ve Chicago Üniversitelerinde öğretim üyeliği yapmıştır.
Türkiye’de çok sayıda kazılara katılmıştır. Çeşitli dillerde Eski Anadolu tarihi, kültürleri, arkeolojisi, dilleri ve Hititlerle ilgili çok sayıda kitap, makale ve sözlükleri vardır.
Hititlerden günümüze kadar Anadolu nun nerdeyse tüm kültürel ve tarihi üzerine en bilimsel kitaplar yazmıştır.
Özgün ve özgür bir bilim insanıdır. Söyleyeceğini doğrudan söyleyen bir bilimcidir. Anlattıklarını anlamak kolaydır. Şu anda Osmaniye de kurulu Anadolu Halk Bilim Kültür Akademisi yönetim kurulu üyesidir. Yerelden evrensele dergisinde yazılar yazmaktadır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir