DADALOĞLU KİMDİR?
Bekir Dağsever
Dadaloğlu’nu anlatmadan önce Dadaloğlu’nun bağlı bulunduğu aşireti anlatmak gerekir. Dadaloğlu Avşar’dır ve bu aşiretin âşıklarındandır. Onu bir aşiretin başkanı olarakta söylencelerden duymaktayız ve biz onu Türk halk şairi olarak biliyoruz.
Ölüm ve doğum tarihi kesin belli değildir. 18. Yüzyılın son çeyreğinde 19. Yüzyıl başlarında yaşadığı bilinmektedir. Esas adı Veli’dir. Toroslar ve Amanoslar’da yaşayan Türkmenlerin Avşar boyundandır. Adana, Kayseri, K. Maraş, Hatay’ın sahip çıktığı Dadaloğlu bu gün Osmaniye’nin ilk kuruluş yeri Cebeli- Bereket. Gavurdağları, Hemite, Bulanık Bahçe ve Bulanık Bahçe’nin Kaman köyünde, Haruniye Kozan Saimbeyli, Tufan beyli, Feke, Uzun yayla, Kırşehir, Yozgat (Bozok) gibi yerlerde yaşadığı şiirlerinden anlaşılmaktadır.
Savaş ve yiğitliği öne çıkaran Bolu Beyine karşı gelen Köroğlu’ndan sonra yönetime başkaldıran önemli halk kahramanıdır. Şiirlerinde doğa aşk kahramanlık konularını işlemiştir. 19. yüzyıla halk ozanlığına damgasını vuran en önemli şairlerden biri Dadaloğlu dur. Dadaloğlu özellikle isyan ve iskânın kavga şairidir. Tarih akışında Osmanlı İmparatorluğunun güneydeki aşiretleri iskâna yerleşik düzene sokulmasına aşiretlerin Osmanlıya karşı verdiği mücadeledir. Ayrıca bu aşiretlerin kendi aralarındaki mücadeleyi de şiirlerinde dile getirmiştir.
1866 yılına kadar Osmanlı hiçbir şekilde bu aşiretleri düzene sokamamış. Bunun için güçlü bir ordu ve teşkilatla Fırka-i İslahiye teşkilatını 1863 yılında kurdurup bu aşireti bazılarına sürgün, bazılarına devlet yönetiminde büyük makamlar vererek bazılarını da zorla iskâna tabi tutmuşlar ve başarı sağlamışlar. Tarihte Avşarlar birçok büyük devlet kurmuşlardır. Bunlar Anadolu’da Karamanoğlu beyliği, İran’da safevi devleti, Horasan’da Avşar imparatorluğunu kurmuşlardır. Avşarlar Anadolu’nun en kalabalık Türkmen aşiretidir. Avşarların sürgün edildiği yerler Güney Azerbaycan, Diyarbakır Urfa, Halep, Akdeniz’de Arvard ve Kıbrıs adları, kuzey Afrika Cezayir Tunus Libya ve Balkanlara gönderildikleri bilinmektedir bu sürgün en fazla olduğu yıllar yavuzla başlamış 1512 yılında padişah olmuş sekiz yıl tahta kalabilmiş. Babasını zorla tahtan indirmiş dedesi Dul kadiroğlu beyini öldürtecek kadar acımasız bir padişahtır.
DADALOĞLU DESTANI
Beylik yaşamının, Çukurova bölgesi Kahramanmaraş sınırları içerisinde ki 17 beyden oluşup, memlekete hükmettiği zamanlarda bu dönemde Kilis dolaylarında El Beyoğlu, Maraş’ta dul Kadiroğlu Sis’te(Kozan) da Kozanoğlu Amik ovasın da Mürsel oğlu, Erzin Ve Dörtyol civarında Küçük Alioğluları, Dadaloğlu gibi beyler… Üç ayda bir araya gelerek günün getirdikleri nelerse onu konuşurlardı. Bu toplantılar yazın Maraş yöresinde Kışında Çukurova’da toplantılar yapılırmış.
Bir gün bir toplantı halinde beyin biri ortaya bir laf atar Derki; “Beyler karsız eli keserler” diye bir atasözü var. Biz hep malcıyız kışın Çukurova yazın Maraş, Uzunyayla, Ahır dağına çıkıyoruz. Hükümet bizden vergisini alıyor. Ben bu vergiden kurtulmanın bir yolunu buldum der. Öteki bir bey söyle bakalım derler. Biz yaylaya çıkıyoruz verği yok sahile iniyoruz verği yok! Biz yaylaya giderken yollarda giderken nerde davar sığır varsa sürümüze katalım. Bunu herkes çobanlarına anlatsın eğer karşı gelen de olursa kes ulan! Beyimizin emri desin demiş. Beyler bunu uygulamaya başlamışlar.
Halk bundan bezip usanmışlar birkaç tanesi bir araya gelmişler bu beylerden çektiğimiz nedir. Bunları İstanbul’a padişaha şikâyet edelim demişler buradaki devlet yetkilileri buna göz yumuyor, bizi adam yerine almıyorlar demişler ve ağzı laf yapan bir iki adamı İstanbul’a göndermişler. Bu şikâyetler öyle artmış ki Padişah en güvendiği adamlardan Derviş Paşayı yanına çağırmış. Biz görmeden incelemeden ceza verirsek olmaz burdan Cebelibereket’e gideceksin git bak bakalım orada soygunculuk vurgunculuk var mı? Obaları köyleri gezeceksin halkı dinleyeceksin eğer soygun vurgun varsa iskân emri verip halkı iskana tabi tutacaksın yaylacılar yaylada Sahilciler sahil de kalacak demiş. Sana bu konuda tüm yetkileri veriyorum demiş.
O zamanlar Osmaniye şehri yok. Osmaniye’nin üstünde Zorkun bölgesinde Cebeli bereket diye bir yer var. O zaman Osmaniye’nin adı Cebeli bereket. Cebelibereket’te görevlisin diyor. Derviş Paşa Cebelibereket’e geliyor. Tebdili kıyafet giyerek cebeli bereket, Haruniye, Kilis Amik ovası, Kadirli, Kozan’ tüm Çukurova’yı bir çoban elbisesi giyip geziyor. Durumu İstanbul’a haber verir oradan Cevdet Paşa adında birinin komutasında bir ordu gönderilir.
Bu arada halk arasında bir dedikodu yayılır bundan sonra yaylaya çıkılmasının yasaklandığı. Bu arada halka da bir dedikodu yayılır: ‘Yav, bu sene Çukurova’daki malcı yaylaya göçmeyecekmiş, diye böyle bir lâf var; yav bunu kim çıkardı. Gerçek mi gerçek değil mi?’ Halkta bunu araştırıyor. Derviş Paşa garip adam köyde çabuk dikkati çeker ‘necisin emmioğlu, nerden gelip nereye gidiyon’ diye sordular. O da dedi ki: ‘Arkadaşlar, ben garibim işte, malcı arıyom; çobanı olmayan birisini bulabilirsem, çoban duracağım.’‘ Ulan gardaşım, sen çoban duran birine benzemiyon, mala birine benzemiyon! Amma içinde bir başka türlüs iyi siyaset düşüncesi olmasın dediler‘ “yok arkadaş’dedi. İçlerinden biri dedi ki; Elif isminde bir yaşlırak nine var. Onunda kocası ölmüş, dul. Çobanı da gaçtı. Malı var çobansızdı. O duydu bunu. Kadın geldi o topluma dediki: ‘Yav, burada birileri çoban duracak yer arıyormuş, acaba doğru mudur?’ Evet, dediler; bu adam ben mal güdücüyüm diyo amma maldan anlar mı, anlamaz mı? Her insan çobanlık yapmadıysa maldan anlamaz. Adama sordu soruşturdu baktı anlıyo. Yıllık ücreti anlaştılar. Mal gütmeye başladı bu çoban. Çoban, amma bir ay güttü veya iki ay mı oldu, olamadı. Yaylanın zamanı geldi, yaylaya göçme işi yok! Halkı öğrendi ki gerçekten bu gidiş gelişte gün güçlünün. Altta kalanın, canı çıksın, fakir tabakası gün be gün ezilmekte.
Derviş Paşa’ya, Elif Hatın bir akşam dedi ki: Çoban, yarın dedi göç işi var. Yaylaya göçecek. Ben, dedi göçünen yoldan varırım, sen malımızı götüreceksin, Bahçe’nin arkasındaki Gökçe Dağ’a çıkabilirsek, bugün bir günde, ikinci günde böyle gona gona gidecek! Bir gün de, buradan. Binboğa’ya, Ahır Dağına ulaşılmaz. Yalınız dedi; ineğimiz yeni doğurdu buzağıyı dedi anasından ayırma! Çok malcı olur yolda, yolakta; başka sürüye garışırsa, anasını bulamaz inek, buzağısız galır, dedi. Buzağıyı da çobana gör setti. Çoban koyun güdüyodu, buzağıdan habarı yok; buzağıda alını sakar, guyruğunun yarı yeri ağ, dedi. Eğer karışığa salarsan böyle bulacaksın, dedi. Anlaştılar. Erken yat; er kakacak sıcak kızmadan yola çıkacak mal. Yattılar. Derviş Paşa hiç yatmadı. Gece bir yarıyı bulunca terk etti garının yanını. Yetişti Cebelibereket’e. Cebelibereket’ten esas gıyafetini giydi, yanına arkadaşlarını aldı. Güvenliğini aldı. İkinci gün erkenden o da bindi ata bindi. Kanlıgeçit’ten Bahçe istikametine yol almaya başladı ki.. Arkadaş ohooo, Çukurova’dan yaylaya giden onlarca insan var. Bahçe’ye varmadan Kızıldere diye bir köyde bir yol ayrımı var. Bu ayrıma vardı ki, oraya istirahate çekilmişler. Mal sahipleri, gonalga yapmışlar oraya. Çoban malı ayrı götürüyor, göçü ayrı götürüyor. Çok insan var burda. Selâmünaleyküm arkadaşlar, aleykümselâm baba. Ağa mı, ne bi adam geldi oraya. Derviş Paşa’yı kimse tammıyo! Arkadaşlar hizmet nedir böyle, diye sorar Derviş Paşa. Nerden gelip nereye gidersiniz? Dediler ki, efendim bir yalan duyduk; padişah bir emir vermiş yaylaya gitmek yok! Çukurova’ya iskân emri, diyo. Bizde, dediler bu sıra yaylaya Binboğa’ya, Ahır Dağına gitmiyok da işte bu Bahçe’nin bölgesine Gökçe Dağın burasına, bu eteklere gonasımız var! Gitmeyeceksiniz doğru! Burada bir yerde kendinin çoban durduğu Elif Hatın gözüne çarptı. Onun yanına varıp ona sordu. Sen ne hizmettesin? Nerden gelip nereye gidiyorsun? Olmaz olası hökümet bir fermen çıkarmış. Bu sene yaylaya çöçemiyok demiş. Bu sene sivrisineğe sıtmaya dutuluruk demiş. Senede biz yaylaya göçerdik nene ne yalan söylüyorsun sen yaylaya ğöçüyon. Göçmüyoyom dedi kocakarı. Nene bak ispatlarım senin yaylaya göçtüğnü, ispatla dedi kocakarı; senin bir çobanın var idi. Sen çobanı akşam tembihledin bu buzağıya mukayyet ol dedin idi. Nerde o çoban? Çoban gaçmış dedi. O buzağıyı bulur getiririm bak. Ve gitti sürülerin içinden o buzağıyı aldı getirdi. Akşam ki tembihlediğin buzağı bu değil miydi? Dedi. Buydu dedi. Buzağı buysa bana da derviş Paşa derler.
Derviş Paşa adını bölgede herkes duydu fakat şahsen kimse tanımıyordu. Bunun Derviş Paşa olduğunu herkes tanıyınca Derviş Paşa’nın cezasından herkes korkmaya başladı.
Derviş Paşa ama ceza verdi ama vermedi. Derhal padişaha aracı gönderdi durum padişaha anlatıldı. Padişah bir ferman gönderdi. Amik ovasında, Maraş bölgesinde, Çukurova’da beyliklere son verilecek. Beyliklere son verilirse vurgun, soygun biter dedi. İlk önce Kozan oğluna bir yazıyla durum bildirildi. Tüm beyler kabul etti sadece Dadaloğlu kabul etmedi. Bu can bende olduktan sonra ben teslim olmam dedi. Dadaloğlu atlılarını alıp Binboğa dağlarına atın yönünü çevirip şu türküyü söyle kalktı göç eyledi Avşar elleri
Kalktı göç eyledi Avşar elleri
Ağır ağır giden eller bizimdir
Arap atlar yakın eder ırağı
Yüce dağdan aşan eller bizimdir
Bir gün birimizi beşe sayarlar
Demir donla miğfer külah giyerler
Kavgayı görünce figan kurarlar
Elleri mızraklı ağalar bizimdir.
Belimizde kılıcımız kirmanı
Taşı deler mızrağımızın termeni
Devlet hakkımızda vermiş fermanı
Ferman padişahın dağlar bizimdir
Dadaloğlu’m yarın kavga kurulur
Öter tüfek davlumbazlar vurulur
Nice koç yiğitler yere serilir
Ölen ölür kalan sağlar bizimdir
Dadaloğlu bir kış günü Binboğa dağların da bir mağarada kırk atlısıyla yakalanıp Hatay’ın Erzin civarın da Payas kalesine hapsedilmiştir. Bu durumu daha önce tahmin eden Dadaloğlu aşiretin ileri gelen adamlardan dayısı Koca nallıya aşiretin başına geçmesini söyler. Dayısı da denileni yapar. Yönetimi eline alan dayısını Derviş Paşanın adamları Koca nallıyı Derviş paşanın huzuruna getirirler paşa sorar sen Avşar mısın, aşiret lider imisin derler oda hayır ben Avşar değilim liderde değilim, askerde değilim der. Aşiretin ileri gelenleri Payas kalesinde yatan Dadaloğlu’na bir mektup yazarlar..
Dadaloğlu kalede hapis yatarken bir gün bakar ki yanındaki bir arkadaşı kaleye gelen kartalların teleklerinden bir kanat yapmış. Dadaloğlu sorar bunu ne yapacaksın bunu kanat yapıp uçacağım der. Sen bunu bana ver zaten ölmüşüm burada çeke çeke öleceğime atlar ölürüm daha iyi demiş. Dadaloğlu bu kanatları kollarına takıp kalenin burcuna çıktı. Kalenin burcundan denize atladı. Hemen oradan kendini ormanın içine attı. O zamanlar cebeli bereket denilen Amanos ormanlarını içine daldı. Ben en iyisi bin boğaya gideyim nasıl olsa bir çözüm yolu bulurum dedi. Ne yaşaya bilirsem oralar da yaşayayım dedi. Cebeli bereketten Maraş Ahır dağından Binboğa dağlarına ulaştı. Yolda bir çobanla beylik elbisesini çıkardı çoban elbisesini giydi. Aradan epe bir zaman geçti saçı sakalı uzadı. Böyle boş durmak olmaz dedi bari birinin kapısına çoban durayım dedi. Çukurova’da beylikler dağılınca her tarafta bu seferde üç beş çadırı olan da ben kol ağasıyım dediler. Bin boğada çoban duracağı birisini aramaya başladı. Bir gün bir yaylağa vardı. Bura bizim Uzunyaylaya’da yakın dedi. Bu aradaki yolun kenarında bir yatan adam gördü. Adamın yanından geçti. Selamsız geçersin ben koca bir kolağasıyım dedi. Sen dedi in misin cin misin eşkıyamasın gel bakalım dedi. O da dedi ki ben cami çocuğuyum anam babam yok dedi. Çukurova’da ağa ile kavga yaptım adamda beni kapı dışarı etti dedi. Şimdi iş arıyım dedi. Bu yaylalarda çoban duracak bir yer arıyorum dedi.
-Adın ne?
-Adım Sefil Ali dedi.
Benim 500 koyun var bunu güder misin’ dedi. Sefil Ali güderim dedi. Ama benim şartlarım var. Sanan koyunları teslim ederim. Yayla sezonu belki iki ay belki üç ay sürer. 500 koyun teslim eder beş yüz koyun isterim dedi. Koyunları kurda kaptırmayacaksın, kayıp etmeyeceksin, hasta olanlar bakacaksın koyunlara sahip ol dedi. Sefil ali dedi ki gütmeye güderim hasta kabul. Kurt kapması kabul amma ben ölüme çare bulamam dedi. Ulan sen nasıl çobansın bennen kafamı buluyon? Çobansın ottan çöpten ilaç yapmayı bilmen mi dedi.
Sefil Ali baktı ki işin tadı duzu yok ona da tamam güderim dedi. Öteki şartımda benim çadıra gelmeyeceksin. Sen kendi çadırında yatacaksın. Öğlen yemeğin şo pınara gelecek ağşam yemeğinde çadıra gelir dedi. Sabah oldu Sefil Ali’nin omuzuna bir azık torbası birde kepenek verildi çobanlığa başladı. Kepenenek yazın sıcak kışın soğuk geçirmez.
Sefil Aliyle diğer çobanlar dağların ıssız yerlerinde bir araya gelirler bir birleriyle hal hatır sorup sual ederler. Ali bazı dağlarda bir taşın üzerine oturur acıklı yanık yanık türkü söyler.bu türkü çağırması birinin dikkatini çekti. Bir gün Alinin ağasına derki: Ağa, dedi. Acar Ali var ya, buluntu, dedi. Eee.dedi ağa bir güzel sesi var bir güzel türkü söylüyor ben bu sesi daha duymadım dedi. Fakat türkü bitti mi ağlıyor dedi. Ağanın bu türkü söyleyip ağlaması ağanın dikkatini çekti. Ağa o gün çevrede ben gurup ağasıyım diyen ağaları çadırına davet etti. Amacı onlara iyi bir ziyafet vermekti. Sefil Ali’nin ağası da gendini grup ağası ilan edenlerdendi. O gün gurup ağaları bu ağanın davetine geldiler. Ağalar geldiler hoş geldin beş gittin sohbet epey ilerledi. Ağalardan biri dedi ki ben bir yalan duydum. Öteki ne yalanı? Daloğlu gaçmış diyolar. O gaçtıysa şimdiye Bin boğa’yı ya gece ya gündüz bulur dedi. Biri dedi ki keşke kaçsaydı bir aslanı nasıl olsa besler bakarık dedi. Orta yerde bir tartışma çıktı kimi bakarık kimi asarım kim keserim dediler. Ev sahibi dedi ki arkadaşlar bu konuyu kapatın benim yeni çoban iyi türkü söylüyor şunu çağırayım da bize türkü söylesin dedi ve kalktı.
Ağanın hanımı ağalar ne pişirdiyse kavurma pilav her şey var. bir tepsi donatıl Sefil Ali’ye getirdi ali yemeğini yedi. Yalınız bu yemek alini dikkatini çekti her zaman çökelek ayran, ıvır zıvır şeyler. Ali sordu bunun sebebi nedir. Kpeneğin üzerine yattıydı.aganın hanımı deki Ali sen her tarafını saklamışsın da gözlerini saklayamamışsın sen Dadaloğlu’sun dedi. Senin Dadaloğlu olduğunu anlarlarsa hemen paşaya haber verip seni yakalattırırlar dedi. Aman benim adamın tersliğine gitme dedi. Bu senin güttüğün koyunlar bana babamdan miras düştü. Sen benim çobanımsın dedi. Bu adama gatlanmanı rica ediyorum dedi. Dadaloğlu bacı sen bilemedin ben Dadaloğlu değilim diye inkar etti.
Ağalar deler ki arkadaş lafı uzatmada şu çobanı çağırda sohbeti datlıya bağlayalım dediler. Ağa sefil aliyi çağırdı Ali duymazdan keçeyi başına çekti duymazdan geldi ağa. Sertçe kalk bakalım dedi! ali dedi ki, ağam senin ile şartımız vardı ben o çadıra varmayacaktım. Ben varırsam senin kızını gelinini görürüm ben o çadıra gelmem dedi. Ben senin ağanım ister binerim ister inerim bana garşımı geliyon dedi. Dadaloğlu’na ağır sözler gonuştu.
Sefil Ali kalktı çadırın içine girdi selam verdi. Baktı ki adamların hepsini tanıyor. Hiç adamların yüzüne bakmadı. Buyurun beni çağırmışsınız dedi. hoş geldin sen iyi türkü söylüyormuşsun bize biraz türkü söyle de neşemizi bulak dediler, arkadaşlar ben türkü bilmem koyuna kurt gelmesin, uyumayayım diye ara sıra söylüyom ben türkü bilmem dedi.
Ev sahibi dedi ki bırak lan dedi ev sahibi. Ali baktı ki işin tadı yok. Dedemden bir türkü öğrendim idi. Ama unuttum ama unutmadım onu söyleyeyim dedi. Yalınız ben utanırım yönümü şu tarafa döneyim dedi. Adamlar tamam dediler. Nasıl söylersen söyle dediler. Sefil ali çobandeğneği saz yapıp söylemeye başladı.
Gardaştan gardaşa kemlik mi gelir
Şahanın yuvası ıssız mı galır
Adil Beyin Irahatı çok olur.
Gaba ağacın gürlemesi dalınan
Sırrını vermede avrada dosta
Arifsen sözümden alırsın gısta
Şerlicek olursan çıkarsın üste
Zamananın yaşaması şerinen
Sırrını vermede avrada yâda
Bizleri yaradan ol baki hüda
Yaptırırsan yaptır kendine oda
Zarar eden adam olman varınan
Diyor Sefil Âlim kaynadı yürek
Bir zaman ağladık bir zaman gülek
Bize ağzı dutgun on gardaş gerek
Sürgün edek şu beyleri yerinen.
Dadaloğlu sözü bitirdi. Dedi ki, arkadaşlar ben başka türkü bilmiyom. İzin verin koyunlarımın yanına gidiyim dedi. ağayınan şartımız var goyunlar gayıp olursa ödemek var dedi. koyunları kaybedersem ödeyecek hiçbir şeyim yok dedi. İçlerinden biri dedi ki eğer kayıp olur ben ödemeye kefilim dedi. Ağa dedi ki goyun ödemeye gerek yok nasılda söylemez dedi; Sefil Ali’nin tansiyonu artmaya başladı. Ev sahibi tehdit etti. Ben buyum Dadaloğlu’yum diyecek amma ağanın Ahmet Ağanın hanımının dediğinnden dolayı gatlandı. Bu sefer yönünü ağalar döndü bakalım ne söyledi:
Benden selam olsun Mürsel oğluna
Afşin suyu kaynayıp ta coştu mu?
Şirin olur Bahadır’ın güzeli
Yaz gel ipte yaylalara ğöçtü mü?
Adana’ya divan harbi kurunca
On yedi bey o celseye varınca
Derviş paşa iskân emri verince
Kozanoğlu beyliğinden düştü mü?
Halen Kadıoğlu’mu Maraş valisi
Uslandı mı Dadaloğlu delisi
Ahmet Bey’de Elbeyli’nin ulusu
Ferman gelip İstanbul’a geçti mi?
İskan emri geldi aşiret yasta
Kız gelin kalmadı hep oldu hasta
Dadaloğlu mahpus olmuş deller Payas’ta
Kanat dakıp sur duvardan uçtu Mu?
Dadaloğlu bir daha müsaade istedi ve kalktı. Ahmet Ağa ulan sen nasıl çobansın benim emrime garşı geliyon dedi. Nasıl emir erisin ben izin vermeden gitmek yok dedi. ağaların yanında sefil Aliye birkaç tane vurdu.. Dadaloğlu baktı iş gittikçe kötüye gidiyor. Ağanın tam karşısına geçti Ahmet Ağaya dedi ki gözlerime iyi bak dedi söylemeye baş ağaya dediki her deliğe çomak sokulmaz kiminden akrep kiminden yılan çıkar. Sen insanlıktan anlamıyon dedi
Bakalı ne söyleyecek
Şikâyetim varda felekten benim
Dilki derisinden def ettin beni
Ben mi bilemiyom imam mı yanlış
Acemi imama saf ettin beni
Böylesi meclise gelip durulmaz
Gariplerin gariplerin hatır çığı sorulmaz
İnsan derisinden davul dövülmez
Gendi meclisinde maf ettin beni
Ahmet Ağa Sefil Ali’nin gözlerine bakıyordu. Birden bağırdı bu Dadaloğlu Dadaloğlu diye haykırdı. Ağa öteki çobanları çağırdı. Sefil Alinin elini kolunu bağladılar. Şimdi koyun çobanı mısın Sefil Ali misin yoksa Dadaloğlu musun bunu Maraş valisine anlatırsın dedi. Çadırlardan şöyle birkaç metre açılınca ağanın hanımı seslendi.
-Ahmet Ağa
-Buyur hanım
Bu çoban senin mi benim mi bu çoban benim çabuk adamın ellerini çöz dedi. Çözmezsen sonra görüşürüz. Deyince Ahmet ağa baktı ki evin düzeni bozulacak, Dadaloğlu’nun ellerini çözdü. Ellerini çözülen Dadaloğlu orda şu türküyü söyledi
Eller güldü Sefil Âlim ağladı
Gader beni böyle esir eyledi
Erkek çakal kollarımı bağladı
Şükür dişi aslan af etti beni
Ağaya da dedi ki bunu unutma ilerde gelir çoban vurduğun değnek ve hakaretlerin hakkını alacağım dedi. Ver elini Bozok diyerek Yozgat’a doğru gitti.
DADALOĞLU’NUN ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER
GÂVUR DAĞLARININ BAŞI DUMAN MI?
Ilgınca sığlınca görünen dağlar
Yoksa Gavurdağı başı duman mı?
Deli gönül kaynayıp ta coşuyor
Yeni evliyim ayrılacak zaman mı?
Aşağıdan iskân evi geliyor
Bezirgânlar koç yiğide gülüyor
Kitabın dediği günler geliyor
Yoksa devir döndü ahir zaman mı?
Aşağıda akça çığın ötünce
Katar başım mayalarım çözünce
Şahtan ferman Avşar eli göçünce
Daha da hey Osmanlıya aman mı?
Dadaloğlu’m derde gördüm düşümde
Yiğide at verin on beş yaşında
Alışkan tüfekle dağlar başında
Azrail’den başkasına aman mı?
ÇIKTIM YÜCESİNE SEYRAN EYLEDİM
Çıktım yücesine seyran eyledim
Cebel önü çayır çimen görünür
Bir firkat geldi de çöktüm ağladım
Al yeşil bahçeli Kaman görünür
Şaştım hey Allah’ım bende pek şaştım
Devrettim Akdağ’ı Bozok’a düştüm
Yozgat’ın üstünden bir ateş seçtim
Yanar oylum oylum duman görünür
Biter Kırşehir’in gülleri biter
Çağrışır dalında bülbüller öter
Ufacık güzeller hep yeni yeter
Güzelin kaşında keman görünür
Gönül arzuluyor Niğde’yi Boru
Gün güne artıyor yiğidin zarı
Çifte bedestenli koca Kayseri
Erciyes karşında yaman görünür
Dadaloğlu’m derde zatından zatı
Çekin eyerleyin gökçe kır atı
Göçmek değil bizim elin muratı
Ağ yara gitmemiz güman görünür
HEY AĞALAR KIŞMIOLACAK
Hey ağalar kış mı olacak bilemem?
Gâvur dağlarının başı duman mı?
Padişahtan ferman gelmiş “ gel” deyi
Gidi yom ya geleceğim güman mı?
Kırpık olur Gavur dağın ormanı
Padişah derdime olmaz dermanı
Devlet hakkımızda vermiş fermanı
Yeni evliyim ayrılacak zaman mı?
Dadaloğlu’m hile yoktur işimde
Yiğit olan yiğit görür düşünde
Alışkan tüfekle dağlar başında
Azrail’den başkasına aman mı?
SANA DERİM ANAVARZA KALESİ
Sana derim Anavarza kalesi
Sanana konup göçenlerin nic oldu
Doğru söyle garip başım belası
Şahbaz atlı av kovanlar nic oldu
Vahşi kuşlar ötüşüyor şu yüzde
Binaların harap olmuş hep düzde
Yedi arşın loğ taşını omuzda
Of demeden getirenler nic oldu
Memnun musun seni gelip gezenden
Usanman mı şu yapılan düzenden
Şah kızını almak için Kozandan
Ak pınardan su verenler nic oldu
Erbaşına yumuşları buyuran
Sayısız askerin karnın doyuran
Kılıç vurup orta yerden ayıran
Nara atan aslanların nicoldu
Dadaloğlu’m yoktur sözün hilesi
Hangi tarihtedir bunun çilesi
Ayas Payas misis Dumlu kalesi
Beş kaleye hükmedenler nicoldu
GÖRÜNÜYOR HEMİTE’NİN KALESİ
Görünüyor hemite’nin kalesi
Hiç bitmiyor başımızın belası
Yıkılıp ta Çukurova yanası
Eğlendi de burada kaldı elimiz
Mercin’in suyu da ılıcak akar
İçilmez suları yosunlu kokar
Kız gelin kalmadı hep hasta yatar
Sehillerde açılmıyor gülümüz
Göçün önü Topakdaşı tutardı
Al kaputu dal kendire atardı
Her birimiz bir orduya yeterdi
Döğüş edip ölemedi birimiz
Garadikten görünür Harnı’nın düzü
Üç bey oturmuşta bir eder sözü
Fettah beyim yokki kimedek nazı
Yedi yerden gırık bizim golumuz
Göçerdi yükümüz tülülü bazlı
Öterdi çanımız bülbül avazlı
Aşığımız gelirdi kucağı sazlı
Bahşişine yiğit idi elimiz
Daş tepe’de çobanların yatağı
Ondan öte çayır çimen Çatağı
Ahır dağı yaylamızın eteği
Ondan öte sökün geder elimiz
Dadal oğlum derki nolup nolunca
Çatlı yom yaylayı ıssız görünce
Top top olup ora evler konunca
gıramıza dokunurdu hayrımız(şerrimiz)
Bekir Dağsever kimdir : Osmaniye / Düziçi / Çitli köyü doğumlu ve yaşayanı. Ne zaman doğduğunu kendisi de bilmiyor. Bir elin parmakları kadar çocukları ve torunları da var. Düziçi nde lise , Eskişehir Anadolu Üniversitesinde okudu. Emekli .
Halkbilim araştırıcısı ve derleyeni, öykücü ve özellikle şair. Bekir Dağsever için halkbilim araştırıcısı dedik ancak ; 14 kadar üniversiteyi bitiren genç araştırıcı Bekir Dağseveri araştırarak ya da onunla konuştuklarını yazarak ‘okul bitirme tezi ‘ yazarak diploma almışlardır. Başkaca dört kadar üniversite mezunu Bekir Dağseverle konuştuklarını mastır tezi yaparak yüksek lisans diploması almışlardır. Ve bir kişide gene Bekir Dağseverle çalışma yaparak, onu dinleyerek , dinlediklerini kaleme alarak Doktor ( doktora ) ünvanına kavuşmuştur.
Zamanını şu an Doğu Çukurova, Osmaniye , Düziçi / Çitli köyünde ve de Çukurova kentlerinde dolaşarak geçiren bir halkbilim yaşayanıdır. Basılı pek çok kitapları vardır.