Yazarlar-Konular

BİTMEYEN BİR YOL

İbrahim Temiz
Bir kaç evin burada anlamsız ve tesadüfen bulunduğunu düşünürsünüz ilk anda. Burası hiç bir yola bağlanmayan bir yer gibi dursa da geriye doğru, bir derinliği, geçmişi ve tarihi olan bir yerdir. Sokusu, Hz. Ali nin Atı nın izini taşıyan kaya işareti, ne zamandan kaldığı bilinmeyen mezarları ile çok eski bir yerdir. Güney yellerini kesen kireçtaşı kayalıkları, dağları, tepeleri ve yamaçları ile çok özel bir coğrafya nın parçasıdır. Toros Dağları nın Güney e bakan yamaçları akarsu vadileri ile bölünmüştür . Doğu çukurovanın en doğusunda ki bu coğrafya ; Karasu vadisi, Tahta suyu vadisi ve Savrun Vadisi. Tahta suyunun gözü Büveme deki büyük kaynak sularıdır. Heris Oluğu Büveme nin yukarısında, sanki bir mikroklima. Kızılcık kirazları, Yaban Armutları ile doluydu yamaçları ve dereleri.
Baharla birlikte çıkan ve şifa niyetiyle yenen otları, yaraların, yanıkların iyileşmesini sağlayan tıbbi aromatik bitkileriyle de özel bir yerdir Heris Oluğu.
Bunlardan bazıları, Soğukluk, ısırgan, pancar otu, radika, teke sakalı, gacek, Gö elek, Çiğdem, Moy otu gibi otlar çeşitli şekillerde yenir. El Kurtaran, Mayasır otu, inme otu, mantıvar gibi otlar da tedavi amaçlı kullanılırdı.
Burası bir kepçe gibiydi. Çıkış yolunu kepçenin sapı gibi düşünün. İnsanlar, Yaz – Kış hayvanlarını otlatmaya, tarlaya, bahçeye, başka köylere bu yolu ve bağlı çiğirlerini (patika) kullanırlar. Yol bir Kağnı arabasının gidebileceği genişlikteydi. Kağnı yolu dar, yer yer de çamurlu olurdu. Kıvrıla kıvrıla tepeye çıkan yolun iki yanı çalılık, Çam, Gamalak, Kesme, Andız gibi ağaçlar ve Kızılcık Kirazı gibi de Yaban meyveleri vardı o yıllarda. Aynı kağnı yolu yazıda bir süre tarlaların arasından ilerler. Sonra Kağnı yolundan ayrılıp, yaya olarak gidilen patikaya sapılırdı. Patika altı bataklık olan tarlanın kenarından, üstü yabani tereyle dolu olan çamurlu derenin yanından, geçip Yelli Kavağın oraya varılırdı. Bu yabani kavak çok eski zamanlardan beri buradaydı. Öz ün içi her zaman nemli ve yer yer de su olurdu. Gövdesi oldukça kalın olan Kavak, tepeler ve kayalıklar ile yarışacak kadar yüksek ve görkemliydi. Rüzgarda bütün yaprakları hışırdıyarak gürültüye benzeyen ürkütücü bir ses çıkarırdı. Patika yeşilimsi taşların yoğunlukta olduğu tepenin yamacından ana yola bağlanırdı. Araba yolunun da kağnı yolundan bir farkı yoktu. O yıllarda bu yollardan arabadan çok kağnılar geçerdi.
Bizim yolumuz Daşın Burnunda genişler ve çevresi ağıllanmış üç dönüm kadar bir bahçemiz vardı burada. Henüz Kanada Kavak ları bölgeye gelmemişti. Selvi Kavakların yaprakları ipil ipil parlar, rüzgarda ise bütün yapraklar aynı anda hareket ettiklerinden alkış sesine benzer bir ses çıkarırlar. Tarlanın alt tarafı Karasu, bir tarafı kıvrım öz, yol tarafında ise Bahar da yağmur suları ile taşan Çay akardı. Bu tarla etrafı sulak bir ada gibiydi. Büyük tarlaya giderken ve gelirken mutlaka uğranılan bir duraktı. Kavakların çevrelediği bu bahçe. İlkbahar ın son aylarında, yağmurlar kesilip, toprak biraz kuruyunca buraya Dometes dikilir, Fasülye ve Mısır ekilirdi. Ekilen bitkiler hiç su ihtiyacı duymazlardı. Bahçenin otu vurulur, bitkilerin boğazı doldurulur, çapalanır, sadece evcil hayvanların gübresi atılırdı. Yaz sonu hepsi yetişir, biz buradan yağlı Fasülye, Beyaz Fasülye, Dometes ve Mısır alırdık. Buranın dillere destan bir dometesi vardı. İri iri kırmızı ve pembe dometesler, son Güz ayına kadar bu dometesler tüketilirdi. Dometesler o kadar çok olurdu ki, anam burada gün kurusu salça yapar ve dometes kuruturdu. Bazen de kağnıyla yükler eve götürürdük dometesleri. Mısır közleriz, tenekelerde Mısır haşlardık odun ateşinde. Herkesin bildiği bir yerde mutlaka tuz bulunurdu. Dalından koparılmış taze dometes yemek için. Ablam anama yardım etmek için, hep gelirdi, bu şenlikli tarlaya, konu komşu, akrabalar hep uğrarlardı yaz boyu. Hayat hep böyle kalacak zannederdim. Çocukluk işte.
Büyük tarlaya gitmek üzere bahçe ağılından atlar ve tekrar kağnı yolundan yürürdük. Üzerinize düşecekmiş gibi iri kireçtaşı kayalıkların arasından altından geçerek, değirmene su taşıyan büyük arkın üzerindeki iğreti köprüyü geçerdik. Dibi çakıl taşları ile dolu su arkı güneşin altında berrak bir görüntü oluştururdu. Kenarları değişik ot ve bitkilerle kaplı arkı geçmek heyacan verirdi. İnsan eliyle suyun, kendi yatağının dışında bir yerden akıtılması doğaya ve çevreye ayrı bir güzellik katardı. Karasu bir çok su kaynağını ve dereyi toplayan önemli bir akarsuydu. Kışın çoğu yerde geçit vermezdi. Üzerinde doğru düzgün bir köprü de yoktu. Karasu yun üzerindeki tahta köprüyü geçer Fındıklı dereye doğru ilerledik. Kış ve Bahar aylarında Karasu yun debisi yükselir, hızla akan sular dikkatli olmazsanız sizi alıp götürebilirdi. Belki “Gelin Ayşe” de böyle azgın bir suda sele gitmişti. Kim bilir?
Yol bundan sonra yine bir Kağnının geçebileceği genişlikte ilerler. Yolun Doğu tarafına, Fındıklı Dereden ve Karasu dan alınmış taşlarla bir duvar örülmüştü. Taşlar sarımtırak renkli, işlenmemiş düzgün dere taşlarıydı. Yolun diğer tarafı değişik ot ve bitkilerle doluydu. Yer yer çağıl denilen bu kuru duvar yolun diğer tarafına da örülmüştü. Sarmaşıklar, zıncar denilen yabani böğürtler, beyaz çiçekli yalı bitkileri, yabani erikler, otlar, çiçekler, sarı, pembe, kırmızı renklerdeydi. Kırmızı gelincikler ve mor çiçekler daha ötelerde hep beraber bir renk cümbüşü içindeydi sanki her şey. Arıların, böceklerin ve kuşların sesleri birbirine karışıyor . Doğanın bu eşsiz sesini ve uyumunu hissediyorsunuz. Neredeyse bir an yarım asırı geçmiş çocukluğunuza dönüyorsunuz. Çoğu zaman yalnız ve ürpererek geçtiğim bu yollar belki de beni geçmişime bağlıyordu.


İbrahim Temiz
İbrahim Temiz kimdir : Yazar İbrahim Temiz, 1958 yılında Maraş / Andırın Rifatiye köyünde doğdu. İlk okulu Canbaz ilkokulunda okudu. 1970 yılında Düziçi öğretmen okuluna girdi. 1976 yılında Savaştepe öğretmen lisesinden mezun oldu. Adana ‘da fabika işçiliği , MTA da muhasebede çalıştı. Bu arada Adana eğitim enstitüsünü bitirip öğretmen oldu. Kars Çıldır, Bartın Ulus ve İstanbulda uzun yıllar öğretmenlik yaptı. İst Üniversitesi Edebiyat fakültesi Önasya arkeoloji bölümünü bitirdi. Yazarımız halen İstanbulda yaşamaktadır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir