Yazarlar-Konular

“MAZUT”UN BAŞINA GELEN

Selim Özgül
Bu ülkede hükümetler ha bire “motorin”e zam yapar, başta çiftçiler olmak üzere halk “mazot zammı”ndan yakınır.
Ortada başına bir hal gelen bir tek şey var, ama taraflar farklı adlandırıyor onu.
Ve bu farklı nitelendirme öylesine bir inatla yapılıyor ki, on yıllardır sürdürülüyor.
Resmi gazete dahil her türlü resmiyette, hemen hemen her türden medyada “motorin”e şöyle oldu, “motorin”e böyle oldu…
Dille inatlaşılmaz, halbuki!
Dille inatlaşmak, g.tüyle inatlaşan donuna sıçar sözünü getirir akla.
Bu inatlaşma daha nereye kadar gider, nasıl sonuçlanır?
Resmiyet yanlıları da kendi bildiğini okuyor, halk da !..
Taraflar kendi anadillerini kullanıyor, ondan böyle oluyor da diyemezsiniz.
“Motorin” adı üstünde “motor” kelimesinden türetilmiş Batılı bir kelime, “mazot” kelimesinin aslı ise Rusça “mazut”muş.
Rusça kökenli “mazot” oturmuş, yakışmış halkın diline ! Sökülemez artık o kelime oradan.
Bir gün bir mahkemede bir tecavüz davası görülüyormuş. Savcı iddianamesini okumuş, hâkim mağdur kadına sorular sorup olayı anlattırmış, avukat sanığı suçlamış…
Savcı, hâkim, mağdur kadın ve avukatın ağzından çıkıp havada uçuşan resmi ve bilimsel cinsel organ adlarından kafası karışmış kaba saba bir köylü olan sanık şöyle söylemiş mağdur kadına, kabul ettiği suçunu baştan sona anlatabilmek için:
“Abla, senin damının adı neydi?”

Halkın dili, resmiyet sınırı tanımaz; açtı mı halktan biri ağzını, sel olur akar onun dili, yıkar her engeli!
Gene bir mahkemeden:
Conoların hayatı karakol, adliye ve hapishane arasında mekik dokumakla geçer.
Bir gün adliyenin dibinde kendi aralarında şiddetli bir kavgaya tutuşur ve mahkemeye çıkarılırlar.
Conolardan bir kadın mahkemede tanıklık eder:
“Hâkim bey, o kadar da söyledim, ama beni dinlemediler; yapmayın, etmeyin, hökümet g.tümüzün ağzında dedim.”

Halkın dilinden anlamıyormuş gibi davranmak, o dili önceden biliyormuş da sonradan unutmuş gibi yapmak da çıkar bir yol değil.
Bu konuda çoktan fıkra olmuş halkın dilinde.

Bir tarihte, delikanlının biri köyünden çıkıp çalışmak üzere Almanya’ya gitmiş.
Aradan birkaç yıl geçtikten sonra bu delikanlı tekrar köyüne dönmüş. Evlerinin önünde babasıyla sohbet ettikleri bir sırada, delikanlı babasına, bir kazmayı göstererek, “Yerde duran şu âletin adı nedir?” demiş.
Bu soru üzerine, babası oğluna,“Sapın kısa olan tarafına basarsan sana adının ne olduğunu söyler o âlet” diye karşılık vermiş.
Delikanlı yerde duran kazmanın sapının kısa tarafına basar basmaz, sapın uzun tarafı, karşı tarafı boş olan tahterevallinin bir ucuna oturmuş gibi, havaya fırlayıp onun kafasına inmiş.
Delikanlı can havliyle şöyle söylemiş: “Vay, a..na ..duğumun kazması!”
Hatırlamış, hatırlamış!
Almanya’dan dönen delikanlı sapın kısa tarafına basıp uzun tarafının ucunu kafasına yiyince, yerde duran âletin unuttuğunu söylediği adını hemen hatırlamış.

Selim Özgül kimdir : 1957 yılında Doğu Çukurova da Osmaniye’de doğan bir Güneyli . Başka ülkelerde basılan pek çok anlamlı kitapları dilimize çevirerek basılmasını sağlayan bir çevirmen. Afilli Kalem adlı mizah, politika ve kültür kokan kitabında yazarıdır. Çoğu Çukurovalı gibi Türkçeyi çok iyi kullanan bir yazar. Ülke gerçeklerine duyarlı olan ve bu yüzden yıllarca sıkıntıya sokulan , yıllarca cezaevinde tutulan bir sosyalist yurtsever.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir