SÖZÜN BİTTİĞİ YER…/ TUZU TUZLASAK…
Hatice Altunay
Söze nasıl başlasam diyorum kadar doluyum ki içimin nehirlerini susturamıyorum.
Dünden bugüne güz rüzgarlarına fazlaca direnen zeytin dalı benim.
Okumak uğruna çamurlu sokakları, taşan suların içinde lastik çizmelerimle canını
dişine takarak yoluna devam eden, mora çalan hayıt ağacımın dallarıyla sele
kapılmaktan kurtulan ben.
Eğitim için ölümüne seferber olan ben. Yalındır yaşanan dışta oysa, yüreğinin
içinde ne çok oyukları vardır her birimizin. Çalıştı, okudu deriz yalnızca. Gerçek
göründüğü kadar çıplak değildir. Kırk yıl düşünsem eğitimin başının kokacağını,
idealizmin hiçleştirilip, iyi dürüst eğitimcilerin yurdunda sürgün edileceğini, yorgun
düşürülerek güz rüzgarlarında savrulan gazeller olacağına inanmazdım. Okuduğum
onca çile romanlarına rağmen.
Eğitimde devirdiğimiz yıllara bilet kesildi. Kök saldığımız topraklardan, başka
yerlere sürülmekle ilgili yasalar duvar ördü aramıza. Neden yerinden edilirdi bir
eğitimci? Çevresine alışmasın, çevresine faydalı işler yapmasın; mümkünse hiç
tanımasın çevresini. Çevresini tanımayınca da eğitim ile uzaktan yakından ilgisi
olmasın köksüz ve omurgasız yaşayıp gitsin!..
Okuduğum yılları, okul için verdiğim çetin mücadeleyi düşündüm. Zara Lisesinden
Marmaris’e geldiğim yılların birikimini düşündüm. Şimdi yirmi sekizinci yılımda ya
onlar benim için bir yer tayin edecek ya da ben belirleyecek ya da emekli olup kenara
çekilecektim. Yaz-boz tahtasında yeni bir yol ayrımına geldim.
Kimler geldi kimler geçti okulumuzdan dercesine zihnime düşen
yöneticilerimiz…Hepsinin idarecilik idraki, yöneticilik aşkı başka, bambaşkaydı. İdare
etmek miydi idarecilik? Yalnızca kendini dikta etmek mi? Demokrasiyi kucaklayan
içimizdeki biz olgusuyla bütünleşip hümanist eğitim ilkesiyle hareket etmek midir?
Üçüncü seçeneğin yöneticisi iseniz siz çok siyasi davranıyorsunuz, öğretmenler
arasında ayrım yapıyorsunuz kesinlikle cezayı hak ediyorsunuz, çünkü biat kültürü
içinde yönetmiyorsunuz. Sen nasıl müdürsün canım öğretmeninin huzurunu,
mutluluğunu düşünüyorsun, onu niye özgür kılıyorsun. İpleri elinde tut sen özgür ol!
Düşünüyorum da insan soyu çok arsız ve son derece doyumsuz. Başına taç
yapsan da yine sızlanacak bir sorun bulur. Simit tepsisi taşır gibi tepende
gezdireceksin ölünceye kadar üstelik sürekli memnuniyetini de dile getirmelisin.
Biriktirmeye alır fındık kabuğunu doldurmayacak dertlerini. Sevgisiz bir gününde dibe
çöker; ağırlaşır seni de ağırlaştırır. Yeri gelir ulu orta nefretini kusar. Küçük
menfaatleri için iftira atar, kuru fişek sözlerini ivedilikle fişeklik makamlara servis
yapar. Bir kıvılcım bana geldiyse koskoca orman da yanıversin canım intikamıyla
yaşar. İnsan soyunun şeytani arzuları dürüst, çalışkan, işini seven hümanist
yöneticiyi, öğretmeni yakar. Adalet jurnal ile işler haldeyse iyi ve dürüst insanlar acıya
gönüllüdür. Onuncu köyden kovulsa on birinciye bilet alıp yola çıkar.
Eğitimin açmazlarında siyasi duruş boy aynası olunca güdük öğretim tıkaçlanır.
Öğretmenlerimiz, idarecilerimiz köklerinden, sosyal çevresinden adeta sökülüp
atılması gereken kangren muamelesine tabi tutulur. Amaç, çevresinde saygınlığı atan
yöneticiyi ve öğretmeni yerinden ederek yaban ellerde yaban muamelesi yapmaktır.
Öğretmeni umarsız bırakarak bitaraf ya da bertaraf etmektir. Benim gibi rotasyon
uygulama ilintisinde kaygıya, korkuya kapılıp ivedilikle uzaklara gitmemek için mekân
değiştirenler de vardır.
Eğitimin siyasi duruşuna dahil edilmek istenenler, önceden verilmiş sözlerle
sabırsızlıkla boşalan yerlerini bekleyenler, cahiliye döneminin bayrağını gururla
taşıyacaklardır. Köşe kapmaca oyununda işini layıkıyla yapmak değil adamına göre
adamlık geçer akçe olacaktır.
Görülen odur ki eğitimden kalite beklemek, kaliteli eğitimden söz etmek olası değildir.
Sıfırladık eğitimi, sağlığı, adaleti…diye uzar gider virgüllü ve noktalı virgüllü cümleler
…
Yaşama sevinci çalınanlar, yüzüne gülünüp arkasından davul çalınanlar, öbür
yanda emeksiz, tepeden inme, birilerinin “Yürü ya kulum!” dediklerine servis edilmiş
makam koltukları…Fuzuli’den gelen “rüşvet değildir diye alınmayan” ya da Nasrettin
Hoca’dan bugüne artarak sürüp giden “Ye kürküm ye!” devirleri.
Sözün biteceği yok bende. O kadar doluyum ki balığın nereden koktuğunu
dillendire dillendire söz konusu balık balık olduğuna pişman yaşıyor biliyor musunuz?
Balık kavağa çıktı bizim suyumuza karıştı çoktan. Balığın kimliğini değiştirdik,
kimyasını bozduk. Tuz kokarsa…” dedik Tuz kokarsa noktasında çoktan noktayı
koymuştuk. Tuz da koktu. Tuzdan ötesi var mıydı? Tuzu şekerle mi değiştirsek? Ne
yapsak da kokuyu tekerleyip ötelesek!
Dokuz zayıfla balık kavağa çıktı sertifika aldı!
Eğitimin içinde kimse geri kalmadı. İçindekileri iki ayaklı sürüye saydı. Elek, elemek
neydi ki her gelen öğrenci geçip gitti. Sözde not vardı gerçekte öğretmene, yöneticiye
nota vardı, tehdit vardı, ceza vardı. Hormonlu eğitimin kurbanlarına ceza kesti
amirleri. Yerlerinden, ocaklarından etti. Mahkemeler, ifadeler geldi, gitti. Sordu,
sorguladı “Günah keçisi” arandı sözde bulundu, bulunmadı, bulunamadı.
İllaki de delil bulmak adına nota verildi, hesap tutuldu. Cezaevlerinin yolu gösterildi.
Yalınca tehdit edildi. Sınıflarda yargılandı göz göre göre onuru kırıldı, hayatından
edildi.
Sözün yiteceği yok bende. O kadar doluyum ki idealist idarecinin, idealist
öğretmenin köküne kibrit çakıyorum. İçimin nehirlerini bir bir yakıyorum. Ölülerimi
bana verin. İdealist ölülerimle yaşamak isterim ben. Anılarımın kervanında samimiyet,
olgunluk, dürüstlük var onları aldım yanıma. Hormonlu eğitimin siyasi duruşunda
kirlenmesin istedim.
İç ve dış düşmanların vals yaptığı karanlık siyasi arenada e-eğitimin bedeni
çoktan çürüdü. İçimin ölülerine selam olsun! Ölü canlar ölüsünüz biliyorum yine de
anımsatmak istedim: Askıda ekmek, askıda adalet, askıda sağlık, askıda
eğitim…Celladımızı bekliyoruz asılmak için.
Ey ölüler hazır mısınız göklere asılmaya?
Sen öğretmenim!… Sen idarecim!Ya asılacaksın eylemine ya da seni iç
edecekler varoluşlarındaki biricik eylemlerine.
Sen sürün! Sen tırnağını kırsan da tutun çetin kayaya! Birileri uçmuş mu uçurulmuş
mu uçmanın sonu yoktur elbet bir gün çarpar sarp bir kayaya.
Tırnağın ile kazandığın her yol senindir. Direncini yitirme!
Biliyorum yol ayrımındasın. Başını dik tut! Omuzunu düşürme! Hoş geldin çakır
dikenlerine ya da on birinci gül bahçesine!
Hatice Altunay :Yazar, ressam, şaiir, TYS, Edebiyatçılar Derneği ve BESAM üyesidir.