Bitki, çiçek, hayvan, kuşlarla konuşan Karacoğlan
İbrahim Çenet
Karacoğlan araştırma enstitüsümüzün yönetici ve yazarları olarak O’nun çeşitli özelliklerini araştırmaya ve incelemeye devam ediyoruz.
1999 yılında Osmaniye – Düziçinin Varsak bölgesi Hodu yaylasında tüm ekibimizle birlikte Karacoğlan çalışması yapıyoruz. Bunu bir çok açıdan yapıyoruz. Bir taneside şu: Karacoğlan Düziçi Varsak bölgesinden ama şu veya bu sebeble kendi elinde obasında çok fazla kalmamıştır deniyor. Buna karşın Karacoğlanın şiirlerinde geçen köy, geçit, dağ, bölgecik, çay, ırmak, vb. adları o kadar çok ki. ( Bütün bunlara karşın Karacoğlanı, Yugoslav, Rusyada yaşayan, nereli olduğu belirsiz diyen sözüm ona bilim ve araştırı ( araştırmama) insanları var. Bunların, işin kolayına kaçması bir yana Osmanlıların Karacoğlan gibi halk kültürü insanlarını unutturma çabasına alet olmuş kişiler olarak görsek haksızlık etmiş olmayız.)
İşte adı geçen tarihte ve yerde, Karacoğlanın şiirlerinde geçen ekin düzlüğü, pınar, bölge, dağ, köy yerlerini fotağraflıyor, kameraya alıyoruz; Karacoğlan öyküleri de derliyoruz.
“Kalburun düzünden geçtim
Kaynar pınarından içtim “
Varsak Hodu da bir bölgeye vardık, bir geniş aile, deyneklerle kurumuş mercimek saplarını döverek hasat ediyor. Kendimizi tanıtıyoruz. Yaşlıca bir kadın karşılıyor sorularımızı:
— Teyze buranın adı nedir ?
— Kalburun düzü gadasını aldığım.
– Peki buraya neden kalburun düzü demişler ?
— Baksana kalbura benziyorda ondan.
Karacoğlan üzerine başka şeylerde konuşuyoruz ve ayrılıyoruz.
Biraz berilerde bir düzlükte kaynayan bir pınarda, yaşlı bir adam atının bacaklarını yıkıyor. Selamlaşıyoruz.
– Amca bu pınarın adı nedir ?
— Kaynar pınar, diyor.
– Neden bu ismi vermişler buraya ?
— Görüyorsun yerden kaynayan pek çok pınar var burda diyor.
Ekibimizde ki arkadaşlarla, Karacoğlanın şiirinde geçen iki yeri daha kayıt altına aldık diye tekrar yola düşüyoruz.
Karacoğlanın dedesinin ilk oturduğu Yeni Farsak köyü Hodu yaylasında genişce bir obaya varıyoruz. Bir dut ağacının altında oturmuş kadınlı-erkekli – kızlı- çocuklu bir guruba konuk oluyoruz. Karacoğlandan söz açılıyor, çok şey konuşuluyor. Adeta bir Karacoğlan okulunda sanıyoruz kendimizi. Diyoruz ki Karacoğlan bir meşe ve ardıç ağacına şiir yazmış, onları aynı insan gibi görüyor der demez, yaşlı bir nene:
— Karacoğlan değil, çiçeğe, meşe, ardıç’a kurda kuşa, ördeğede şiir yazmıştır diyor. Bildiğimiz şu ördek şiirini okumaya çalışıyor.
UÇUP UÇUP DAĞ SALINDAN GELİRSİN
Uçup uçup dağ salından gelirsin
Gelişin nereden yalınız ördek
Ben bilirim bizim ilden gelirsin
Söylesin bir kelam diliniz ördek
Ağlamışsın gözyaşını sileyim
Söyle derdin neyse ben de bileyim
Eğer yalnızsan yoldaş olayım
Daha çok ırak mı iliniz ördek
Ağlamışsın gözlerinin yaşına
Uğramışsın zemherinin kışına
Alıcı kuş ile senin işin ne
Onda yaman olur haliniz ördek
Karac’oğlan der ki bir telin eğri
Sağ yanın sol yanın püskürtme benli
Boynunu çevirmiş bir yana doğru
Kaynar pınar olsun yolunuz ördek
Yaşlı kadın işte bak Karacoğlan ördeklede konuşuyor diyor. Bir diğer yaşlı adam, az önce sözünü ettiğin Kaynar pınar buradada geçti diye ekliyor.
Başka bir yaşlı adam :
— Ördek dedinizde aklıma geldi. Karacoğlan bir Ermiş kişidir, o çiçeklerin, ağaçların özellikle hayvanların dilinden anlar, Sultan Süleymen anlarda Karacoğlan analmızmı. İşte size Karacoğlanın başka bir ördekle konuşması şiiri :
“ak ellerin sala sala yürüyen
nasıl getireyim seni ele ben
ben şahin olsam da sen bir balaban
alsam cırnağıma çıksam yola ben
ilinizde yok muyudu kadılar
ak ellerin altın tasta yudular
seni bana güvel ördek dediler
onun için dolanırım göle ben
hemene de karacoğlan hemene
çanlı kervan indirmişim yemen’e
sevdi isem ben yarimi kime ne
nettim ola şu koğlaşan ele ben”
Karacoğlana nasıl olağan üstü özellikler yakıştırmasınlar. O kadar duygusal, içli, özden söylemiş; o kadar canlı tarif edercesine yazmışki, bazıları; Karacoğlan bir şeyi anlatmaktan öte resmini çiziyor adeta diyor. Karacoğlanın şiirleri okuyupanlaşılmaktan öte, bakılacak, tümden hissedilecek şiirlerdir.
O, çiçekleri, dağları, bitkileri insan yerine koyuyor. O, ağaçlarla, örnek meşeyle, ardıçla konuşuyor. O hayvanlarla konuşuyor. Örneğin bir ördekle. Üsteki iki şiirde görüldüğü gibi.
İşte size; İnsanla hayvanların
İnsanla bitkilerin
Yönetenle halkın
Saz çalanla tel in
Arasında ki ilişkiyi, özneyle yüklem arasında ki ilişkiyi anlatan bir Karacoğlan esemesi şiir.
Nuhun gemisine bühtan ederler
Yelken açıp yel kadrini ne bilir
O Süleyman kuş dilini bilirdi
Her Süleyman dil kadrini ne bilir
Arap atlarında olur fırkalar
Kimi sarhoş yürür kimi ırgalar
Gübreliğe inip konan kargalar
Has bahçede gül kadrini ne bilir
Dünya benim diye zenginlik satan
Helâl ekmeğine haramlar katan
Sonradan sonraya beyliğe yeten
Zalim olur el kadrini ne bilir
Karacoğlan der de belim büküldü
Ağzımın içinde dişim döküldü
Nuh Nebinin haddesinden çekildi
Saz çalmayan tel kadrini ne bilir
İbrahim Çenet kimdir: Çardak köyü / Osmaniye de 1949 yılında doğdu. İstanbul Üniversitesinde hukuk, Paris Sorbon üniversitesinde edebiyat ve dil okudu. Politikacı , yazar . Uzun yıllar cezaevlerinde tutuldu.
Anadolu Halk Bilim Kültür Akademisi kurucularından. 2000 yılından beri devam eden Özgür film festivali ve ‘Özgür İnsan Ödülü ‘ kurucu ve yöneticilerinden. Ayrıca Yaşar Kemal anısına etkili ve anlamlı edebiyat etkinliği organize edenlerden. Belgesel filmler yapımcısı.
Yerelden Evrensele adlı ; bilim , halk bilim, tarih , arkeoloji, sosyal ve toplumsal coğrafya dergisi kurucu üyelerinden.
Evli üç çocuğu ve iki torunu vardır.