Yazarlar-Konular

 SON YAPRAK VE ARDINDAN GÜL DOKUNUŞLAR….

Hatice Altunay

     Yeni yıl… Yeni hep yepyeni umutlar hiç olmadığı kadar. 2015 ağır bir yumruk  yemişçesine sarsmıştı yorgun ,bezgin ,kırgın bedenleri. Bireylerin dünyasında  ilden ile, kasabadan kasabaya ölümler, kıyımlar, fırtınalar bireysel ve toplumsal kirlenmişlikle saçılmıştı  Anadolu’ya. Bizler yeryüzüne saçılmış ölülerimizle yanmış ,kavrulmuş ;acıdan yana nasibimizi almıştık.

      Ülkemde her şey birdenbire oldu. Orhan Veli ‘nin  dilindeki yaşama sevinci eklenmedi ;dipsiz karanlıklar birdenbire oldu. Birdenbire olan her neyse yine yoksulu, çaresizi vurdu. Azığı kıt, lastik ayakkabısı delik, üstünde  paçavradan farksız kıyafet. Varsılın tuzu kuru. Yalnızca tumturaklı sözünü söyler, büyük işler kovalar,kendine uymayanı yakar,yıkar…Bildiklerini inatla okur. Yoksulun selam verişinde sırtını okşar ,bir parmak bal çalar ağzına koskoca bir adayı kapatır adına. Malına mal ekler. Mal malamatı (günahı,kötülüğü)alıp götürür. Çile çekmek ,acısını saymak yoksula düşer ya usta!…Şairler haykırır, yazarlar yazdıkça bileylenir. Uyanın! Uyanın ey uyumaya gönüllü  gül kurusu umut! Oğullarını şehit veren anaların, kayıpların, cümle silinmişlerin, biricik umudu olan yaşam hakkının öldürülmesinin hazinliği sinmesin biz insanlığın üstüne davranın.Uyanın derin uykudan diye haykırsa dizelerinde ,cümlelerinde kim anlar ki bir yazarın dilinden. Yalnızca kendisi gibi güneşe dönük yüzler anlar onun yüreğinden dökülen gül dokunuşlarını.

      Masumların ölümü, tomurcuk baharında tatması, sobadan sızan gazda bitmesi umutların… Ülkenin topraklarında çıkan çatışmada,ülkenin içinde çıkan çeşitli yangında bitmesi umutların… Komşu ülkenin savaş vahşetinden kaçan mülteci umutların kıyıya vurması sıkça. İnsan tacirlerinin ruhunun taştan oyulmuşluğu, utanılası ölümleri seyretmekten usulca zevk alan sözde medeniyet.Eski yeni yılın son yaprağında titreyen insanlık…Unutulmasın bunca kirlenmişlik, çürümüşlük, bizi içine çeken bataklık…Utanılası bir yüzü yok ;onların ön bahçesi ışık içinde, arka sayfasına bakmaz artık!Dünya dönüyor yörüngesinde. Dünyanın döndüğünden daha hızlı dönüyor süper güçler üçüncü dünya uluslarının üzerine çullanmış. Parmaklarını şıklatınca küçük sahnenin oyuncuları hazır sahnelerinde…Hepsi aldatma ,av peşinde sinsice. Masum ulusların aldanmaktan başka seçeneği kalmamış. Yılın son yaprağında hava birdenbire puslu, karlı. don, kırağı…Son yapraktan arta kalan beyaz ölüm.Yolları kapanan ,köy, kasaba yollarında yaşanan çileli hayatlar, hastalar, çaresizler ,evsizler… Yollara dökülen serçeler gibi donan eğitim neferleri… Kemalettin Tuğcu’ ya haksızlık ettim. Duygularımı sömürdü diye okuduğum bütün kitaplarını yaktım. Görüyorum ki üvey ananın ,üvey babanın elinde işkencede değil, hak etmedikleri çocuklara sahip olan ana babanın  akrabanın her türlü işkencesine göğüs gererek yaşıyor bunca masum. Kimsesiz çocukları barındıran kurumlar ise içler acısı işkenceyle örtülmüşlüğünde, sahte dokunuşlarında içimizde büyüyen biricik korku olmayı sürdürüyor.

     İçimizi açan güzellikleri yazsana ,umutlarımızı küllendirme yazar mısın nesin diyorsun biliyorum sevgili okurum. Ben bunca acıyı döktüm masaya. Bir yılı  bir cerrah kimliğinde anlatacağım tuttu.Büyük taşlarımızı ,küçük taşlarımızı,mucurları,kumları görelim istedim. Malum çıkacak fırtınada  büyük taş  kalır ya !…

     Çocukluğumun yılbaşı gecelerinde  ocağın yalazında  koyun postunun üstünde bağdaş kurmak,ateşe bakmak dalıp gitmek,atan bir çıngıyla kendine gelmek. Közde pişmiş kestane, patates, fıstık ,yumurta  en büyük eğlencemiz. Hanede susamla ve balla yapılan gıyam (çıtırmık) varsa ne mutlu sana. Köyde yaşıyorsan ,sen say ki cennettesin Köy tavuğu dolması, et ızgara cabası. Televizyonun yok fakat alazlarla birlikte büyüyen hayallerine kimse dokunamaz.

    Bir zamanlar  orta direk yalnızca yılbaşı gecelerinde  muz alabiliyordu. Alınan muz kimseye gösterilmeden tüketilmeliydi. Şimdilerde  mevsimi var yok her sebze, meyve bize sunulmuş. Cebinde metelik olmayanın sofrasında çeşit yok olsa da varsılın sofralarında türlü bin tat var. Ekonominin çığ gibi büyüdüğü ülkemde ya yoksulluğun dibini göreceğiz ya da varsılın savurganlığını, şımarıklığını görmekten  gözlerimiz don tutacak.

      Yeni yılda insan hak ve hürriyetlerinin  buz tutmaması, yargısız infazın olmadığı adaletin, hukukun işlediği biricik ülke olması umudu içimizi yeşertiyor.Ulusal mücadele ruhunu yeşerten umut olmasaydı bağımsız ülke olamazdık.Yokluktan varlığını bulan ruh elbette metan gazı bataklığından da kendini kurtaracaktır.

        Yeni yılda hiç olmadığı kadar, huzur, barış ve mutluluk istiyorum. Yokluğun, yoksulluğun hanesine düşmesin bunca amansız çığ.Neden kışı sevmem bilir misin sevgili okurum? Kış geldi mi yoksulun gözü büyür, korkunun, kaygının demlerinde hafiftir onun uykusu. Dam akar, çatı çöker, tencere nasıl kaynar? Çorapsız lastik ayakkabında ayaklar üşür. Yeni yıla girerken donarak ölen çadırdaki hayat, sobada zehirlenen  masum yavrular, Kardan kapanan yolları açmak işi olan kar emekçisini ezen bir sarhoş  insan… Yeni yıla bir hayli ölümle ve felaketlerle başladık,sonumuz iyi olsun dedik. Yeni yepyeni gül dokunuşlar edindik.Kar yalnızca yoksula mı yağar ,oturup düşündük.

         Kardır üzerimize dökülen serçelerin ölü bedenleri,savrulan tüylerin sızısı .Donan suyla geceleyen kuğunun onurlu güzelliği.. Saraylarında,villalarında,malikanelerinde rahat rahat yaşayan memleketin  biricik yakıtı tezek diyen ezberi bozmayan rezillikler…Bir yanda akıllı tahtalar öbür yanda  kapısına kilit vurulmuş okullar…

          Kardır yağan üstümüze

          Bilinmezliğin dilinde siyah inci.

          Varlığın dilinde birinci

          Kar kar memleket beyaza kesti

          Yolda donup kalmak da var

           Yeni yıl buzdan kılıcını kuşandı

          Bir yanımız donarken bir yanda güneş var

           Kar kar iklimleri bir güzel kar

             Şimdi şikayette insan soyu var

             Sen tüketmedin mi  buncasını

             Gülen dünyanın sana selamı var!

       Yeni yıl yeni umut demek…Üreticisinin saygı gördüğü ,alkışlandığı…Ürettiğine iyi eder biçildiği,emeğine gül dokunuşu sevgi demek. Memurun ,işçinin zam umudu… yoksulun adam gibi yaşamak umudu. Çok mu şey istedik şunun şuracığında ,gül yüzlü yarınlar için  dil döktük. Benden bu kadar sevgili okurum gerisini sen biliyorsun. Hoşça tut umudunu  umutsuz yaşanmıyor.

    HATİCE ALTUNAY (ÖZYAŞAM) : 1962 yılında Muğla’da doğdu. Uludağ Üniversitesi Necatibey Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümü mezunu. Evli ve bir çocuk annesidir. Mesleğinin 31 yılını tamamlamış emekli olmuştur. Meslek yaşamı boyunca Kültür ve sanatla iç içe olmuş, öğrencilerinin sanat çalışmalarını yerel basında ve dergilerde yayınlanmasını sağlamıştır; birlikte sosyal sorumluluk proje çalışmaları yürütmüştür. Yol adlı şiir antolojisi, Gülümseyen Turkuaz, Gün Aşığı/Buğulu Şiirler imece kitaplarıdır.

      Yurtiçinde yapılan öğretmenler arası şiir ve öykü yarışmalarında birincilik, ikincilik ödülleri vardır.    Güncel Sanat Dergisinin düzenlediği Kaygusuz Abdal şiir yarışmasında üçüncülük,2015 yılında yapılan Hacı Bektaş Veli Şiir yarışmasında üçüncülük, Kusader’in düzenlediği 100 Yıl Çanakkale Öykü yarışmasında mansiyon ödülü almıştır.

2016 Çukurova Edebiyatçılar Derneğinin düzenlediği “Anne “ temalı yarışmada üçüncülük ödülü, Osmaniye’de Yaşar Kemal öykü yarışması ikinciliği, Hatay Dört Yol kültür sanat etkinliği şiir yarışmasında birincilik ödülleri almıştır.

             Kitap yayınlamak isteyen öğrencilerine önder olmakta, onlarla birlikte Genç Kalemler projelerinde yer almaktadır. Gülümseyen Turkuaz adlı imce kitabıyla Marmaris Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğine “kız çocukları okusun.” sloganıyla destek verilmiştir. Çeşİtlİ konularda  yayınlanmış kitaplarının yanında , Yayınlanmaya hazır şiir, deneme, öykü ve roman dosyaları bulunmaktadır

      Yazar, Edebiyatçılar Derneği ve BESAM üyesidir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir