ÇUKUROVA’DA ROMA DÖNEMİ 
Muzaffer Yüksel Kaya
Ovalık Kilkya (Kilikya Pedias) ve Dağlık Kilikya (Kilikya Trakheia) olarak iki bölüme ayrılan Kiliya’nın bölümleri jeomorfolojik açıdan birbirlerinden farklılıklar gösterir. En büyük bölümünü Çukurova’nın oluşturduğu Kilikya Pedias, gerek nehirleri gerek ovalık, verimli toprakları, gerekse sınırlarını oluşturan Amanos ve Toros dağlarındaki geçitleri sebebiyle büyük özellik arzeder.
Yine güneyini çevreleyen Akdeniz kıyısındaki limanları bölgedeki ticaret yollarının başlangıcıdır. Yumurtalık, Karataş, Soli, İssos, gibi geçmişi antik dönemlere kadar uzanan limanlar o dönemde deniz ticaretiyle kara ticaretinin birleştiği merkez konumundaydılar. Bu merkezlerden çıkan antik yollar ticaretin yanında aynı zamanda doğu- batı kültürünün sentezlendiği noktalardı. Gerek demografik yapısı, gerekse birbirlerinden farklı kültürleri barındıran Mezopotamya, İran, Mısır, Kıbrıs, Roma gibi ülkelerin kültürel kavşağı durumundaydı. İklim, bitki örtüsü ve madenler açısından oldukça zengin olan Ovalık Kilikya, gemi yapımında kullanılan Sedir ağaçlarının bol bulunduğu bir coğrafyaydı.
Tüm yukarda belirtilen sebepler yüzünden Roma; bölgele başından beri ilgilenmekteydi. İşte bu özellikler sebebiyle Roma için cazibe merkezi haline gelen Kilikya, aynı zamanda imparatorluğun doğu politikasının da oluşmasında önemli bir yer tutmuştur. Roma’nın batıdan doğuya Anadolu’yu ele geçirme süreci Yunanistan’dan başlayarak Batı Anadolu’ya doğru gelişmiştir. M.Ö.133 yılında Anadolu’yu Asia Eyaleti olarak kendine bağlayan Roma; bölgede Helenistik yapıyı güçlendirip göçleri durdurarak, Efes’i ön plana çıkardı. İtalya’nın güneyinden gelen çeşitli meslek guruplarına ait Romalılar akın akın Anadolu’ya gelmeye başladı. Yaklaşık elli yıl süren kanlı mücadelelerden sonra Roma Akdeniz ve Anadolu’nun tek hakimi oldu. Anadoluda Roma emperyalizmine karşı duran hareketin tek öncüsü Pontus Kralı VI. Mitridates olmuştur.
M.Ö. I. Yüzyıl, Roma’nın iç işlerinde oldukça karmaşık ve politik ilişkilerin yaşandığı bir dönemdir. Aynı dönem içinde Kilikya bölgesni de durum pek farklı değildi. Seleukos otoritesinin kalktığı, Part tehdidinin arttığı dönemde bölgede, tüm Anadolu’yu ve Roma’yı etkileyebilecek şekilde korsanlık faaliyeti başlamıştı. Temeli ekonomik ve sosyolojik olan Kilikya’daki korsanlık faliyeti Roma için fazladan politik bir duruma dönüşmüştü. Tüm Akdeniz’deki ticareti etkileyecek boyuta gelen korsanlık faaliyetinin Roma ekonomisini ve doğu politikasını ciddi olarak sarsması üzerine Roma, Akdeniz kıyılarındaki korsanlık faaliyetlerini ortadan kaldırmak üzere ünlü triumvir Marcus Antonius’un aynı isimdeki büyük babası Marcus Antonius’u görevlendirdi.
Bölgeye Proconsul olarak atanan Marcus Antonius’un korsanlarla olan mücadeleleri Kilkya ve Akdeniz üzerindeki korsanlık faaliyetlerini ortadan kaldıramadı. Kilikya yolculuğu sırasında uğradığı Yunanistan’dan 100 gemi toplamış, diğer kentlerden de yardım talebinde bulunmuştur. Bu destek kentlerin ekonomisi için çok ağır olmuştur. Seferin başlangıcının hemen ardından Marcus Antonius’un kızı Girit’li korsanlar tarafından kaçırılmıştır. Marcus üzerindeki büyük yetkilere rağmen korsanlarla olan mücadelede başarılı olamayınca Girit korsanları da Kilikya korsanları kadar ün yaptı. Marcus Antonius korsanlarla denizde yaptığı savaşta yenilince Roma Senetosu adına bedeli ağır bir anlaşma yaptı. Bu durum Roma senetosunca hoş karşılanmadı.Kendi de Roma’ya dönemeden öldü.
Roma askeri girişimin ardından diplomatik yollar aramaya başladı. Çıkardığı bir yasayla Yunan ve Anadoludaki tüm Roma müttefiklerinden, Roma ve ittifak içinde olduğu ülkelerin Akdeniz ve Anadolu’da tehlikeden uzak ve güvenli yolculuk yapmaları hususunda ellerinden geleni yapmalarını istedi. Uymayanlara büyük cezalar vereceklerini belirtti. Tüm bu uygulamalar korsanlık faaliyetini engelleyemedi. Faaliyetler artarak devam etti. Pontus Kralı Mithridates’in destek olduğu korsanlar Roma’ya diş bileyerek İtalya önlerine kadar gidip özellikle tahıl ve gıda taşıyan gemileri hedef aldılar. Roma açlık tehdidi ile başbaşa kaldı. Mitridates le yapılan savaşlar ve korsanlık faaliyetleri Roma’yı ekonomik yönden iyice yıpratınca Roma’nın korsanlık faaliyetlerini yok etmekten başka çaresi kalmamıştı. Bunun üzerine Romalı general ve devlet adamı Lucius Cornelius Sulla Felix; Akdeniz ve Anadolu’nun güneyini daimi bir kontrol merkezi altına almak amacıyla Kilikya’da yeni bir Roma eyaleti kurulması için adım attı. Böylece Kilikya’da yeni bir Roma eyaleti kuruldu. Sulla Mithridates’e karşı kazandığı zaferden sonra Anadolu’da bazı düzenlemeler yaptı. Kilkya Pedias’a (Çukurova) gelerek hudutlarını genişletti.
Kilikya’da korsanlık faaliyetleri devam etti. Daha sonra aynı amaçla Kilikya’da praetor olarak görev yapan Cornelius Dolebella zamanında bölgede huzursuzluklar hat safaya vardı. Roma tarafından görevlendirilen Kilikya Eyaleti Prokonsülü Servilius Vatia’da korsanlar üzerinde başarılı oldu. Korsanların merkezi haline gelen İsauria’ya seferler düzenledi. Vatia’nın başarısı kısa sürdü. Korsanlar güçlü donanmalara sahip oldukları için tüm akdenizde dehşet saçıyorlardı. Bir çok kent yağmalanarak korsanların mezaliminden paylarını aldılar. Vatia’dan sonra Lucius Octavinaus Kilikya eyalet valiliğine atansa da mücadeleye başlamadan öldü. M.Ö. 74-67 tarihleri arası Lucius Lucullus eyalet valisi olarak Kilikya’ya gönderildi. Lucullus’un valliği döneminde bölgedeki devletlerle Roma arsındaki ilişkiler düzenlerek güçlendirildi. Mithridates’le yaptığı savaşta başarılı oldu. Yereldeki bu düzenlemelere karşın korsanlar üzerinde çok etkili olamayan Lucullus’un ardından Kilikya valiliğine atanan Marcius Rex de korsanlara karşı bir şey yapamadan Roma’ya geri döndü.
Roma senetosu Akdeniz’deki korsanlık sorununu yeniden masaya yatırarak bir tasarı hazırladı. Tasarıya göre güçlü yetkilerle donatılmış konsül yetkisindeki Pompeius bölgede üç yıl bizzat görev yapacak, görev esnasında Anadolu’daki tüm eyaletler emrinde olacak, Akdeniz’de Roma’ya bağlı tüm hükümdar ve halklar gereğinde kendine yardımcı olacak ve istediğinde istediği kadar parayı Roma hazinesinden talep edebilecekti. Pompeius ilk olarak Roma yakınlarında terör estiren korsanları etkisiz hale getirdi. Roma’ya gelen tahıl yollarındaki Sardinya, Sicilya, Kuzey Afrika kıyılarındaki korsanları yok etti. Tüm kıyı ve koylardaki korsanların kaleleri, sığınma yerleri Roma’nın eline geçti. Böylelikle Batı Akdeniz korsanlardan temizlenmiş oldu. Pompeius generallerine Akdeniz kıyılarındaki korsanları yakalamaları ama Kilikya’dakilere dokunmamaları emrini verdi. Akdeniz kıyısındaki korsanların kurtulduklarını sanıp Kilikya’da toplanacaklarını umuyordu. Gerçektende düşündüğü gibi oldu. Akdeniz kıyılarından kaçan tüm korsanlar Kilikya bölgesinde toplanmaya başladılar. Pompeius fırsatını bulunca daha önceleri yakalanınca kendinden tarafa geçen korsanlarla birlikte Kilikya’ya toplanmış korsanlara saldırdı. Korsanlar büyük bir bozguna uğrayarak geri çekildiler ve elçi yollayarak teslim olacaklarını ilettiler. Yaklaşık üç ay içerisinde otuz bine yakın korsan öldürülmüş, bin üç yüz gemi teslim alınmış ve korsan barınakları ele geçirilmişti. Kilikya’daki korsanların merkezi durumundaki Soli kentini yerle bir eden Pompeius kendi adına Pompeiupolis adına yeni bir liman kenti kurdurmuştu. Böylelikle yıllardır başlarına bela olan ve yöreye kan kusturan korsanlardan Roma tamamen kurtulmuş oldu.
Kilikya’daki korsanlık sorununun çözümünden sonra Pompeius yörenin statüsünü düzenleme çalışmalarına başladı. Korsanlık tehditi ve yağmacılık yüzünden tamamen boşaltılmış Kilikya kentlerini iskâna açtı. Teslim olan korsanlardan, fakirlik yüzünden bu işi seçmiş olanları ve güvendiklerini, Adana, Mallos, Soli gib boşalmış kentlere yerleştirdi. Yörede bir daha korsanlık faaliyeti olmaması için gerekli ön tedbirleri almaya çalıştı. Bunlardan biri de esir korsanların Roma’ya kadar dağıtılmasıydı. O döneme ait bir belge, Güney İtalya’da çorak ve verimsiz bir araziyi işletmeye çalışan Korykos’lu ( Kız Kalesi) bir denizciden bahsetmektedir.
Doğu kilikya’nın stratejik önemini çok iyi anlamış olan Pompeius bu bölgenin yönetimini Tarkondimotos adlı yerel bir yöneticiye bırakmıştır. Ünlü gezgin ve coğrafyacı Strabon yazılarında bu bölge için Tarkondimotos’tan övgüyle bahsetmiştir. Tarkondimotos daha önceleri bir korsan lideri olmasına rağmen bölgeyi çok iyi tanıdığından Pompeius tarafından himayesine alınmış ve Roma’ya büyük hizmetleri olmuş birisiydi. Büyük olasılıkla Pyramos Nehri cıvarındaki Kastabala, Mallos, Magarsos, Aigai, Mopsuhestia gibi kentlerin yönetimini elinde tutuyordu. Devletin bu bölgede bir deniz filiosu olması münasebetiyle keresteye olan ihtiyacı Toroslardan temin edilip Pyramos Nehri üzerinde taşınarak kıyılara iletiliyordu. Dönemimizde Pyramos Nehri kıyılarında yapılan arkeolojik kazılarda gemi yapım atölyelerine rastlanması bu kanıyı desteklemektedir. Pompeius, şeklen Seleukoslar hâkimiyetinde görünen Kilikya Pedias’ı Kilikya Eyaleti’ne eklemiş oldu. Pompeius’un döneminde Kilikya Eyaleti tarihinde ulaşabildiği en büyük sınıra sahip oluyordu.
Tüm bu bilgiler ışığında Kilikya’nın Roma için çok büyük stratejik önem taşıdığını öğrenmiş oluyoruz. Kilikya tüm dönemlerde konsüller tarafından yönetilmiştir.
Bölgedeki Parth tehditi üzerine Harran yakınlarında Parth’larla savaşa tutuşan Roma ordusu yenilince Roma’da Pompeius ve Caesar tarafları bölgeye atanacak komutan ve birlik konusunda anlaştılar. Hem Caesar hemde Pompeius’a ait birer birliğin Parth’lara karşı savaşmak üzere bölgeye gönderilmesi karalaştırıldı. Roma’nın Klikya’da az sayıda süvari birliği ve eksik kadrosuyla iki lejyonu bulunmaktaydı. M.Ö. 51 yılında Prokonsül olarak Kilikya’ya atanan Marcus Tullius Cicero Konya’ya ulaştığında Parth’ların Suriye’yi işgal ettiği haberini aldı. Doğrudan Torosları aşıp Kilikya’ya inmeyen Cicero Kapadokya’yı dolanmayı tercih etti.Parthların Kapadokya’ya olası saldırısını Kilikya geçitlerinde karşılamayı düşünüyordu. Parthların Kapadokya’ya değil de Doğudan ovalık Kilikya’ya indiklerini öğrenen Çiçero Kapadokya’nın tehlike içerisinde olmadığını anlayınca beş gün içinde Torosları geçerek Tarsus’a ulaştı. Antakya ya kadar gelmiş olan Parth ordusu geri çekilince Cassius’un pususuna düştüler fakat geri çekilmeyi başararak Roma toprakları üzerinde mevzi aldılar. Roma, Parthlar’la yapılan mücadelenin yanında özellikle Amanoslarda yerleşmiş olan isyancı dağlı kabilerle de uğraşmak zorunda kalıyordu. Cicero Parthların çekilmesini fırsat bilerek dağlık bölgelerdeki isyancı kabileler üzerine yürüyerek birçok kale ve kenti ele geçirdi. Bu bölgelerde çok kanlı mücadeleler gerçekleştiren Cicero İssos’ çekilerek kamp kurdu. Bir hafta sonra ise kendilerine Ereoherokilik (özgür Kilikyalılar) diyen ve bundan önceki dönemlerde hiçbir kuvvete tabi olmayan dağ kabilelerinin üzerine yürüdü. Bu kabilelerin yaşadıkları coğrafya ovadan kaçanlar için iyi bir sığınak oluyordu. İki aya yakın bir kuşatmadan sonra bölgeyi ele geçiren Cicero’nun savaş kayıtlarına göre o dönemde Kilikya ovasının her tarafı muhaliflerle çevrili durumdaydı. Parth Kralının ordusunu Suriye’den geri çekmesiyle Roma bölgeye asker göndermekten vazgeçti. Cicero iç savaş halindeki Roma’ya dönerek Pompeius’un yanında yer aldıysada II. Triumvirliğin kiralık katilleri tarafından öldürülmüştür.
Caesar ve Pompeius arasındaki iç savaş Ovalık Kilikya’yı oldukça etkilemiştir. Diğer doğu bölgeleri gibi Ovalık Kilikya’da Pompeius’un yanında yer almıştır. Kastabala kralı Tarkondiotos Pompeius’a Pharsalus savaşında gemiler göndererek destek vermiştir. Caesar Pompeus’u malup etmesinin ardından Mısır’dan Anadolu’ya geçerken Tarsus’a uğrayarak eyaletin bütün temsilcilerini bir araya toplamış ve Kilikya’nın idaresini bir düzene bağlamıştır. Aralarında Tarkondiotos’un da bulunduğu Pompeius’a destek veren yöneticileri afetmesi üzerine Tarkondimotos o yıl doğan kızına Caesar’ itafen Julia adını vermiştir.
M.Ö. 44 yılında Casear’ın Cumhuriyetçilerden Burtus, Casisus ve arkadaşları tarafından öldürülmesiyle Roma’da iç savaş yeniden başladı. Bu dönemde Kilikya’da da düzenin bozulduğunu görüyoruz. Suikastçı Casius Roma’dan kaçarak Suriye Eyaletini ele geçirdi. Bölge halkını kendisiyle ittifak’a zorladı. Tarkondimotos kendini yeniden roma iç savaşının içerisinde buldu. Tarsusluların karşı koymaları üzerine kent şiddetle cezalandırıldı. Tarsus halkı ödemelerini yapabilmek için köle olarak satıldı. Roma’nın Suriye eyalet valisi olara atadığı Dolebella M.Ö. 43 yılında Torosları aşarak Tarsus’a geldi. Buradan Casear’ın katiline meydan okumak üzere Suriye’ye yönelen Dolabella Aigeia’ya uğrayarak Casisus’un birliğini bozguna uğrattı. Daha sonra Amanosları geçerek Lazikiye’ye yerleşti ancak burada kendi askerlerinden biri tarafından öldürüldü.
M.Ö. 42 yılında yapılan Philipi savaşında Caesar’ın katilleri yenilince Roma egemenliği altındaki alanlar Tiriumvirlik üyeleri arasında paylaşıldı. Doğu Akdeniz ve Kilikya Bölgesi Antonius verildi. İç savaşlar dolayısıyla asayiş ve düzeni tekrar bozulan Kilikya’da Roma’nın hakimiyetini devam ettirmek için Antonius Anadolu’ya geçti. Kilikya Pedias’ta Roma’nın güvenini kazanmış yerel krallıklarla Roma’nın hakimiyetini devam ettirmenin daha doğru olacağını düşünen Marcus Antonius, Doğu Akdeniz’i güvenceye almak için Ptolemaioslar’ın kraliçesi VII. Kleopatra ile de iş birliği yapmaya karar vermişti. Kleopatra ile Tarsus’ta buluşan M.Antonius’un bir diğer hedefi de doğunun hakimi ve efendisi olarak elde edeceği ekonomik ve satratejik güçle Roma’da askeri bir istişam kazanacağını, böylelikle Caesar’ın tek halefi olduğunu ispatlayacağı şeklindeydi. Ama Antonius’un Kleopatra ile olan ilişkisi evlenme şekline dönüşüp kendisininde Kleopatranın ardından Mısır’a gitmesi Roma’da karşı propoganda şekline dönüştü. Antonius İskenderiye’deyken Kilikya Parth’ların saldırısına uğramış ama vekil olarak bıraktığı Ventidius Bassus’un beceri ve cesaretiyle Parth’lar büyük bir yenilgiye uğratılmıştır.
M.Ö. 31 yılında Roma İmparatorluk yarışında Octavanus’la yaptığı Actium deniz savaşında yenilen Marcus Antonius tarih sahnesinden çekildi. Bu savaşta Antonius tarafını tutan Tarkondimotos, bir filo ile Antonius’a yardıma giderken çatışmada öldürüldü.
Muzaffer Yüksel Kaya : 1 mayıs 1958 Osmaniye / Kadirli doğumlu.Selçuk üniversitesinde okudu. Türkiye gazeteciler cemiyetinde yazar.Özellikle kültür tarihi yazarı. Belgeselci yönetmen ve yapımcı :Üç bin yıllık göç 2009 yılı ./ 8. özgür film festivalinde ödül aldı 2013 Pyremos ( Ceyhan nehrietrafında ki uygarlıkları işleyen belgesel )
Dergi kurulunun notu : Ceyhan nehri Elbistan çevrelerinden doğar Amanos Dağlarını ve Osmaniyeyi aşarak Akdeniz e dökülür. Ceyhan Nehri eski bin yıllarda Pyramus adıyla anıldığına göre, bizde Muzaffer Yüksel Kaya çalışması bu konuyu buraya aldık.