Yazarlar-Konular

SULTAN SUYU

Gülden  Mahmut

 ‘’Ve bir sabah Akdeniz, başka renkte döver Sultan Suyu’nu. Hazin hazin kıyılara vurur, dalgalar ağlar. Ortaköy-Yarma dolmuşlarına verilen 25 kuruşlar, eşeğin sırtında yol eyleyen Danışmanın düzü, Yarma köylülerim ağlar. Sultan kızın suya gömülür soluğu, kırk beliğinde düşler ağlar. Sultan suyu son nefesini verirken, ninniler ağlar, masallara ağlar, düşler ağlar. Gaz lambasının aydınlattığı gecelerde masmavi olmuş umut ağlar. Kıyılara vurmuş toprağıyla baharı bekleyen bir sandal ağlar. Bugün Sultan suyuna her baktığımda; fıstık tarlalarında koşturan yalınayak çocukluğumuz bir damla yaş gibi süzülür, dökülür Akdeniz’e. Sanki haritalarda uzak iklimlerde bir kasaba ağlar.’’

“Kışın geçilmez,Yazın içilmez!” diye nam salan Sultan Suyu’nun öyküsünü bilir misiniz?

Çok eski zamanlarda uzak köylerden birinde Sultan adlı bir kız yaşarmış. Güzelliğiyle nam salmış tüm ova köylerine. Ovanın üstünde ne kadar köy varsa hepsinde tatlı dili, becerikliliği, ıstarlarda dokuduğu kilimlerin güzelliğiyle anılırmış Sultan kız… Saçları rüzgârlarda savrulur, kırk belik örgü saçları döşünü döverken, herkesi kendine hayran bırakırmış. Haliyle talipler de bir gider bin gelirmiş Sultan kızın evine.

Sonunda uzak köylerden birinde bir delikanlıya sözü kesilmiş. Kırk beliğine boncuklar dizili sultan kız verilmiş yiğit bir delikanlıya. Görücüler gelmiş, sandık için sözler verilmiş, kazanlar kurulup, dövmeler pişirilmiş ve arayı da çok uzatmadan davullar zurnalar dövülüp, sultan kız gelin edilmiş. Ellerine kına yakmışlar Sultan kızın. Saçlarına rengârenk çiçekler takmışlar. Anasının babasının elini öpüp helalliğini alan sultan kız, sonunda atın sırtına bindirilip uğurlanmış baba ocağından. Saçları kırk belik örgü, her biri sevda yüklü gelin, alaylarla birlikte yola koyulmuş sonra. Bir köyden uzak bir köye gelin alayı yol alırken gözyaşı sel olmuş sultan kızın. En sonunda bir çay kıyısında durulmuş. O gün o kadar coşkunmuş ki çay; Toroslardan yükünü ala ala, ovayı yara yara akıp gitmektedir alayın önünden. Gelin ayağı aşarız diye bir adım atar çaya, çay karşı koymaz çoğuna. Lakin atın sırtındaki Sultan kız az ilerledikten sonra, takılır atın ayağı taşa,kayaya; Sultan kız yuvarlanır suya. Sultan kız, kırk beliği sevda yüklü kız, yitip gider suların içinde çok uzaklara. Ağıtlar, feryatlar, figanlar kâr etmez, sultan kız da geri gelmez.

Derler ki ova insanı böyle inanır bu masala. Ve ekler çayın etrafındaki suya değen söğüt dalları da; Sultan kızın kırk belik saçları, Sultan kız çaya yazgılı. Ve Sultan Suyu olarak anılır adı. Ogün bugündür de Sultan Suyu’na sevdalanır ova insanı.

Yavuz, Çaldıran’dan gelirken, ayaklarını bu suda yıkar ve karşı Gazipaşa’ya geçer. Orada da kurutmak için silkeler. O yüzden de Silleme’dir Gazipaşa’nın eski adı.

Tüm bu masallar ova insanının Sultan Suyu’na karşı yazdığı bir destan olarak kaldı belleklerde. Öyle ya da böyle, bir gerçek var ki Sultan Suyu taa küçüklüğümüzden beri bizim de sevdamızdı.

Vakti zamanında yemyeşildi etrafı Sultan suyunun. Balıklar kaynaşırdı berrak suyunda. Çocukluğumuz oynardı koskoca söğütlerinin altında. Çimerdi ovalı çocuklar kurbağa yavrusu, yusufçuk, ağustos böceği avlardı kıyısında.

Ama bugün susmuş Sultan Suyu. Eskisi gibi çağlamıyor artık. Etrafındaki tüm ağaçlar birer birer kesilmiş ve kaçak yerleşkeler sarmış dört bir yanını. Bataklığa dönmüş balık avladığımız kuytulukları. Sultan kızın sesi yitip gitmiş ovanın ve suyun içinde. Kırk belik sevdası söğüt dalları çoktan yok edilmişler. Sultan suyu bir düş olarak kalmış belleklerde.

Bugün Sultan suyuna her baktığımda; fıstık tarlalarında koşturan yalınayak çocukluğumuz bir damla yaş gibi süzülür, dökülür Akdeniz’e. Sanki haritalarda uzak iklimlerde bir kasaba ağlar. Anamur Ovası’na her baktığımda, sultan suyunun berrak suları içimin kıyılarına vurur, sonra sözcükler kanatlanır yurdumdan. “Hey Sultan Suyu!” derim, “Onca çocukluğumuz; sen de yunmuş arınmışken, neden coşmuyorsun da, neden hüzünlü bir yaş gibi uzanıyorsun Akdeniz’e?”

Sultan Suyu’nun köpüklü suları kalbimizin kıyılarına vuruyor o an. Yıllarca çağlayıp coşan çayın yankıları hıçkırık olur Sultan Suyu ağlar, anılar ağlar. Türküler susmaz, gökyüzü ağlar. Gökte güneş ağlar. Ovanın üstünde nergis kokulu sabahlarımız, kavun karpuz taşıyan kamyonlar ağlar. Susam tarlaları susmaz, ovanın üstüne bir sarı sıcak ağlar. Fıstık hasadında bölüşülen dostluklar ağlar. Anılar ağlar. Kaç genç kızın suya bırakılmış düşleri ağlar.

Dizeler ağlar; üveyik, bıldırcın, keklik sürüleri ağlar.

Ve bir sabah Akdeniz, başka renkte döver Sultan Suyu’nu. Hazin hazin kıyılara vurur, dalgalar ağlar. Ortaköy-Yarma dolmuşlarına verilen 25 kuruşlar, eşeğin sırtında yol eyleyen Danışmanın düzü, Yarma köylülerim ağlar. Sultan kızın suya gömülür soluğu, kırk beliğinde düşler ağlar. Sultan suyu son nefesini verirken, ninniler ağlar, masallara ağlar, düşler ağlar. Gaz lambasının aydınlattığı gecelerde masmavi olmuş umut ağlar. Kıyılara vurmuş toprağıyla baharı bekleyen bir sandal ağlar.

Anlat sultan suyu anlat. Dilin sussun, sen anlat yurdumu. Yürü toprağın özüne usul usul,yürü de şahlansın damarları. Bin bereket bin umut olsun ovaya, yoksul ocaklara. Tütsün aşı, savrulsun toprak damların dumanı rüzgârda. Nergis kokuları karışsın tanyerleri ışırken ovanın ayazına.

Öyle anlat ki destanını, bin su boşalsın özünden geriye. Ovanın üstünü yemyeşil mayıslar sarsın, sarsın tüm yurdu. Şimdi son kez ağla. Yakımların en derinden olsun. Seni nefessiz gölgesiz bırakmak isteyenlere ağla. Bir değil bin selam olsun. Çocuk gülüşlerin vatanında, katledilen serinliklere, bin yıllık serinliklere, hayıt dallarından yapılan rengârenk uçurtmaların sevincine ağla. Ovayı sarsın kaplasın sesin. Bu kez çocukluğumuz ilk gençlik çağlarımız, esmer yürekli dostlarımız için taş yurduma. Ağla ve taş ki engeller orada yok olsun, bu son olsun.

Sultan Suyu çay’ından görünümler

Gülden Mahmud kimdir : 1977 Yılında Anamur ´da doğdu. İlk ve Ortaöğrenimini Anamur’da tamamladı. Atatürk Üniversitesi Kazımkarabekir Eğitim Fakültesi Edebiyat Bölünden 2000 yılında mezun oldu .İlk olarak Anamur Güngören İlköğretim okulun da göreve başladı. Daha sonra Gaziantep, Edirne ve İstanbul’da farklı okullarda Edebiyat öğretmenliği yaptı. Bekar ve 1 çocuk annesi olan Gülden Mahmud 2017 Eylül ayından itibaren Valide Sultan Mesleki Teknik Anadolu Lisesi’nde müdür yardımcısı olarak görevine devam etmektedir.

3 thoughts on “SULTAN SUYU

  • Türkan SÖĞÜT GEZER

    Ne kadar Duygu yüklü bir yazı,yüzyılın doğa katliamlarından yalnızca biri,para,hırs,kapitalizmin yarattığı insan tipinin edimleri her güzel olanı,anılarımızı,yüreğimizi yakmaya devam ediyor. Kalemine sağlık Gülden hanım

    Yanıtla
  • İbrahim Çenet

    Yazarımız Gülden’in anlatımını genellikle beğeniyorlar. Bizde beğenenlerdeniz. Yenilerde Akademinin
    Karacoğlan araştırma enstitüsü başkanı Ali Ozanemre ile konuşuyorduk, derginin bir yazarından söz etmek istedi, olur ya bazen, yazarın adı aklına gelmedi, ‘ yahu şu Türkçeyi akıcı şiir gibi kullanan yazan yazar dedi , bende evet Gülden, Gülden , dedim. Gülden Mahmut Türkçeyi çok akıcı, şiir gibi yazıyor, Acaba neden ? Sanırım yerelden çok etklndiği için, modern dedikleri Afrikaca ( Arapçayı kastediyorum ) Avrupadan vb fazla etkilenmediği için. Yerel de birazda anası, babası gibi söylüyor. Bereketi bol olsun.

    Yanıtla
  • GÜLDEN

    Türkan Söğüt Gezer Hanfendi ve ibrahim ağbime çok teşekkür ederim öncelikle…Bilmem öylesine yazıyorum bişeyler yabanıl yabanıl dökülüyor içimde…Ne oluyor nasıl oluyor bende bilmiyorum. Bazen dinlediğim bir taşralı türkü bir ovalı seher yeli,bir şeftali ağacının baharda açan çiçeğinin rüzgarda savrulup gidişini benim ruhum şiir olarak algılıyor…başka türlü bakamıyorum doğaya insana taşa….
    Biz Anamur Ovasının yanık buğday benizli esmer alınlı çocukları, bir zamanlar ovamız yemyeşilken,sultan suyunun buz gibi suyunda serinlemek için kara lastik ve donlarla çimmeye giderdik.Bir zamanlar bizim ovamız yemyeşil umut umut tütrdi…Yağan güz yağmurlarıyla ova insanı denize kadar olan yerde nergis kokularıyla sarhoş olurdu..Sultan Suyunda balıklar avlanır,yusufçuk kuşu kovalanır,ağaçlarına kuşlar yuva yapar,serin suya karşı kurulan talvarlarda hasat bekçiliği yapılırdı…bugün hiç bir malesef yok.çünkü Sultan Suya artık yok.Acı ama etrafı taşlarla kanallaştırılarak,kuşlara yuva olan,su canlılarına barınak olan ağaçlar kesildi..Sultan suyu taşmaz,suyunu akıtmaz oldu…Bizlere bir haller oldukça,sultan suyu da yok oldu…destan oldu.Artık kuşlar kurtllar geçmez, göç yolları çok başka diyarlar oldu..sultan suyuna bakarken ben, sadece çocukluğumu değil,o kovaladığımız yusufçukları,balık avladığımız esmer gülüşlü zamanlarımızı,sakayı kekliği,kurbağanın o akustik seslerini her şeyi ama her şeyi özlüyor,ve hayretle bu korkunç çağın ne denlü rezil,ne denlü kepaze,ne denlü neme lazım bişey olduğuna tanık oluyorum.
    selamlar size Naylon Anamur’dan

    Yanıtla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir