ÂŞIK HALİL KARABULUT’UN TÜRK HALK ŞİİRİNDEKİ YERİ VE ÖNEMİ
Ayşe Gül İşcan
Âşık Halil Karabulut, toprağının cömertliği insanının yüreğinde, sözünde filizlenen Çukurova’nın sinesinde yetişmiş önemli bir halk ozanımızdır. Türk halk kültürü ve zevkinden beslenen ozan daha sonraları bu kültürün kaynak kişilerinden biri olur. Âşıklığa ve şiire ilgisi küçük yaşlarda başlayan Halil Karabulut; Karacaoğlan, Dadaloğlu, Köroğlu, Âşık Kerem gibi ozanların şiirlerine ilgi duyar. Âşık, şiir söylemeye giden yolculuğunu şu şekilde aktarır: “…İlkokul çağlarımdan itibaren şiir söylemeye başlamıştım. O yaşta hiç kimseden bir şey öğrenmeden en fazla gördüğüm tabiata şiirler söylüyordum, hem de irticalen söylüyordum ama çok utangaç olduğumdan şiirlerimi gizli tutuyordum. Ama bu sonra anlaşıldı. O zamanlarda yöremizde bir iki kişi Karacaoğlan ve Kerem türkülerini söylüyorlardı. Bunlar hoşuma gidiyordu. Ara sıra da Yunus ilahileri okunuyordu ve bu âşıkların Hak aşığı oldukları ve bade içtikleri söyleniyordu, ama ben badenin ne olduğunu bilmiyordum.” (Sakaoğlu 2002:18).
Geleneksel Türk halk şiirinde bade içme rüya motifi bir gelenektir ve bu geleneğe göre halk ozanı rüyasında pirin elinden bade içtikten sonra gerçek anlamıyla “âşık” olur. Âşık Halil Karabulut da on beş yaşındayken gördüğü bir rüya sonrası dili çözülüp badeli ozanlar arasında yerini alır. Bu anın hikayesi şöyledir: “Bir nisan günü tarlada çift sürerken dinlenme için çayırda yatmış, uyumuştu ki kendini bir güzel bahçede buldu. Bir seki şeklinde yerde oturup seyrederken aniden bir sis bastı, çok korkmuştu, titriyordu. Kulağına bir ses, ‘Korkma, Âşık Halil! Sen bundan sonra hakiki Âşık olacaksın. Yunus gibi ol, Yunus yolunda ol, al bu aşk badesini iç.’ dedi. Titreyerek alıp içti ve birden o ses dağıldı, uyandı. Bir müddet, titremesinin, heyecanının geçmesini bekledi. Bu rüyayı kırk yıldan fazla kimse söylemedi.” Bu rüyadan sonra “âşık” mahlasını aldığını söyler.
Prof. Dr. Saim Sakaoğlu da ozanın aşk badesini nasıl içtiğini şu şekilde aktarır: “O bir gün bahçede çalışırken bir rüya gördüğünü söylemektedir. Ancak bu rüyasını kırk yıl gizledikten sonra çevresindekilere anlatmaya başlamıştır. Herhangi bir ustası olmayan âşık, şiirlerinde adını ya da soyadını mahlas olarak kullanmaktadır.” (Sakaoğlu 1987:1-5).
Mahlas alma (tapşırma), Âşık edebiyatının yüzyıllardır süren geleneklerinden biridir. Tapşırma, kendini tanıtma, arz etme anlamlarına gelir ki halk edebiyatında mahlasın karşılığı olarak kullanılır. Son dörtlükte adı geçen mahlası âşıkların büyük çoğunluğu kullanır. Çukurova âşıklık geleneğinde usta- çırak ilişkisi gelenekselleşmediği için âşıklar çoğunlukla mahlaslarını kendileri seçer. Âşık Halil Karabulut da adını tapşıran ozanlardandır:
Âşık Halil der ki, birlik yapalım / Yoluna gidelim, dirlik yapalım
Çalışıp yükselip varlık yapalım / Rehberimiz olsun her an Atatürk
Âşık edebiyatında bade almak gibi önemli unsurlardan biri de saz çalmaktır. Ancak saz çalamayan ozanlar da vardır. Âşık Halil Karabulut da saz çalamayan ozanlardandır. “Karabulut, saz çalmaya küçük yaşlarda heveslenmiş ancak ‘Bu oğlan delirmiş, saz çalıyor.’ gibi sözlere muhatap olunca: ‘Herhalde iyi bir şey yapmıyorum.’ diyerek saz çalmayı bırakmıştır. “(Sakaoğlu 1987:1-5). Prof. Dr. Saim Sakaoğlu: “Saz çalmayan âşıklarımız arasında yirminci yüzyılın son çeyreğine mührünü vurmuş tek sanatkardır.” diyerek onun halk şiirimizdeki önemini fazlasıyla vurgulamıştır.
Döneminin şartları gereği öğrenim hayatı kısa süren Âşık Halil Karabulut, yaşamı boyunca öğrenmekten vazgeçmemiş, kendini sürekli geliştirip şiirlerinin içeriğini besleyen kaynakları çoğaltmıştır. Adeta Türkçenin geniş coğrafyasında at koşturmuştur. “…Onun okula başlayacağı yıllar 1932-1933 olmalıdır. Cumhuriyetimizin onuncu yılına rastlayan o dönemde her köyde bir okulun bulunması gerçekleştirilememişti. Hatta bazı köylerde beş yıllık yerine üç yıllık ilkokulların var olduğu unutulmamalıdır. İşte aşığımız Halil de köyündeki üç yıllık okulu bitirmiştir. Ancak o bu kısa öğrenimle yetinmeyip kendini yetiştirmenin yollarını aramıştır. Mehmetli gibi bir Anadolu köyünde kendini çiftçiliğe kaptıran sıradan bir Çukurova köylüsü olmaya razı olmayan Halil, ömrünü okumayla geçirmiştir. Köy hayatının tabii sonucu olarak okuduklarının arasında halk hikayelerinin ayrı bir yeri vardır. O, Kerem ile Aslı’yı, Âşık Garib’i, Köroğlu’yu daha küçük yaşlarda iken okumuştur. O aynı zamanda modern edebiyatın ünlü eserlerini de ihmal etmemiştir. Halide Edip Adıvar’ın Ateşten Gömlek’i, Vurun Kahpeye’si; Reşat Nuri Güntekin’in Çalıkuşu’su Halil’in okuduğu romanlardan sadece birkaçıdır.
Daha sonraki yıllarda şiirlerinin ağırlık merkezini oluşturacak olan dini ve tasavvufi konulardaki bilgileri ise yine aynı yıllarda okuduğu kitaplara borçludur. Küçük Mızraklı İlmihal, Büyük Mızraklı İlmihal, İslam Dini (Ahmet Hamdi Akseki) ve Namaz Hocası gibi kitaplar onun yetişmesinde rol oynayan birkaç addır.” (Prof. Dr. Saim Sakaoğlu/Doğumunun 70. Yılında Kadirlili Âşık Halil Karabulut).
Kısaca şiirlerinde vatan, Atatürk sevgisi, Atatürk devrimlerine hayranlık, kurtuluş mücadelesi, sosyal olaylar, dini-tasavvufi konular, tabiat ve aşk gibi geniş bir tema yelpazesine rastlanır. “Millî duygularım kuvvetlidir. Türklük benim iftihar ettiğim en büyük vasıftır.” diyen ozan, bu doğrultuda yazdığı destanlarında milli duyguları yoğun bir şekilde işlemiştir.
Ey vatan kurtaran ulu Atatürk! / Tarihte eşini gören olmadı
Yüceden yücesin, büyükten büyük / Senin mertebene eren olmadı.
Bu dörtlüklerden de anlaşılacağı üzere Atatürk’e duyduğu derin sevgi onun destanlarında vazgeçilmez bir coşkun pınar olmuştur.
“Gördü ki bu millet kalmıştı geri / Geri değil idi Türklerin yeri
Onu yapmak için çağdaş ileri / Birçok devrim, plan Atatürk
* Şapka Kanunuyla düzeldi giyim / Değişti fes, kalpak, saat ve takvim
Kadına verildi oy hakkı seçim / “Eşit!” dedi bayla bayan Atatürk.”
Atatürk ilke ve inkılaplarına duyduğu hayranlık ve minneti dile getiren bu dizeler sadece birkaç tanesidir. Birçok dizesinde bu duygu ve düşünceleri görmemiz mümkün.
“O güzel Erzurum böyle kurtuldu, / Nene kadın el üstünde tutuldu,
“Nene Hatun” diye şan, şeref buldu, ( Mal oldu millete, bütün vatana.”
* Asıl adı Fatma Seher, /Ne kadar çok öğsem değer,
Unvanın sorsanız eğer, / Erzurumlu Kara Fatma.”
*Gülek ilçesinden Hatice Kadın / Bakın nasıl yazdı tarihe adın.
“Kılavuz Hatice” dedirdi yadın, /Düşürdü düşmanı yad’a , yabana.”
Mücahit Kadınlar Destanları’ndan aldığımız bu dörtlükler Türk kadınının cephedeki mücadelesine bir saygı duruşudur. O tam anlamıyla bir “destan şairi”dir.
Âşık Halil Karabulut gündemdeki olaylara kayıtsız kalmamış, yaşananları dizeleriyle geleceğe taşımıştır. Aşağıdaki dörtlük Kıbrıs’ta yaşanan bir gerginliğe dair yazdıklarıdır:
“Biz Kıbrıs’ı terk edersek Yunan’a / Dostumuz ne söyler, düşman ne der?
Sızlamaz mı ecdatların kemiği /Gaziler ne söyler, şehidan ne der?”
“… Onun ayrıca “Pamuk” ve “Beyaz Sinek” adlı iki destanı daha vardır ki özellikle ikincisi Çukurova’yı bir yönüyle dile getiren en güzel şiirlerden biridir. Bu destandaki şu iki dörtlük onun günlük hayatı nasıl yakaladığını çok güzel bir şekilde sergilemektedir. Burada pamuk ürününe zarar veren beyaz sinek ordusu, iki ayrı benzetmenin konusu olarak ele alınmaktadır. (Prof. Dr. Saim Sakaoğlu, Doğumunun 70. Yılında Kadirlili Âşık Halil Karabulut).
* “ Meşhur oldu dilden dile geziyor, / Gazeteler harıl harıl yazıyor,
Hep artistler, anarşistler kızıyor, / Onların şöhretin sildi ak sinek.”
* “Âşık Halil der ki yılıp bıkmıyor, / Ne yapsan, ne etsen birin takmıyor,
Girdiği topraktan daha çıkmıyor, / İsrail’den örnek aldı ak sinek.”
“Halil’in tasavvuf dünyası, onu yıllardan beri besleyen duygularının en yoğun biçimde ortaya konulduğu bir alandır. O, pek az halk şairinde görebildiğimiz bir inceliği ve zenginliği bu tür konuları işlediği şiirlerine yerleştirmiştir…” (Prof. Dr. Saim SAKAOĞLU, Doğumunun 70. Yılında Kadirlili Âşık Halil Karabulut). Aşağıdaki dizeler tasavvufi yönünü en güzel şekilde dile getirir.
* Kainatta neye ettimse nazar,/Gördüm ki hikmet-i sübhan gizlidir.
Dünya teşhir olmuş bir ulu pazar, /Hemi alan, hemi satan gizlidir.
* İbretle seyrettim ben bu şem’ayı, / Gördüm onda türlü türlü simayı,
Seren bu meydana bunca eşyayı, /Getiren, götüren kervan gizlidir.
* Kurtlar, kuşlar bütün envaı sinek, / Bilir geldiğini zamanı tünek,
Arada vasıta kırmızı inek, /Yeşil otta beyaz ayran gizlidir.
*Bitmez yaratanın bu inkılabı, / Şekilden şekile sokar türabı,
Der Halil olur bir kanuna tabi. / Kanun gizli, icra kılan gizlidir.”
Âşık Halil Karabulut Çukurova ağzını şiirlerine öyle ustaca yerleştirir ki dizelerine bir canlılık, renk katar; halk şiirinin doğallığını ve yalınlığını taçlandırır adeta.
“Hasılı işler dolâşık / Her bakanın aklı şâşık.
* Gert gert ediyoruz tüccar gibi. * Çalılar tınsırır, açar yaprağı. *Doğumdan ölenecek
Kundağım, kefenim pamuk.”
Usta şair şiirlerini atasözü ve deyimlerle süsleyerek halka halkın diliyle ulaşmış, Türk halk şiirinin açık anlatım olanaklarını sonuna kadar kullanmıştır.
* “Atalar demiş ki ser ver, sır verme, / Sana senden gayri eli yar görme,
Düşmanın karınca olsa hor görme, / Kedinin aslana karşı kast’olur.
* Adam olmaz tembel tembel oturan, / İçki, kumar ocakları batıran,
İnsanın başına bela getiren, / Eli, dili, bir de beli üç oğlum. “
Halil Karabulut’un şiirlerinde tercih ettiği nazım biçimlerinden biri Türk halk şiirinin en çok sevilen ve kullanılan nazım biçimi koşmadır. 11’li hece ölçüsüyle yazılan koşmanın uyak düzeni “abab/cccb.. veya xaxa / bbba … “ şeklindedir. Dörtlükler halinde yazdığı şiirlerinde yarım ve tam uyak kullanır. Koşmanın ele aldığı konular bakımından “güzelleme, koçaklama, taşlama ve ağıt “olarak adlandırılan türlerine ozanın şiirlerinde bolca rastlanır.
Güzelleme, genellikle Âşık olunan kadın, at, ağaç, hayvan, yurt gibi unsurların güzelliğini anlatan koşmalardır. Halil Karabulut’un Çukurova’nın güzelliğini anlattığı bir güzelleme örneği:
Can bitirir Çukurova toprağı ( a )
Tarlaları , meydanları ne güzel ( b )
Bir cennet köyü, kenti, bucağı ( a )
Seyhanları, Ceyhanları ne güzel ( b )
* Yazlık, güzlük nadasları sürülür ( c )
Barajlardan bol su verilir ( c )
Mevsim mevsim mahsulleri derilir ( c )
Harmanla, ambarları ne güzel ( b )
Taşlama da yazan Âşık Halil Karabulut, toplumun aksayan yönlerini yerer.
* Herkes ister kolayından para / Ya mirasa kona ya dolandıra
Bütün işler dalavere dubara / Cemiyette ahlaksızlar çok beyim
* Tefeci, faizci keyif çatıyor / Her gün koyununa kuzu katıyor
Esnaf müşteriye kazık atıyor / Ticarette ahlaksızlar çok beyim
Âşık Halil Karabulut, uyak düzeni ve konuları bakımından koşmayla aynı olan semailer de yazmıştır. Semainin koşmadan farkı 8’li hece ölçüsüyle yazılmasıdır.
Eşi Naile Hanım’ın ölümü üzerine yazdığı ağıt 8’li hece ölçüsüyle yazılmıştır.
* Bu ayrılık yaza düştü / Yandı yürek köze düştü
Kara giymek bize düştü / Sen beyazı seçtin gülüm
* Güzellerin başı idin / Âşık Halil eşi idin
Yaylaların kuşu idin / Engine mi uçtun gülüm
Yiğitlik, kahramanlık, savaş gibi konuların ele alındığı koçaklama türünde de ürünler vermiştir.
Bu şiiri genel kullanımından farklı olarak beşerli dizeler halinde yazılmış ve beşinci dize tekrarlanmıştır.
“Dedim – dedi “biçiminde yazılmış şiirleri vardır. Bu tarz şiirler genellikle soru-cevap şeklindedir.
Doktor dedi: Yaş kaç bayım? / Dedim yolun başındayım
Daha dünyaya doymadım / Henüz yetmiş yaşındayım.
* Doktor dedi :Kalbin şâşık / Atışlar karmakarışık!
Dedim doktor: Kınama ha, / Kalbim bir güzele Âşık!
Yazımızın başlarında da belirttiğimiz gibi Âşık Halil Karabulut’un şiir dünyasında destanların ayrı bir yeri vardır. Halk şiirinin en uzun nazım biçimi olan destanlar 4’lük biçiminde yazılır. Kimi destanlarda dörtlük sayısı yüzü geçebilir. Toplumu yakından ilgilendiren savaş, deprem, yangın, salgın hastalık gibi olayları, eşkıya ve ünlü kişilerin başından geçen serüvenleri, insanın doğumundan ölümüne değin geçirdiği yaşam evrelerini, toplumsal eleştiri gibi konuları uzun uzun anlatma fırsatı sunan destan Halil Karabulut için de etkili kullandığı bir araç olmuştur. Halil Karabulut; Kadirli turpundan insanı canından bezdiren Çukurova sineğine, Marmara depreminden hastalık ve yemeklere, kadınlardan erkeklere, Osmanlının son günlerinden Cumhuriyet’in ilk yıllarına, Atatürk sevgisinden devrimlerine uzanan birçok konuya değinecek engin bilgi birikimi, duygu ve düşünce zenginliği ile dizelerin hakkını vermiş büyük bir halk ozanıdır.
Bir kısmını bölümlere ayırdığı destanlarını uzun dörtlükler şeklinde yazmıştır. Destanlarında 11 ve 8’li hece ölçülerini kullanır. Uyak düzeni “abab/ cccb/ dddb…” veya “xaxa/ bbba.. “ şeklindedir. Ancak “Atatürk, Milli Mücadele, Cumhuriyet ve Demokrasi Devri Destanı” adlı eseri, beyitler(ikilik) halinde yazılmış olup her beyit kendi arasında uyaklıdır. ( aa/bb/cc…) . Bu destan Osmanlının son döneminden 1995’e kadar olan tarihi süreci anlatır.
* Dinleyin, söyleyim bir ulu destan / Söze başlayayım evvelden baştan.
Nasıl yapıldı Türk Kurtuluş Harbi, /Devletin yeniden kuruluş harbi.
* Adana’yı almış idi Fransız, /Çukurova’ya dolmuş idi Fransız.
Tertip etti Ermeni’den bir alay, /Her tarafa çıkarıyor çok alay.
* İtalyanlar Antalya’da, Konya’da, /Böyle işgal görülmemiş dünyada.
Osmanlı’dan beri söze başladık, / 1995’e kadar işledik.
* Âşık Halil ver destana nihayet, / Burada son bulsun, bitsin hikâyet.
Son sözü Âşık Halil Karabulut hakkında en kapsamlı araştırmaları yapan ve onun için “yüzyılımızın son büyük şairi” diyen Prof. Dr. Saim Sakaoğlu’na bırakıyorum: “25 yıllık dostum, büyüğüm Halil Karabulut hakkında çok şey yazdım, yayımladım. Bunlar kitaptı, makale idi, konferans metni vb. idi. Onu iki yıl sonra 1975’te Konya’daki Âşıklar Bayramı’nda tanıdım. Değerli öğrencilerimle birlikte Ali Berat Alptekin ve Esra Şişek’le birlikte Bağdaş Yaylası’ndaki evlerinde bizi ağırladı. Ankara’da vereceğim konferans için Ankara’ya davet ettik. Hâsılı şiir ikliminde dostluğumuz pekişti. Karabulut, sessizce çağlayıp durdu. Onu, ancak şiir zevkini yakalayabilmiş olanlar işitebildi. Karabulut bizim insanımızdır, bizim âşığımızdır, bizden biridir. Bizim görmediklerimizi gözlerimizin önüne serivermiştir.”
1980 Kadirli doğumluyum. İlk-ortaokul ve lise öğrenimimi Kadirli’de tamamladım. Kırıkkale Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden 2003’te mezun oldum. Ara vermeden özel sektörde iş hayatına atıldım.2003-2015 yılları arasında Tarsus Final Eğitim Kurumlarında öğretmenlik yaptım.2015-2016 arasında Kadirli Çukurova Kolejinde çalıştım. Şu an Kadirli 80. Yıl Cumhuriyet Anadolu Lisesinde görev yapıyorum.
Dershanede çalıştığım yıllar boyunca aralıksız kurum bünyesinde Türkçe ve edebiyat soruları hazırladım. Özellikle paragraf sorularına ayrı bir ilgim var.Bu alanda körelmemek adına yazmaya devam ediyorum.
İyi bir okur olma çabasındayım.Bazı edebiyat dergilerini düzenli takip ediyorum.Yazar ve eserleri üzerine yazılmış ürünler ilgimi çok çekmektedir.Sosyal medya üzerinden küçük çaplı ben de yazar-eser üzerine yazmaya çalışıyorum.
Saygılar.
👏🏼👏🏼👏🏼👏🏼🙏Eline emeğine kalemine sağlık
Çok teşekkür ederim hocam 🙏
Ayşe Gül İşcan yazarımız , Aşık Halil Karabulut gibi yerel bir şair , gözlemci, yaşamın tam içinde bir şair- aşığımızı, kısa bir yazıda çok yönlü incelemiştir. Halil Karabulut bir Çukurovalı, bir Osmaniye’li bir Mehmetli beldesinden adeta toprağın, üretimin, içinden fışkıran bir güzel insan.
Bu yerel değeri yazarımız Ayşe Gül İşcan dengeli bir şekilde incelemiş adeta bir master formatında ve tadında bizlere sunmuştur. Kendisinin bundan sonrada bizlere böyle kıyıda kalmış ama özü büyük olan konuları işleyeceğinden umutluyuz. Kolay gelsin. Saygılarımızla.
Yazıyı çok beğenerek okudum.Akademik ve şiirsel bir yazı olmuş.Hem bilgilendim hem keyif aldım.