ÇUKUROVA BİTEĞİNİN SOLMAZI KARACOĞLAN
Ali OZANEMRE
Türk halk şiir geleneğinin pirlerinden;
“Çukurova bayramlığın giyerken
Çıplaklığın üzerinden soyarken
Şubat ayı kış yelini kovarken
Cennet dense sana yakışır dağlar” diyen koca ozan Karacoğlan’ı bilmeyen yoktur denilse abartı olmaz.
“Karacoğlan size bakar sevinir
Sevinirken kalbi yanar gövünür
Kımıldanır hep dertlerim devinir
Yasınan sevincim yıkışık dağlar
*
Araştırmacılar, onunla ilgili her veriyi ele almış, en küçük ipucunu sonuna dek değerlendirmiş ve birçok bilgiye ulaşmış ama yine de şu sorunun tam bir yanıtını vermek zor:
Kimdir Karacoğlan?
“Hangisini?” mi diyorsunuz?
Tarihsel kişi olarak en az 5 ozan Karacoğlan’ın varlığı biliniyor. (Adı ‘Karacoğlan’a çıkmamış yüzlercesini, hele günümüzdekileri ve geleceğin Karacoğlanlarını şimdilik sözün dışında tutalım.)
Âşık Ömer’in eski mesel dediği, ozan diyerek küçümsediği, şair saymadığı Karacoğlan’ın; ya da Tokatlı Ebubekir Kâni’nin şair geçinirsin diyerek küçümsediği Karacoğlan’ın, bildiğimiz Karacoğlan, bizim Karacoğlan olup olmadığı belli değil.
‘Divan’cı şairler ne demiş olurlarsa olsunlar, şimdi bir GELENEĞİN adıdır Karacoğlan. Bu büyük ozan, gerek kendisinden öncekileri, gerek sonrakileri dev bir sünger gibi emen o büyük Karacoğlan, konargöçer Varsak (Farsak) Türkmenleri arasından çıkan Karacoğlan, kim?
Tarih susuyor. ‘Bilimsel kanıt’ niteliğinde belge yok; söylentiler çok. Durum böyle olunca konuyla ilgilenen bizlere, dizeleri (şiirleri) kalıyor. Peki, hangi dizeler onun, hangileri o büyük harmana katılmış buğday başağı desteleri?
‘Karacoğlan’ındır’ denilen ya da karacalamasında Karacoğlan adı geçen her şiir onun sayılmamalı.
Bin on beşte göbek adım koyuldu ya da Bin on beşte beratçığım yazıldı gibi dizeler, acaba gerçekten onun dilinden mi geldi; yoksa birileri onun için bir tarih düşmek amacıyla mı söyledi bunları? Hele, Bin doksanda mezarımın başında / Döner baykuş öter bülbül dizelerine bakıp onun öldüğü tarih budur demek, ne ölçüde gerçekle bağdaşır?
Konuyla ilgili bilgiler arasındaki çelişkilere, karmaşaya karşın onun, nereli ve kimlerden olduğu, ne zaman yaşadığı, gerçeğe yakın bir düzeyde bugün bilinmekte. Araştırmacıların çoğu, bilim çevreleri aşağı yukarı şu bilgilerin doğruluğu noktasında birleşmiş gibiler:
Büyük Karacoğlan; Güneyli, Türkmen, Varsak (Farsak) aşiretinden, Sailoğulları’ndan…
Cumhuriyet dönemine dek adı “Sis” olan Kozan’ın, “Kozan” biçiminde Karacoğlan dilinde geçmesi olanaksız. O zaman Kozan Dağı’ndan neslimiz diye başlayan tekil dörtlük kötü bir uydurma. Göğce’den çıktım çocuktum/ Feke’ye geldim ayıktım dizeleriyle başlayan başka bir tekil dörtlük de öyle. Ancak bu demelerimiz, Karacoğlan’ın Kozan, Feke, Düziçi yöresi Varsaklarından olmadığı anlamına gemesin.
Bir ozan adına başkalarının üretimde bulundukları gibi esasen ozanlar da çoğu kez başkalarının yerine üretimlerde bulunur. Örneğin Karacoğlan’ın; Mamalı’da ben bir Rıdvanoğluyum dizesi. Bu, onun, Kırşehirli olduğunun kanıtı sayılamaz. Buna, ‘ozanca söyleme’ diyoruz. Ozanca söylemenin güzel bir örneği şu dörtlükte de var:
“Hemene de Karacoğlan hemene
Çanlı kervan indirmişim Yemen’e
Sevdi isem ben yârimi kime ne
N’ettim ola şu koğlaşan ele ben”
Bu dörtlüğün 2. dizesine bakıp Karacoğlan tüccarmış denilemez herhalde.
Varsak aşiretinin Sailoğlu soyundan olduğu genel kanı olmasına karşın; Yerim bellidir, derler Sailoğlu dizesini onun söylemiş olabileceği de oldukça kuşkulu.
“Karacoğlan der ki çöktüm oturdum
Bağ bahçe diktim de meyve yetirdim
Alnı top perçemli yavru yitirdim
Kaldı bir köşende gümanım dağlar”
Bu dörtlüğün 2. dizesi, onun tarımcılığının anlatımı değildir. Ozan, kendini başkalarının yerine koymuştur. 3. dizede, o an için ‘elden kaçırılan sevgili’ söz konusu. Sevgilinin elden kaçırılmış olması, doğrudan ozanın kendisiyle ilgili olabileceği gibi başkaları adına da olabilir; ‘Yitirmek’, ilişkinin koptuğu anlamına gelir. Ayrılmak, uzak düşmek… 4. dizede, umudun kesilmediği anlamı var. Belki de yitirilen ‘yavru’nun obası o dağlarda bir yerdedir. Onu bir yaylada bulabilme umudunun hâlâ korunduğunu anlıyoruz.
İşin uzmanlarının ortak yargısının, onun, Güney’den/Çukurova’dan, bu yöredeki Toroslardan, bu yöreleri yurt edinmiş Varsak (Farsak) Türkmenlerinden olduğu yolundadır.
Örneğin;
Akşehirli Ahmet Hamdi Efendi, Cahit Öztelli, Müjgân Cunbur, “Büyük LAROUSSE-Sözlük ve Ansiklopedi, eğitimin içine edilmeden önceki liselerde ders kitabı olarak okutulan birçok ‘Türk Dili ve Edebiyatı’ kitabı ve daha niceleri bu kanıdadır.
Biz yine de;
“Benden selam olsun Kozan iline
Top kara zülüflü mayalarına
Bizim ilde çakırdoğan bulunmaz
Yavru şahin konar kayalarına” benzer güzel örnekleri, Karacoğlan’ındır diye okuyup çığıracağız.
Belki şu güzel dizeler de onlardan:
“Sana derim sana şol koca Düldül
Yaz gelir yaylaya çekilir bülbül
Koklarım saçların menekşe sümbül
Kız koynunda gül görünür gözüme
Diyor Karacoğlan n’olup n’olunmaz
Kim ölüp de kim kaldığı bilinmez
Ölsem gurbet elde ölüm bulunmaz
Ruhum çıkar sal görünür gözüme”
Ali OZANEMRE
1950’de Osmaniye Düziçi Akdere-Farsak köyünde doğdu.
Kendi köyünde henüz ilkokul yoktu. Bu nedenle ilkokulu, çevre köy okullarında okuyarak bitirdi.
İlkokul sonrasında Düziçi İlköğretmen Okulu’nu (1970), ardından Diyarbakır Eğitim Enstitüsü’nün
Türkçe bölümünü bitirdi (1973). Ortaokul, lise ve Düziçi Eğitim Enstitüsü’nde Türkçe-edebiyat
öğretmeni olarak çalıştı. 1999’da emekli oldu. Emekli olmadan önce Ankara Üniversitesi Hukuk
Fakültesi’ni bitirmişti. Halen Adana Barosu’na bağlı avukat olarak Adana’da yaşamaktadır.
Şiir, öykü, deneme, inceleme türünde ürünleri sanat edebiyat dergilerinde yayımlandı.
Ali Ozanemre bir halkbilim araştırıcısı ve pek çok kitapları vardır.