KARACOĞLAN DİLCİDİR
(İbrahim ÇENET)
Karacoğlanın en büyük özelliklerinden birisi Türk dilini en yüksek haliyle kullanmasıdır. O, sanıyorum anlatırken bile şiir gibi konuşuyordur. Bunu bugün bile onun ardılları güzel şairler şiir gibi konuşuyor. Karacoğlan duygu ile dili birleştirmiş olan “olağan” bir dil uzmanıdır.
Karacoğlan’ın yaşadığı Güneydeki Türk topluluğu, Memluklulara, Osmanlılara teslim olmamış çok şey gibi kesinlikle Osmanlıca değil Türkçe konuşmuştur.
Bu yüzden 25 dolayında sözlük yazan Ali Püsküllüoğlu; Karacoğlan, Dadaloğlu, Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Arif Keskiner gibi çok önemli yazarlar, dilciler çıkmıştır bu bölgeden.
Karacoğlan Türkçeyi çok zengin konuşan, akıcı, insanın iliklerine işleyen duygu ve söz zenginliğiyle konuşan bir şairdir, özelliklede dil uzmanıdır.
Dil önemlimi. Evet çok önemli.
Eskiden Çin’de; işler, yönetim bozukmuş. Gitmişler bir Çin bilgesine:
Bilge; ekonomi-politika, kültür bozuldu ne yapmalıyız?
Kısa yanıtlamış bilge: Dil, demiş. Neden nasıl? Devamla; eğer dili iyi konuşmassanız birbirinizi iyi anlamazsınız, dili iyi konuşursanız anlaşmanız kolaylaşır. (Konficyus’un da aynı yönde bir sözü vardır.)
Galiba bizim ülkemiz için bugün daha da geçerli bu.
Bir yerlerde okumuştuk: Bir dili (anadilini) iyi konuşmayan insanların vücutlarında, hele düşünsel durumlarında sıkıntılar oluşur.
Tekrar Karacoğlan ve bölgesine gelelim. Dil bağımsızlıkla çok yakından ilgilidir. O çok hassastır. Ülke bağımlıysa dil de hapistir aynı zamanda. Ülke bağımsızsa dil de hemen etkilenir bu durumdan.
Karacoğlan bölgesi insanları, çok dar bölgede gezici olduğundan; insanlar doğayla iç içe olduğundan, sözlü sanat, edebiyat, atasözleri, destanlar, şiir, müzik, özellikle anlatı sanatı, dil çok gelişkindi. İşte Karacoğlan bu koşulların ürünüdür. Bu yüzden Karacoğlan zengin bir anlatı ve dil ustasıdır. Onun dil dünyasında biraz gezinti yapalım :
“Güvercin topuklu, hem ince belli
Gerdanı bir karış püskürme benli.”
“Güvercin duruşlu, keklik sekişli
Kıl ördek boyunlu, ceyran bakışlı
Tavus kuşu gibi göğsü nakışlı
Şöyle bir güzel ver gönlüm eğleyim.”
Karacoğlan’daki güzel biçimleri; şekli, giyinişi, figürü, beni, boynu.
Daha önce söz etmiştik; Karacoğlan öyle bir anlatıyor ki adeta fotoğraf çekiyor.
“Gönül farımadı güzel sevmeden”
“Sarılalım anan atan duymadan”
Atan diyor baba demiyor.
“Tülbent yağlık vurmuş şu hilal kaşa.”
“Sürmeler çekinmiş mest gözüne.”
“Sarı edik geymiş koncu kısarak
Gidiyordu birim birim basarak
Anası hörü de kendi besilek
Emirlerden bir kız indi pınara.”
“Sarı edik geymiş, koncu kısarak
Meles gömlek geymiş vucudu nazik
Kollarını sıkmış altın bilezik
Keten gömlek geymiş kolu sırmalı”
Konç, edik gibi güzel sözcükleri, besilek gibi yine bizim sözlerimizi kullanıyor.
Kız biraz besilekmiş, yani az etli butlu, bu durum o zaman beğenilen bir durumdur. Karacoğlan bir dörtlükte bile bize birçok kültürel ve folklorik bilgiler veriyor.
“Atlas çuha “
“Meles gömlek giymis holalı gelin”
“Zibilliğe inip konan kargalar.”
“Zerbab”, sırma ile dokunmuş kumaş.
Zibillik: Gübrelik.
Burada giyim kuşam araçlarının yanında özel Türkçe sözcükler var. Etnoğrafyanın bir alanı da dil olmalı zaten.
Karacoğlan dil uzmanıdır. Dili çok güzel konuşuyor.
“Dost mu sanıksın”
“Bir gececik misafirim koynuna
Ne olursun sermayenden nen gider.”
“Sanıksın” (sanmışsın) gibidir.
“Sermayenden nen gider” (neyin gider )
“Bindirirler cansız ata
İndirirler tuta tuta
Var dünyadan yol ahrete
Yelgin gider salın bir gün”
“Cansız at”, mecaz, tabut.
Dilin motive etme gücü.
Bir körün gözüne girsem de olmaz
Bir yiğide sırrım versem de olmaz
Bir kötü dilim var irahat durmaz
Kötü dil başıma bela getirir
Karac’oğlan der ki müşkülüm halde
Garip bülbül konar öter mi dalda
Çokça keramet var şu tatlı dilde
Del’olup gideni yola getirir
Dilin gücünü anlatıyor Karacoğlan ama ne kadar da akıcı tatlı bir söylemle anlatıyor, insanın içine işliyor değil mi…
Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır der gibi.
Dilin büyüleyici gücünü bilmek ve kabullenmek gerek.
Karacaoğlan bu zorluğu sezmiş olmalı ki insanların “dil kadrini” bilmede zaaf gösterdiklerine şöyle işaret ediyor:
“Nuh’un gemisine bühtan edenler
Yelken açıp yel kadrini ne bilir
O Süleyman kuşdilini bilirdi
Her Süleyman dil kadrini ne bilir”
İnsanları nasıl havaya sokarız?
Karacoğlan’ın fonetiği, söylem diyalektiği. Bunu bazıları cönklere yazarken kendi okuyup yazdığı Arap alfabesine az da olsa benzetmiştir. Yerel söylem biçimini burada düşün.. Nüsha diye aşağıya notlar düşmüşler çeşitli Karacoğlan çalışanlar.
“Ay doğup da şafak atmakta sandım
Meğer yârin düğmeleri çezilmiş.”
Çezilmiş=Çözülmüş. Doğrusu çez’dir. Türkçe ses bilimini düşünmek gerek.
Türkçe konuşmak ve yazmak; incir, üzüm, tarla, ırmak, dağ, toprak.. sözcüklerini bilmekle olmuyor.
Yaşar Kemal, günümüzün edebiyatçılarının neden güzel konuşup yazmadıklarını anlatıyor: Halkın konuşma diliyle yazıyorum ben diyor, bu yüzden zengin bir Türkçe ile okuyup yazıyorum.
Yaşar Kemal birden çok konuşma ve röportajında, “Birçok roman yazmış yazarlar bile Türkçeyi iyi konuşamıyor, yazamıyor. Güzel Türkçe konuşup yazmak isteyen yazarlar, önce bizim Osmaniye çevresinde köylü kadınlardan Türkçe öğrensinler sonra yazar olsunlar.” diyor.
Biz de diyoruz ki Türkçe, İstanbul baskısından kurtulmalıdır. Anadolu halk Türkçesine dönülmelidir. Ancak o zaman dil, bir dile benzer.
‘Müzik, toplumun ikinci anadilidir. İnsan kendisine, kendi kültürüne yabancılaşmadıkça ne dilden kopabilir, ne de müziğinden.’
Dili yok edilen bir toplumun kendisi de bir anlamda yoktur. (Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu: Bye bye Türkçe) Hangisi önce – sonra bilmiyoruz ama ikisi birbirine çok bağlı. Sümerler bugün doğrudan yok, Sümerce de konuşulmuyor. Hititler doğrudan yok, çünkü dili doğrudan günlük konuşulmuyor.
Dilimizin en zorunlu ögesi, ülke, dolayısıyla dil bağımsız olmalı.
Dilimiz İstanbul baskısından ve kalıplarından kurtulmalı, dili okuyup yazanlar özellikle yazarlar, halkın konuştuğu Türkçe ile okuyup yazmalıdır. Çukurova bu konuda büyük bir kaynaktır. Karacoğlan bu konuda büyük bir kaynaktır. Birçok konuda olduğu gibi dil konusunda Karacoğlan’dan öğreneceğimiz çok şey vardır.
Karacoğlan doğal bir dil uzmanıdir.
İbrahim Çenet kimdir: Çardak köyü / Osmaniye de 1949 yılında doğdu. İstanbul Üniversitesinde hukuk, Paris Sorbon üniversitesinde edebiyat ve dil okudu. Politikacı , yazar . Uzun yıllar cezaevlerinde tutuldu.
Anadolu Halk Bilim Kültür Akademisi kurucularından. 2000 yılından beri devam eden Özgür film festivali ve ‘Özgür İnsan Ödülü ‘ kurucu ve yöneticilerinden. Ayrıca Yaşar Kemal anısına etkili ve anlamlı edebiyat etkinliği organize edenlerden. Belgesel filmler yapımcısı.
Yerelden Evrensele adlı ; bilim , halk bilim,tarih , arkeoloji, sosyal ve toplumsal coğrafya dergisi kurucu üyelerinden.
Evli üç çocuğu ve iki torunu vardır.