ANAVARZA KENTİ VE KALESİ
Muzaffer Yüksel Kaya
Çukurova düzlüğünün tam ortasından yükselen kayalıkların üzerinde, tüm Çukurova tarihine şahitlik etmiş, muhteşem bir kale dikkat çeker. Anavarza şehrinin geçmişi ile sıkı sıkıya ilgili olan bu kalenin kurulduğu kaya kütlesi üzerinden geniş Kilikya düzlükleri göz alabildiğince uzanır. Ayrıca Kilikya’da kurulmuş bazı kaleleri ve İskenderun Körfezini de buradan görmek mümkündür.

ANAVARZA
Bereketli Çukurova topraklarını sulayan Sumbas Çayı üzerindeki Çarşıntı köprüsü, Akdeniz kıyılarından başlayıp Anavarza’dan geçerek doğuya doğru uzanan ipek yoluna geçit verir. Flavyapolis ve Kastabala gibi o dönemin antik kentlerinden gelen yollar Çarşıntı Köprüsü’nde birleşerek Anavarza’ya ulaşır. Yeni adıyla Dilekkaya olarak anılan bu köy Adana’ya bağlı Kozan ilçesinin güneybatısına düşer. Dilekkaya aynı zamanda Ceyhan ve Kadirli ilçelerinin de hudut komşusudur. Adana il merkezine olan uzaklığı 80, Kozan ilçe merkezine ise 32 km kadardır.
Roma veya ilk Bizans döneminde, Anazarbos’tan Flaviopolis ve Kastabala’ ya giden yola geçit vermek için açıldığı sanılan Alikesiği denilen geçit 250 metre uzunluğundadır. Yolun her iki tarafında kayalar 50 metre yüksekliğe kadar uzanır.
Asatiwada isimli Geç Hitit kralının Hudut Kalesi’ni M.Ö. VIII. yy.’ın sonlarında yakıp yıkan Asurlular tarafında kurulduğu sanılan Anavarza (Anazarbos) Kenti ve kalesi, MS. 1. yy. da Romalıların eline geçmesiyle önem kazanır. Fransız mimar, arkeolog ve gezgin Charles Texier; Anavarza’nın Van’a benzediğini söyler. Anavarza’nın üzerine oturduğu kayalıklara kale duvarlarını tutturmak için taşçı kalemiyle açılan oyukların aynısını Van Kalesi’nde gördüğünü anlatır. Dolayısıyla bu iki şehrin Asur eseri olduğunu yazar. M.Ö. I. yy. da Kral Tarkondimotos’un hüküm sürdüğü krallık sınırları içerisinde kalan Anavarza Kenti, Tarkondimotos’un ölümüyle oğlu Philipator’a geçmiş, sonra da Augustus, krallığı Philopator’un elinden alarak tamamen Roma’ya bağlamıştır. Anavarza Roma’nın eline geçmesiyle önem kazanmış Tanrılar ve imparatorlar şerefine yapılan çeşitli oyun ve eğlencelerin merkezi haline gelmiştir. O dönemde Anavarza Kenti Tarsus’la boy ölçüşecek durumdaydı. Anavarza akçelerinin bazılarında Metropolis ifadesi bulunmaktadır. Yine ünlü sağlık bilimci, doktor ve eczacı Dieskurides bu kentte doğmuş ve yaşamıştır. İmparator Arkadios zamanında Kilikya’nın ikiye bölünmesiyle Kilikya Prima’nı başkenti Tarsus olurken, Kilikya Secunda’nın başkenti Anavarza olmuştur.

ANAVARZA ZAFER KAPISI (restorasyon öncesi)
Anavarza adıyla bilinen bu antik kent ve kalesi, tarihi kayıtlarda Aynzarba, Anazarba, Anazarbos olarak da bilinir. Dört giriş kapısı olan tarihi kentin en önemli kapısı şüphesiz Zafer Kapısıdır.

ANAVARZA ZAFER KAPISI (restorasyon sonrası)
Kastabala ve Flavyapolis kentlerinden gelen yolların ulaştığı güney kısımdaki bu kapı, aynı zamanda komutanların zafer kazandıkları zaman kente giriş yaptıkları kapıdır. Zafer Kapısı tak görünümündedir. Korint nizamı sütun başlıklarından oluşan bu takın yanında kemerli iki geçit daha vardır. Anavarza kelimesinin karşılığı Sarıkaya anlamına gelse de Farsça da yenilmez anlamına gelen Navarza sözünden geldiğini savunanlarda vardır. Kentin diğer giriş kapıları harabe şeklinde olup kuzey kapı tamamen kaybolmuş durumdadır. İç kalenin kuzeyine düşen bölgede, kral mezar anıtı olduğu sanılan tek odalı ve tonozlu yapının, Helenistik dönem sonu ve Kilikya’nın bir Roma eyaleti olması arasındaki sürede bölgeye hükmeden yerli krallardan Tarkondimotos’a ait olduğu düşünülmektedir.
Şehir merkezinde göze çarpan hamam ve kilise kalıntılarının yanında, antik çağ Anavarza’sının arşitravları, frizleri, korniş blokları sütun gövdeleri ve kalıntıları görkemli bir kent olduğunu gösterir.
ANAVARZA SU KEMERLERİ
Sumbas ve Alapınar’dan su kemerleri vasıtasıyla getirilen sular, içme suyu olarak kullanıldığı gibi hamam ve havuzlara da akıtılmıştır. Ayrıca kenti çeviren surların dışında su hendekleri olduğu sanılmaktadır. Anavarza’da da şimdiki adıyla Dilekkaya köyü içinde, tabanı mozaikle süslü iki havuz dikkat çeker. Çeşitli renklerle bezenmiş bu mozaiklerde, deniz tanrısı Thetis ve Yunusları kovalayan Eros figürlerine rastlanır. Diğer bir havuzda ise çeşitli deniz balıklarından oluşan figürler bulunmaktadır. Aynı yerde sergilenen çelenkli lahit ise görülmeye değerdir. Anavarza, birçok deprem geçirdiğinden şehrin görkemli abidelerinden günümüze kadar sağlam şekilde ulaşan eser maalesef yok gibidir. Şehir tamamen yıkılmış vaziyettedir. Bizans İmparatoru Jüstinyen zamanında büyük masraflarla imar edilen Anavarza’ya Justinpolis ismi verilmişse de çevrede Anavarza olarak anılmaya devam edilmiştir.
Yukarıdaki kale bölümüne kentin güney doğu bölümünden antik bir merdivenle çıkılır. Kaleyi kuşatan surların uzunluğu 1500 m’ye ulaşır. Yüksekliği 8-10 m arasında değişen kale duvarları her 70 m’de bir burçlarla desteklenmiştir. Surların yapım ve onarımında Asur, Roma, Bizans, Arap ve Ermeni mimarisinin izleri görülür. Surlarda, farklı iki döneme ait mazgallar dikkat çeker.
Kale üç bölüme ayrılmaktadır: ilk bölüm, bir askeri kışla durumundadır. Kale burçlarının mimarisi, içerisi askerlerin barınmasına elverişli olarak düşünülmüştür. Yine burçların içinde bulunan mazgal deliklerinin geometrisi çok ilginçtir. İçerden bakıldığında çok geniş bir görüş alanı sağlayan mazgal delikleri dışardan ancak bir çizgi şeklinde görülmektedir.
Kışla bölümünde Ermenilere ait bir kilise de bulunmaktadır. Üç nefli bu kilisenin Ermeni prensi Toros’a ait olduğu söylenir.
Kalenin ikinci bölümü üç katlı bir kuleden oluşmaktadır. Don Jhon kulesi denilen bu bölümün güneybatı yüzünde bir kitabe göze çarpar. Bu kule antik kente ve çevreye tamamen hakim bir durumdadır.
Üçüncü bölüm ise ikinci sur ve içinde bulunan bitişik odalar topluluğu, depolar ve su tanklarından oluşur. Üçüncü bölümdeki düzlüğün ortasında bulunan su tankı günümüze kadar gelmiş sağlam bir yapıdır.
Anavarza, uzun yıllar İslam hakimiyeti altında kalmış olmasına rağmen maalesef bu medeniyete ait hiçbir hatıra taşımamaktadır.
Asurlular’dan Romalılara, Araplardan Ermenilere kadar birçok medeniyeti içinde barındıran, bir zamanlar bu bölgeye hükmeden kralların zamanın en debdebeli ve ihtişamlı yaşantısını sürdüğü Anavarza Kenti, tamamen yıkılmış ve terkedilmiş bir haldedir. Anavarza’nın bu hüzünlü görünümü ozanları duygulandırmış Dadaloğlu türkülerine konu olmuştur.
(ey) Sana derim sana Anavarza kalesi
Sana konup göçenlerin nic’oldu
Doğru söyle garip başın belası
Şahbaz atlı av kovanlar nic’oldu
(ey) Vahşi kuşlar ötüşüyor şu yüzde
Binaların hep harap olmuş hep düzde
Yedi arşın loğ daşını omuzda
Of demeden getirenler nic’oldu
(ey) Der Dadaloğlu’m yoktur sözün hilafı
Hangi tarihtedir bilmem bunun çilesi
Ayas, Payas, Tumlu, Misis kalesi
Beş kaleye hükmedenler nic’oldu
BATI KAPIDAN ANAVARZA KALESİ’NİN GÖRÜNÜŞÜ
Roma döneminde altın çağını yaşayan Anavarza kenti, 100 bine yaklaşan nüfusu ile tam bir metropol görünümündeydi. O dönemdeki en önemli geçim kaynaklarından birinin hayvancılık olduğu düşünüldüğünde, havalar ısınınca Toros yaylalarına doğru bir göç olduğu muhakkaktır. Toros dağlarının yaylalıklarındaki tarihi ören yerleri, bu göçün zamanımıza ulaşan kalıntılarıdır. Bölgedeki en önemli şehir sayılan Anavarza kenti, ünlü Arkeolog Prof.Bossert’e göre 1259 depreminde yıkılarak kaderine terk edilmiştir.
Çukurova’nın tam ortasında yükselen heybetli Anavarza kalesi, yıllar öncesinde eteklerine yerleşen Asur ve Romalıları korumuş, zamanımızda ise göçerlerin kışlak yurdu olmuştur.
Anavarza şehrinin zafer kapısından doğuya doğru ilerleyen antik yol, Alikesiği denilen dar bir geçitten geçerek Çarşıntı köprüsüne ulaşırdı.
Kalıntıları zamanımıza kadar ulaşan Sumbas Çayı üzerindeki bu köprüden geçen Kervanlar, ikiye ayrılan yoldan Kastabala ya da Karatepe yolunu seçerlerdi.
Muzaffer Yüksel Kaya : 1 mayıs 1958 Osmaniye / Kadirli doğumlu.Selçuk üniversitesinde okudu. Türkiye gazeteciler cemiyetinde yazar.Özellikle kültür tarihi yazarı. Belgeselci yönetmen ve yapımcı :
Üç bin yıllık göç 2009 yılı ./ 8. özgür film festivalinde ödül aldı 2013
Pyremos ( ceyhan nehri etrafında ki uygarlıkları işleyen belgesel. )
Teşekkürler Muzaffer Yüksel KAYA. Eline, emeğine, yüreğine sağlık. Yöremiz Çukurova ve çevresiyle ilgili güzel, doyurucu ve duyurucu çalışmalarını okumakla mutlu olacağız. Sağ olasın…