HACI BEKTAŞİ VELİ
Kemal DERİN
( Önce ki sayıdan devam )
Hacı Bektaş Veli isminin yani Bektaş isminin gerçekte “Bektaş” mı yoksa “Begdej” mi olduğu hakkında bugüne kadar bir tartışma yürütüldüğünü okumadım. Hacı Bektaş Veli ile ilgili kaynaklarda “Bektaş” olarak kullanıldığını görmekteyiz. Ancak yukarda teferruatlı olarak izah etmeye çalıştığımız gibi Arap alfabesiyle yazılmış Türkçe olan kaynakların Latin alfabesine çevrilmesi ve Türkçe olmayanlarında Türkçeye çevrilmeleri sırasında “Bektaş” olarak yazılmadığı halde alışa geldiği gibi “Bektaş” olarak mı çevrildiği ya da gerçekte bu kaynaklarda “Bektaş” olarak mı yazıldığını Arapça bilenlerin bu kaynakların Arapça yazılmış metinleri üzerinde inceleme yapması ve yanıtlaması gereken bir sorudur.
Okuyucularımız burada da “Bektaş” ve “Begdej” kavramları üzerinde bu kadar durmamızı gereksiz bulabilir. Ancak okuyucuya şu kısa notu hatırlatarak incelememizi sürdürelim. “Bektaş” ve “Begdej” kavramları anlam olarak birbirinden çok farklıdır. “Bektaş” kelimesi Türkçe dilbilgisine daha uygundur. “Bektaş” kelimesinin Türkçe olma ihtimali de yüksektir. Ya da Türkçeye uygun olması için “Beg=Bek” şeklinde “Dej=Taş” şeklinde çevrilmiş olmalıdır. “Begdej” Farsça bir kavramdır. “Beg” ve “Dej” sözcüklerinin birleştirilmesinden türetilmiştir. “Beg=Bey”, “Dej=Kale” anlamındadır. “Begdej”in, Türkçeye tam çevirisi ise “Kalebeyi” manasına gelmektedir. Bu sonuca nasıl ulaştığımızı bir örnekle açıklamak gerekirse, İran’da İsfahan şehrinin güney batı yönünde uzanan Sofe Dağının üzerinde “Şahdiz” kalesi bulunmaktadır. Bu kalenin Farsça yazılışı Latin harflerine çevrildiğinde “Şahdej” olmasına rağmen İngiliz asıllı Amerikalı tarihçi Bernard Lewis, “Haşhaşiler/İslam’da Radikal Bir Tarikat” isimli eserinde İsmaililerin örgütlendikleri kaleleri anlatırken “Şahdej” kalesini İngilizceye “Şahdiz” olarak çevirmiş ve literatüre bu kalenin ismi “Şahdiz” olarak geçmiştir. Oysa gerçekte harf çevrimi yapıldığında “Şahdej” olarak çevrilmesi gerekirdi. Farsça da “Kale=Dej” demektir. Ancak “Diz” de “Diz=Kale” anlamına gelmektedir.
Tespitimiz odur ki; Hacı Bektaş Veli ismi Türkçeye çevrildiğinde kolay ve Türkçeye uygun olması nedeniyle “Bektaş” sözcüğü kabul görmüş ve literatüre “Bektaş” kavramı yerleştiği için çeviri yapanlar uygulana gelen ve yerleşmiş olan “Bektaş” kelimesini “Begdej” kelimesine tercih etmişlerdir. X x x –burada bölebiliriz.
Hacı Bektaş Veli ile Yunus Emre ilişkisi uzun zamandır tartışıla gelmektedir. Abdulbaki Gölpınarlı Yunus Emre Divan ve Risaletü’n-Nushiyye adlı eserinde; “Yunus Emre, divanında, Hacı Bektaş’tan hiç bahsetmez. Gerçekten de Hacı Bektaş’ı pir tanısaydı ve tarikat zincirindeki Saltuk, Barak, yahut şeyhi Taptuk, Hacı Bektaş mensubu olsalardı, onu anmamasına imkan yoktur”1 tespitinden hareketle Hacı Bektaş Veli ile Yunus Emre arasında pir-mürit ilişkisinin olmadığını ileri sürmektedir.
Yunus Emre ile Hacı Bektaş Veli bağlantısı Velayetname-i Hacı Bektaş-ı Veli’de ayrıntısıyla anlatılmaktadır. Sivrihisar’ın güneyinde yer alan Sarıgök köyünde yaşayan Yunus Emre’nin kıtlık olduğu yıl annesinin telkiniyle öküzüne alıç yükleyerek Hacı Bektaş Veli dergâhına vardığı ve ektiği ekinden bir şey alamadığını alıçlarına karşılık buğday istediği, Hacı Bektaş Veli’nin ise kendisine buğday yerine nefes vermeyi teklif ettiği, ancak Yunus Emre’nin nefes istemediği, kendisine buğday gerektiği, buğday almakta diretmesi üzerine kendisine buğday verildiği ve Yunus Emre’nin buğday yüklü öküzüyle köyüne dönmesi sonrası durumu annesine anlatmasıyla annesinin yanlış yaptığını nasibinin nefes olduğunu, onu almasının daha doğru olduğunu Yunus Emre’ye söylemesi sonrası Yunus Emre’nin buğdayları alarak tekrar dergâha vardığı ve erenlerden himmet etmesini, nasibinin nefes olduğunu, buğday yerine nefes almak istediğini Hacı Bektaş Veli’ye söylemesi sonrasında Hacı Bektaş Veli’nin kendisine; o iş bundan böyle olmaz biz o kilidin anahtarını Taptuk Emre’ye verdik, O’na varmasını ve nasibini O’ndan almasını söyleyerek Taptuk Emre’ye gönderdiği yazılıdır.2
Yazın hayatında uzun zamandır bu görüşme, yani Yunus Emre Hacı Bektaş Veli ilişkisi, Hacı Bektaş Veli’nin Yunus Emre’yi Taptuk Emre’ye gönderdiği hususu tartışma konusudur. Kimi yazarlar bu görüşmenin doğruluğuna kuşku ile yaklaşırken kimi yazarlar ise bu görüşmenin ve ilişkinin doğru olduğunu ileri sürmektedir. Hacı Bektaş Veli ile Yunus Emre ilişkisine kuşkuyla bakanların en önemli argümanı Yunus Emre’nin şiirlerinde mürşidi olduğu kabul edilen Hacı Bektaş Veli isminin neden geçmediği? Hacı Bektaş Veli isminin bir tek şiirinde, nefesinde neden zikredilmediği kabulüne dayanmaktadır.
Yunus Emre’nin 1239 yılında doğduğu ve 1320 yılında yaklaşık seksen iki yaşında öldüğü rivayet edilir.3 Bu tarih doğru kabul edilecek olursa Yunus Emre Babailer İsyanının patlak verdiği 1 Ağustos 1240 tarihinden yaklaşık bir yıl önce doğmuştur. Hacı Bektaş Veli’nin Anadolu’ya, Baba İlyas Horasani’nin dergâhının bulunduğu Amasya İli Çat Köyüne4 vardığı yıl olan 1239’da, yani aynı yılda doğmuştur.
Yunus Emre görüşlerini Risaletü’n-Nushiyye ve Divan isimlerini taşıyan iki eserinde toplamıştır.5 Bu eserler sorduğumuz sorulara yanıt vermektedir.
Yunus Emre’nin; “Ben gelmedim dava için, benim işim sevgi için/Dostun evi gönüllerdir, gönüller yapmaya geldim” şiiri dönemin siyasi ortamının anlaşılması açısından son derece önemlidir. Yunus Emre’nin bu şiiri hangi yıl yazdığını bilmiyoruz. Ancak 1240 ile 1308 yılı arası kargaşanın olduğu bir dönemdir. Anadolu Selçuklu Devleti bu yıllar arasında dağılma ve yıkılma sürecine girmiştir. Babailer İsyanı bastırılmış olmasına rağmen kıyımdan kurtulan birçok Babai uç bölgelere yerleşerek dini ve siyasi faaliyetlerini sürdürmektedir. Mesela Baba İlyas halifesi olan Hacı Bektaş Veli Suluca Kara Höyük bölgesinde, Şeyh Edebalı Eskişehir bölgesinde örgütlenme ve irşat faaliyetini aralıksız sürdürmektedir.6 Babailer hareketi siyasi, sosyal ve dini hedefleri olan bir harekettir. Yani bir “Dava” hareketidir. Yunus Emre’nin şiirinde “Ben gelmedim dava için” dizesindeki “Dava” kavramanı siyasi bir örgütlenme olarak okumak daha doğru olacaktır. Yunus Emre bu dizesiyle hedefinin siyasi bir amaca yönelik olmadığını, aksine hedefinin hümanizma olduğunu “Benim işim sevgi için” diyerek yaşam felsefesinin sınırlarını ortaya koymuştur. Keza aynı şiirindeki “O hâcemdir ben kulıyam, dost bahçesi bülbüliyem/O hâcemin bahçesinde şad olup ötmeye geldim” dizeleri Hacı Bektaş Veli ile olan ilişkisinin anlaşılması açısından da son derece önemlidir. Hacı Bektaş Veli’nin yaşadığı dönemde özellikle Babailer İsyanı sonrasında hangi isimi ya da isimleri kullandığını tam olarak bilmiyoruz. Keza müritlerinin/bağlılarının kendisine ismen nasıl hitap ettiğini de kesin olarak bilmiyoruz. Müritlerin/bağlıların; Şeyhlerine, Pirlerine ya da din ulularına bilinen ismiyle hitap etmedikleri tarihte birçok örnekleriyle doludur. Muhtemeldir ki müritleri/bağlıları Hacı Bektaş Veli’ye de ismiyle hitap etmemişlerdir. Velayetname-i Hacı Bektaş-ı Veli’de tespit edebildiğimiz kadarıyla Hacı Bektaş Veli’ye Hâce, Ece, Ihtırımcı, Erenler Şahı isimleriyle hitap edilmiştir. Özellikle Babai İsyanı sonrasında isyanın bastırılması ve uzunca bir süre gizlendiği dikkate alındığında birden fazla isim kullandığı ve müritlerinin/bağlılarının onu farklı isimlerle andıkları ve çağırdıklarını düşünmek uzak bir ihtimal olmasa gerektir.
Yunus Emre’nin Divan’ında yer alan; “Bir sualim var sana, ey dervişler Ece’si/Meşayih7 ne buyurur, yol haberi nicesi” şiiri özellikle irdelenmesi gereken bir şiirdir. Yunus Emre bu şiirinde bir ‘Dervişler Ece’sinden söz eder ve ona ‘Yol’un ne buyurduğunu sorar. Sonraki dizede ise, “Virgil suale cevap tutalım, olsun sevab/Şu’le kime gösterir, aşk evinin bacası” dedikten sonra sorduğu soruya bir dizi cevap verir. Şöyle der: “Evvel kapı şeriat, emri neyi bildirir/Yuya günahlarını, her bir Kur’an hecesi”, devamla “İkincisi tarikat, kulluğa bel bağlaya/Yolu doğru varanı, yargılaya hocası”, “Üçüncüsü marifet, can gönül gözün açar/Bak mani sarayına Ar’şa değin yücesi”, “Dördüncüsü hakikat, ere eksik bakmaya/Bayram ola gündüzü, Kadir ola gecesi” şeklinde sürdürür.8 Yunus Emre bu şiirinde Hacı Bektaş Veli’nin Makalat adlı eserinde anlatılan dört kapı kırk makam fikrini tüm çıplaklığıyla ve şiir diliyle anlatmıştır. Yunus Emre’nin bu şiirinde bahsettiği ‘Dervişler Ece’si sıradan bir kişi olamaz, “Ece”9 ulu, bilgili manasına gelmektedir. Şiir bir bütün olarak değerlendirildiğinde ve özellikle Hacı Bektaş Veli’nin dört kapı kırk makam fikrinin işlenmesi kuşkusuz bu şiirdeki ‘Dervişler Ece’sinin Hacı Bektaş Veli’den başkası olmadığı açıklıkla teslim edilmelidir. Kaldı ki şiirin sonunda “O erene açılır vilayet derecesi” dizesi velayet makamının O erene açıldığını söylemektedir. Yunus Emre’nin yaşadığı ve geçmişinde bıraktığı çağda Hz. Ali’den/Şahı Merdan Ali’den sonra velayet makamı sahibi olarak görülen Hacı Bektaş Veli’den başka ikinci bir şahsiyet yoktur.
Hacı Bektaş Veli’nin sağlığında müritlerinin/bağlılarının ona ismiyle hitap etmediğine ilişkin güzel bir örnekte Abdal Musa ait şiirlerdir. Abdal Musa, Hacı Bektaş Veli’nin Hakk’a yürümesi sonrasında Kadıncık Ana’dan yolun erkânını öğrendikten sonra ve Kadıncık Ana sonrası Hacı Bektaş Veli postuna oturan kişidir. Keza Abdal Musa’nın Antalya Elmalı’da kurduğu dergâh Alevi/Bektaşi geleneğindeki en önemli dört dergâhtan biridir. Abdal Musa ile ilgili elimizde iki kaynak bulunmaktadır. Birincisi Abdal Musa Velayetnamesi‘dir. İkincisi ise Abdal Musa tarafından yazıldığı kabul edilen Nasihatname isimli eserdir.10
Abdal Musa Velayetnamesi’nde ; “Yedi deniz bizim keşkülümüzde/Hâcem umman ise biz de göldeniz”11 dizelerindeki “Hâcem” Hacı Bektaş Veli’den başkası değildir.
Hacı Bektaş Veli halifesi olan Said Emre, Hacı Bektaş Veli ile aynı dönemde yaşamıştır. Bir şiirinde “Eksiklüven Hak bilür ışkun bana güç kılur/Hünkâr Said’e tımar tup beni benden aldı” demektedir. Sait Emre Hacı Bektaş Veli’yi “Hünkâr” olarak dile getirmektedir. Keza bir başka şiirinde “Erenün yüzi sulu hikmeti arşdan ulu/Kim dadarısa balı Hünkâr inayetidür” diyerek “Hünkâr” ismini kullanmaya devam etmiştir.12
Hacı Bektaş Veli’nin kaleme aldığı kabul edilen eserler; Makâlât, Fevâid, Fatiha Tefsiri, Şerh-i Besmele ve Şathiye olmak üzere beş tanedir.13 Hacı Bektaş Veli’nin dünya görüşü, inanç sistemi günümüze kadar yaşayan ve diriliğini hala koruyan akılcı yaklaşımlarını bu eserlerini okuyarak anlamak mümkündür.
1Abdulbaki Gölpınarlı, Yunus Emre Divan ve Risaletü’n-Nushiyye, Der Yayınları 2003, s. XIII.
2Abdulbaki Gölpınarlı, Yunus Emre Divan ve Risaletü’n-Nushiyye, s. 47-48. Uzun Firdevsi tarafından hicri 886 yılıyla 907 yıl arasında (1481-1501) toplanmış halk rivayetlerinden meydana gelen Vilayet-name’yi (Manakıb-ı Hacı Bektaş-ı Veli). s.VII. Ahmet Yaşar Ocak, Babailer İsyanı, Dergah Yayınları 3. Baskı 2000, s. 18 Uzun Firdevsi (Hızır b. İlyas) Vilayetname (Menakıb-ı Hacı Bektaş-ı Veli) Adı geçen zatın Vilayetname’nin yazarı olup olmadığı bazı araştırıcılar tarafından vaktiyle münakaşa edilmiş, bir kısmı yazarın o olduğuna kanaat getirmiştir, ki şahsi düşüncemiz de böyledir. Şuara tezkireleri, Vilayetname’nin yazıldığı dönem olan XV. Yüzyılın ikinci yarısında Uzun Firdevsi’nin yaşadığını ve tarihle meşgul olduğunu bildirmektedirler.
3Haşim Şahin, Dervişler, Fakihler, Gaziler, YKY 1. Baskı Mart 2020, s. 80-81.
4Bugünkü İsmi: İlyas Köyü’dür.
5Abdulbaki Gölpınarlı, Yunus Emre Divan ve Risaletü’n-Nushiyye.
6Elvan Çelebi, a.g.e. s. 268-270, adlı eserinde Şeyh Edebalı ile Hacı Bektaş Veli’yi Baba İlyas’ın halifesi ve müridi olarak göstermektedir. Zeyni, Terceme-i Menakıb-ı Seyyid Ebu’l-Vefa adlı eserinin girişinde Şeyh Edebalı’nın Tacü’l-Arifin Seyyid Ebu’l-Vefa’nın müritlerinden olduğunu ifade eder. Katip Çelebi, Süllemü’l-Vüsül’de Şeyh Edebalı’nın Ebü’l-Vefa Bağdadi tarikatına mensup olduğunu belirtir. Eflaki, a.g.e. s. 320, Bu kaynaklardan açıkça görüleceği üzere Şey Edebalı ile Hacı Bektaş Veli, Baba İlyas vesilesiyle Vefaiyye tarikatına mensup şahsiyetlerdir.
7Meşayih: Şeyler, Abdulbaki Gölpınarlı, Yunus Emre Divan ve Risaletü’n-Nushiyye, s. 266.
8Abdulbaki Gölpınarlı, Yunus Emre Divan ve Risaletü’n-Nushiyye, s. 153.
9Ece: Reis, bir taifenin ulusu, Abdulbaki Gölpınarlı, Yunus Emre Divan ve Risaletü’n-Nushiyye, s. 253. Ece: Oğuz dilince evliya demek olduğu açıklanıyor. Ulu, reis, kral, server anlamlarını veren “İce, ece” olduğu muhakkatır. Abdülbaki Gölpınarlı, Vilayet-Name Manakıb-ı Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli, s. 142.
10Haşim Şahin, a.g.e. s. 106-111.
11Prof. Dr. Abdurrahman Güzel, a.g.e. s. 152.
12Abdülbaki Gölpınarlı, Vilayet-Name Manakıb-ı Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli, s. 122.
13Mürsel Öztürk, Hacı Bektaş-ı Veli, Belleten, L/196-198 (1987)
Kemal Derin kimdir:
1971 yılında Elazığ’da doğdu.
Adana 5 Ocak Ortaokulunda okudu.Adana İsmet İnönü Endüstri Meslek Lisesinde okudu.1993 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi.1996 yılından bu yana Adana Barosuna kayıtlı serbest Avukatlık yaptı.
Yaptığı Çalışmalar
1993-1994 yılları arasında Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Adana Şubesi Yönetim Kurulu Üyeliği görevini yürüttü.
1998-2000 yılları arasında Çağdaş Hukukçular Derneği Adana Şubesi Yönetim Kurulu Üyeliği ve Şube Sekreteri olarak görev yaptı.
2000-2002 yılları arasında Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Merkez Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı.
2006-2008 yılları arasında Adana Barosu Avrupa Birliği Komisyonu üyesi olarak görev yaptı.
2008-2010 yılları arasında Alevi Bektaşi Federasyonu Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı.
Avrupa Birliği ve Azınlıklar ile ilgili çalışmalar yaptı. Fransa’da alan çalışması yürüttü. Çeşitli dergilere makaleler yazdı.
2012 yılında “Aşkın Hünkârı Hacı Bektaş Veli/Şahdiz”, 2014 yılında “Börklüce Mustafa” romanları yayınlandı. “Okunacak en büyük kitap insandır” felsefesinden hareketle yazın çalışmasını sürdürmektedir.
1998 yılında Sema hanımla evlendi, Elif Roza isminde bir kız babasıdır. Kürtçe ve orta derece İngilizce bilmektedir
Abdal Musa’nın da dediği gibi hacem Umman, biz deryadeniz… Ve söylemlerinize eklediğiniz Yunusun dizeleri, ben gelmedim dava için, benim işim sevgi için söylemlerine ılık ılık okudum çalışmanızı… Yunusla Bektaşın yolları kesişmese bile, gönüllerinin kesiştiğini, aynı mevsimi kuşanıp aynı göğün altında aynı destanı haykırdıklarınınsessizce, anlamamak mümkün değil makalenizde… Çok derin ve çok yönlü inceleyip oluşturmuşsunuz mektubunuzu… Okuyup saklıyoruz bilgi dağarcığımızda… Sözünüze yüreğinize sağlık
Kutluyorum kaleminize sağlık