KARACOĞLANIN FELSEFESİ — ESEMESİ
İbrahim Çenet
Karacoğlanın felsefesi – esemesi ( arb. Mantık ) adlı bu ciltte, onun felsefi yanını işleyeceğiz. Nedeni bizce Karacoğlan çok önemli bir bilge , felsefe insanıdır.
İlk bakışta o sadece aşktan doğadan söz eden bir aşık gibi de gözükse , aslında Karacoğlan önemli bir ozan olduğunun yanında bir felsefi bilge insandır.
Karacoğlanın bir çok sözünü çerçeveleyip evlerimizin çalışma odalarımızın en görünen yerlerine asmak gerekmektedir bizce :
“ Aşk ataşın değirmende öğüttüm Eledim kalburdan elekten çektim. “
İlk önce biraz Felsefeden söz edelim :
Düşünbilim veya felsefe, sözcük kökeni olarak Yunanca seviyorum, peşinden koşuyorum, arıyorum anlamına gelen “phileo” ve bilgi, bilgelik anlamına gelen “sophia” sözcükleri, Philosophia=bilgelik arayışı, bilgiyi sevmek, araştırmak ve peşinde koşmak anlamlarına gelmektedir. “filozof” da bilgeliğe ulaşmaya çalışan kişidir. Buna göre, felsefe Yunanlar için, ‘bilgelik sevgisi’ ya da ‘hikmet arayışı’ anlamına gelmiştir. Başlangıçtaki bu özgün anlama göre, her türden bilimsel araştırmacıya filozof adı verilmiştir.
Felsefe; varlık, bilgi, gerçek, adalet, güzellik, doğruluk, akıl ve dil gibi konularla genel ve temel sorunlarla ilgili yapılan çalışmalardır. Felsefe düşünce bilimi olarak da bilinir.
Filozoflar genellikle varoluş veya varlık, ahlak veya iyilik, bilgi, gerçek ve güzellik konularıyla ilgilenmişlerdir.
Bu temalar tamda Karacoğlanla ilgili olgulardır. Felsefe, işin özüne inmek, irdelemek, konulara çok yönlü bakmak , adeta kılı kırk yarmak demektir. Bu anlayışta tam Karacoğlana ilişkin durumdur.
Estetik, dini irdelemek de felsefenin konularındandır; bunlarda Karacoğlanın alanıdır.
Dil, dilin sırrına varmak , adeta dile dans ettirmek diyebileceğimiz durum felsefenin önemli bir ögesidir, Karacoğlanda Türkçeyi en yüksek seviyede konuşan yazan, bir dil uzmanıdır. Karacoğlan doğu felsefesinin ve özellikle bilgeliğinin inceliğine ve ayrıntısına varmış bir düşün insanıdır.
Karacoğlanın anatomisi başlığında ki konulardan bir kısmı onun filozofluğuyla da ilgilidir. O konulara bu ciltte girmeyeceğiz, belki yeri geldiğinde değinip geçeceğiz.
İlk önce Karacoğlanın tipik felsefe anlayışına canlı örneklerle girip sonrada onun eseme ( mantık ) anlayışı, diyalektik anlayışı, ve özellikle Karacoğlanın teoloji ( tanrı bilim ) anlayışı üzerinde duracağız.
A — KARACOĞLANIN FELSEFESİ
- “ Karacoğlan der ki ; Gönlüm avuttum
Şimdi güzel sözlerini unuttum
Aşk ataşın değirmende öğüttüm
Eledim kalburdan elekten çektim.”
Burada sanatın yanında güçlü bir felsefi anlatım var: Karacoğlan sadece bir sevgi insanı olmaktan öte arı bir sevgi taşır ve bunu çok kısa bir söylemle anlatır.
Karacoğlan aşkın ataşını değirmende öğütmüş, onu hazmedilecek duruma getirmiş, onuda kalburda elemiş yani kabasını almış, bununla da yetinmemiş, ince elekten çekmiş ve daha da özünü almış, yani aşkın özünü almış.
Bu kısacık anlatımda ki unsurları sayalım:
1 – İnsan (Karacoğlan )
2 – İnsanın özü duyguları
3 – Duygunun aşka dönüşmesi
4 – Aşkın ataşı
5 – Aşk ataşının değirmende öğütülüp uygun hale getirilmesi
6 – Bunun geniş gözenekli elek ( Kalbur) dan geçirilmesi
7 – Onuda ince elekten çekmek
8 – Geriye kalan saf aşkı artık kullanmak
9 – (Kime ) sevgiliye ( dilbere )
Bu durumu daha kısa söyleyelim:
İnsan + öz-duygu + aşk + aşk ataşı + aşkı öğütmek + kalburdan çekmek + elekten çekmek + saf, arı aşkı almak + güzele-dilbere sunmak.
Bu büyük bir anlatımdır. Felsefede soyutlamanın soyutlaması diye bir durum vardır. Bir başka deyimle “Kılı kırk yarma”. Burada ki söylem gibi Karacoğlanın anlatımı tam bir kılı kırk yarmadır. Tam bir felsefedir.
2 —“Bir civan götürdü beni bahçeye
Gördüm o bahçenin yolları sarhoş”
“Yağmurlar yağarda rüzgarlar eser
Eğilmiş selvinin dalları sarhoş.”
“Bir yavru götürdü beni bahçeye.”
“Bir güzel götürdü beni bahçeye.”
Bir güzel, yavru, civan bir diğerini beğeniyor; o da diğerini beğeniyor, bahçeye gidiyorlar. Bu iki insanın mutluluğundan doğa, bahçe, bahçenin yolları da hoş oluyor.
Öyle ya biz doğanın üzerinde onun bir ürünü olarak yaşıyorsak, bizi var eden doğanın bizim mutluluğumuzdan hoş olması gerek. Hangi canlı, hayvan, insan yavrusunun hoş olmasından hoş olmaz ki .
İnsan … insan / İnsan…doğa ( bahçe, bahçenin yolu ) Ya da insan – doğa – insan üçgeni. Gerçekliğin tam bir soyutlaması.
3 —”Sabah namazında Belen ardından,
Saydım, altı güzel indi pınara.”
”Üçü orta boylu, gayetle güzel,
Üçü uzun boylu, gözlerin süzer.”
”Karac’oğlan yine coştu, bulandı,
İnip aşkın deryasını dolandı.
Güzel gitti diye pınar ağladı,
Acıdı yüreğim, yandı pınara.”
Güzeller pınara gelmiş, pınar mutlu. Güzeller ne yapar pınarda; su içer, el yüz yıkar, mendilini yıkar, çamdan bardağını doldurur. Bu durumdan pınar mutlu. Ve güzeller gitti diye pınar ağlıyor. Bu duruma Karacoğlanın yüreği acışıyor, yanıyor.
Güzel: İnsan / Pınar: doğa / Karacoğlan : İnsan
Burada da Karacoğlan güçlü soyutlama yapıyor. İnsan – doğa – insan arasında ki ilişkiyi anlatıyor. Ayrıca Karacoğlan doğayı aynen insanmış gibi ya da doğa insan ilişkisini tam bir zorunluluk daha doğrusu bir doğallık içinde ele alıyor. Bu sanatsal anlatımıda aşan bilgece bir anlatımdır.
Harika bir yazı. Abi kalemine sağlık
harika bir tespit ve güzel bir anlatım olmuş