Yazarlar-Konular

NAR’IN SOFRALARIMIZA UZANAN YOLCULUĞU

Gülden Mahmut

Narın anavatanı Ön Asya’dır, İran’dır, Çin’dir, Hindistan’dır. Kiminde bir İsfahan şahının sofrasından kaçıp gelmiş bir dilber, zifiri bir gece yarısı Şehriyarla Şehrazatın koynunda kutsanıp bereketlenmiş, kiminde bedevilerin ehramına gizlenmiş, feracesinde develerle aylarca sürecek bir çöl yolculuğuna eşlik etmiş, bol rakkasiyeli, bol suskun, yıldızların gökte ışıl ışıl parladığı Sahra’yı Tahran’ı çölleri aştığı, vadiler dağlar dolandığı, Horasan’dan soylu bir selam çakarak Anadolu’ya ulaşmış büyülü bir Önasya masalı… Oryantalist bir dokunuş…Nar …

İpek yolunda bir yudum suyun adı olmuş bazen; bazen Baharat yolunda Hindu bir Budist’in bolluk ve bereket tanrıçası. Çekik gözlülerin toprağında yoğrulmuş, Nirvena’ya ulaşmış sihirli tanelerinde, renginde, lezzetinde…. Taaaa asırlar boyu sofralarımıza uzanan uzun bir tılsımın adı olmuş. Nar …

Binlerce yıldan beri birçok kültürde, bolluk ve bereketin sembolü olmuş.

Antioksidan ve doğurganlığı arttırma gibi özellikleri olduğundan mıdır bilinmez, bir çok bilimsel araştırmaya da konu olmuş… Kutsanmış, kutsanmış her inançta bir önemli ayet olmuş. Böylelikle de antik dönemden günümüze binlerce yıl sürecek bir destanın adı olmuş…Nar …

Taaa MÖ 3500 yıllardan beri sürüp gelen bir masalda Şehrezat’ın Şehriyar’ı sevdaya boğduğu bir gecenin sabahı, Binbir gece masallarından süzülerek, gelmiş gitmiş Toroslar dan aşağı, bugün benim yüz bin yıl sürecek türküm olmuş.

Çocukluğumuzdan, kitap sayfalarına uzayan, çarşıdan aldım bir tane, eve geldim bin tane, bilmeceleriyle analitik düşünmeyi bize ilk keşfettiren öğretmenimiz olmuş, nar.

Hasta yatağımda çaldı telefonum usuldan. Usuldan dokundu parmaklarım tuşlara… Karaağa Teniste, Torosların bayır köylerinden geliyordu bu kez hikaye… Nar ekşisi ederiz a Güldenim gel get… Hastaydım ya hani, ateşim bir 38, bir 39 ileri geri… Sözcükler büyülemişti beni. Narın Tahran Hindistan, Çin seddinden çoğala çoğala gelen sesi, bizim topraklarımızda sarıp sarmalanmış, Tenisteli, Karaağalı bir yol türküsü, hasta yatağımda gönlümde başlamış…

Yaklaşık M.Ö.3500 yıllarından itibaren yetiştirildiği özellikle İran ve Kuzey Hindistan’da, Himalayalar’a özgü bir bitki olarak çoğalan, bana göre önce kısırın özü nar, bütün Akdeniz’i boydan boya yaran yoksul gemilerle dolanır, yorgun gemilerle limanlara varan bir sofra çoğalır…

İtalya ,Yunanistan ve diğer Balkan topraklarında da yetişir, kiminde sofralara sos, kiminde meyve, kiminde kadınları güzelleştirir.

Doğu Akdeniz, Mezopotamya, İran, Urartu ve Ege kültürlerinde doğum, ölüm, hayat, bereket ve bolluğun simgesidir; kiminde de Toros dağlarından ağır aksak kamyonlarla Anamur pazarına oradan sofralarımıza gelir. .

Fenike’de yerel ismi “rimmon”dur. Sümerler’de “nu-úr-ma” , Akkadlar’da “nurmû” ya da “lurmû”, Aram dilinde “rimmônā”, Ugarit’te “Irmn[m]” olarak geçer.

Karaağa Teniste ise bu işe çok güler…

Mısır’da, Yeni Krallık zamanından sonra, çok sayıda aşk şiirinin konusu olmuş; gündelik hayatta meyve olarak yenmesinin dışında, meyve suyu ve meyve şarabı yapılarak başımızı döndürmüş.

Antik Mısır’da ölüler, ikinci yaşamın umuduyla, narla birlikte gömülmüşlerdir. Hatshepsut’un mezarında (M.Ö.1470) çok sayıda nar bulunmuştur.

On dokuz kadar adak narı, Amenhotep II’nin mezarında (M.Ö. 1450-1415) ele geçmiştir.

Tutankhamon’un mezarında ele geçen, gümüş nar biçimli kap, Mısır’da gümüşün nadir kullanılması nedeniyle ilginç bir örnektir

. Ben de en çok Nar çiçeği renginde dikilen çiçekli basma entarilerle anılmak isterdim… Mısırlı bir kraliçe olsam mutlaka bu elbiseyle gömülmeyi vasiyet ederdim.

Antik çağlarda özellikle mezar odalarının duvarlarını bezeyen resimlerde nar ile ilgili çok sayıda betimleme dikkat çeker.

Önemli bir sembol haline gelen nar, çok sayıda süs eşyası ve mücevhere ilham kaynağı olmuştur.

Ebers Papirüsü’nde (M.Ö. 1551-1550), içinde nar olan reçeteler bulunmuştur.

Antik çağlarda gerdanları süsleyen motiflerle nar örnekleri görülür. O zaman saraylarda yaşayan bir prenses olasım gelir. Narla süslenmiş bir gerdanlığı takasım gelir.

Anadolu’nun en eski kültürlerinde Yeni Hitit tanrıları kadınlığın ve güzelliğin sembolü olarak genellikle ellerinde ayna tutmuşlardır. Diğer tanrıların da ellerinde nar görülebilmektedir.

Türkiye’de, M.Ö.14.yüzyıla tarihlenen Uluburun Batığı’nın kargosunda çok sayıda nar bulunmuş olması, Akdeniz’de o zamanlarda ticaretinin yapıldığını göstermesi açısından önemlidir.

Kimbilir içimizden birinin atası dedesiydi belki de kürekleri çeken…

“Kan”ı simegeleyen narın Titanlar tarafından yaralanan Dionysos’un kanından filizlendiği söylenceler arasındadır.

Bu yönüyle “savaş kanı”nı simgelemektedir. Fakat esas anlamı kadınların aybaşı, doğum ve lohusalığı ile ilgilidir. Her üç durumda da ilaç olarak kullanılmıştır.

Kore (kız)/Demeter’in elindeki nar (bazen haşhaş) açıkça bir doğurganlık simgesidir.

“Berlin Koresi” olarak anılan, M.Ö. 590-570’e tarihlerine ait heykel, sol elinde nar tutar.

Antik dönemin ünlü yazarlarından Herodotos, 7. Kitap, 41 no.’lu kısımda Greko-Pers Savaşları sırasında Pers askerlerinin, uçlarında gümüş ve altın nar olan mızraklar taşıdıklarından söz eder.

Antik dünyada, gündelik hayatta çok önem verilen bir bitki olduğu görülen nar, aynı zamanda çeşitli eserlere ilham kaynağı olmuştur. Nar biçiminde yapılan metalden, pişmiş toprak ve fildişinden kapların, dini törenlerde, evlerde ve gömülerde kullanıldığı dikkat çeker.

M.Ö. 900-700 tarihlerinden Yunanistan’da bir kutsal alana adak olarak bırakılmış, pişmiş toprak nar örnekleri.

İtalya’da Lucania Bölgesi’nde mezar odalarının duvarlarında içinde nar betimlemeleri olan resimler bulunmuştur.

Roma İmparatorluğunda duvar resimleri ve mozaiklerde sıklıkla kullanılmıştır. Kimbilir onu da belki bizim gardaşlardan biri yapmıştır. Hadi bakalım gizlemeyin söyleyin, söyleyin de o gizli hünerli elleri gösterin.

Kutsal kitapların tümünde sözü geçen nar, sanat eserlerinde yaygın şekilde kullanılmış, bolluğun bereketin ve doğurganlığın sembolü olarak halk inançlarımıza da kazınmış. Bugün Karaağalı Ümmü gadın, çocukluğumuzda bize dökmeden yersek cennete gideceğimizi söylerlerdi der…

Benim çocukluğumda da nar taneleri, Peygamberimizin dişleriydi, bir tanesinin ziyan olması ayıp ve günah ve cehennemlik bir hareketti…Ben hep ayıp olan kısmına takıldım… Bin emekle soframıza gelen nara ve bir taneden bin tane olan bu binbir gece masalına hep hayranlıkla baktım… Şehriyarı bıraktım da Teniste Karaağa Toros koyaklarında biten bir nar ağacına sevdalandım.

Bugün nar uzun bir yolculuğa daha çıktı benimle… Önce sifteyip ayaklarımızla ezdiğimiz narı, koyuverdik kaynayan ocakta kalaylanmış bakır kazanlara… Altına meşe odunları döşedik, akşama kadar ağır ağır yanan bir ateşin başında, öykü olduk sofraya geldik…

Şimdi söyler türküsünü dağlar taşlar, Memduha gadına göre, bu destan onların köyü teniste karaağada başlar…

Nar İsfehan saraylarından Şehriyarı baştan çıkarıp kaçıp; uzun çöl yolculuklarında bize yar olsa da, binbir edalı raksın bağrında çoğalsa da, anavatanı Önasya olan atalarının hikayesi, artık Toroslar da ve oradan uzaya uzaya gelir türküsü Taaaa Karaağa Teniste yollarından Anamurlu Sofralarımıza.

Ve ben;

iki Nar ağacı dikerim, yoksulluğumuza.

İki nar ağacı

insanlığımıza…

Gülden 22 Kasım 2020

Nar ağaçları

Nar meyvesi taneleri

Antik çağlarda özenle yapılmış ve kutsallık katılmış nar figürü.

Gülden Mahmud kimdir : 1977 Yılında Anamur ´da doğdu. İlk ve Ortaöğrenimini Anamur’da tamamladı. Atatürk Üniversitesi Kazımkarabekir Eğitim Fakültesi Edebiyat Bölünden 2000 yılında mezun oldu .İlk olarak Anamur Güngören İlköğretim okulun da göreve başladı. Daha sonra Gaziantep, Edirne ve İstanbul’da farklı okullarda Edebiyat öğretmenliği yaptı. Bekar ve 1 çocuk annesi olan Gülden Mahmud 2017 Eylül ayından itibaren Valide Sultan Mesleki Teknik Anadolu Lisesi’nde müdür yardımcısı olarak görevine devam etmektedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir