ŞEKERLİK SOKAK
Gülden Mahmut
Hayata dair her şeyin yaşandığı yerlerden biridir sokaklar. Yıllarca evlere sığmayan hayat Şekerlik Sokak’ta devam eder. Ziraat Bankasından biraz inince aşağı doğru, başlar onun da hikayesi.
Nalbantların Remzi Dayının evi, Arap Bilginler, Doktor Hayreddin Beyler Konağı, Reşat Coşkunlar, Örgücü Hayriye Teyzegil karşılar sizi. ‘’Buyur bir çay iç. Nere giden, nerden gelin, anan nahıl oldu, ikindiyi kılıvereceğidim, az gel, otur, sonra gidersin ‘’çağrılarıdır aslında sizi can evine konuk eden. Göç almış bir ülkenin, göç uğurlamış bir ülkeye dönüştüğü tarihlerin izini sürersiniz Şekerlik Sokakta. Köşe başındaki eski bir Rum evinde artık Kıbrıs’tan göç edip gelmiş bir ailenin hikayesi devam ediyordur şimdi. Yanıbaşında Selanik muhacirlerinden Sabriye Teyzeler, Arap Perihanlarla can kardeş olmuşlardır. Onların çocuklarının sesleri dolduruyordur avluyu… Terzi Buran Ağa’nın çocuklarının sesleridir sokağın sonlarına doğru akıp giden….’’Emine aba huuuu!…’’ daki sesleniş tüm evlerin duvarlarına çarpar gelir de tüm dost sohbetleri, kırılgan bir ikindi vakti bir başka evin avlusunda toplar ikindi üzerleri…
Evlere sığmayan hayatlar, Şekerlik Sokağa taşar durur… Hayat kiminde neşeli, kiminde buruk uzun bir yolculuktur dünden bugüne; bugünden yarına Şekerlik Sokakta. Bazen gözlerimizi kapar geçmişimizi hatırlarız. Çocukluğumuz, ilk gençliğimiz, kalbimizi kanatlandıran anların yaşandığı anlarımız, hatıralarımız gelir aklımıza. Nerde o eski günler der, nerde o eski sokaklarımız deriz. Şekerlik Sokağı sakinlerinde canlanır hayatımız. İlk onların yüreğinde mayalanır yaşam, onların ocağında tüter sıcacık, ak bir somun ekmek gibi.
’’ Müsaitseniz annemler size gelecek’’ seslerinin yankısıdır Şekerlik Sokağın adı. Yaşanan koskoca bir ömre ortak olur konukseverlikleri. Karanların evinin bahçesindeki ahşap taş evden, köşenin başındaki Kalaycı Hikmet Ağaların evine tertemiz beyaz sabun kokusunda dostluklar muhabbetler yayılır. Bütün gelinlik kızların çeyizleri Şekerlik Sokaktaki Naile Teyzenin elinden çıkar. Naftalin kokulu sandıklara doldurulur, göznuru bembeyaz patiskalar, kaneviçe dantel örmelerin nakışlanmış uçları. Bütün kıyafetler Şenay ablanın elinden süslemiştir genç kızları kadınları. Bütün düğünlerin cenazelerin yemekleri Aşçı Arap Perihan Abanın elinden lezzetlenmiştir. Göğe doğru döşlerine vura vura yakılan ağıtlar Emine abadan çıkmıştır ki; ovaya yayılmıştır kaybedilenin son türküsü. Şaman kültürünün izlerini taşır son yolculuğun hüznü. Havuş Abanın cenazesinde Emineaba’nın yaktığı ağıt, hala bugün Şekerlik Sokağın evlerinde duvarlarında, yankılanır. Fenerci Havvaabanın oğlu Halil Ağa için yapılan düğün, bugün hala konuşulur Şekerlik Sokağın avlularında. O küçücük fakir evde yapılan düğün; bir zengin düğünden çok daha coşkulu ve kalabalık olmuştur. Ev halkının gönül zenginliği başkonuk olmuştur cümbüşe halaya. Kadınlar erkekler sabahlara kadar Halil ağanın düğününde hoplarlar, zıplarlar; yerler içerler de dambaşlarından, pencere kenarlarından da izler tüm konu komşu coşkuyu. Sanki o küçücük fakir evin değil de zengin birinin düğünüdür . Bugün bile yankılanır sabahlara kadar dövülen davulun, öttürülen zurnanın sesi sokakta Halil Ağa göçüp gitmiş bile olsa. Az dur, dinle o sesleri duyarsınız hala kulaklarınızda. Yankılanan unutulmayan ise; dostluklardır aslında.
Şekerlik Sokağında yaşayan evlerin yüreklerinin zenginliği, dostluğu kardeşliğidir aslında bugünlere taşıp gelen. Tombul Havvaaba da sağar ineklerini, semiz inek süt verdikçe bereketlenir ocakları, her biri okur gider evlatlarının daha o yıllarada. Hepsi yüksek tahsilleriyle geleceği aydınlatırlar yurdun dört bir köşesinde bugün. O sıkıntı yokluğun içinde, bileğinin yüreğinin düşlerinin gücüdür esas, Tombul Havvaabanın sağdığı , ineklerinden oluk oluk bembeyaz. Baysalların Hatem aba da bahçenin içinden çıkmaz hiçbir zaman, bütün her şeyi eker üretir kaynanasına kayınbabasına saygılı, evdeki madur görümcesine kadar bakar; evletlarını da okutur armağan eder yurdun dört bir köşesine öğretmen hakim, başarılı aydınlık birer insan olsunlar diye.
Köşedeki Hayriye Hanım teyzelerin evinin küçük kulübesidir sokağın bakkalı ve tüm evlerin tel dolaplarına bu küçücük mahalle bakkalından yayılır ekmekler. Terzi Buranlar ve Süleyman Dedenin evinde Kurtuluş Harbinin hikayeleri anlatılır konu komşuya. Düşmanla çatışırken; bir dere suyunda yediği kurşunun dikiş izlerini gösterir istiklal madalyası gibi konu komşuya büyük bir gururla.
Şekerlik sokağın çocukları ilk Tarih dersini Kurtuluş Harbinin nasıl kazanıldığını, ne zorluklarla bu ülkenin yoktan yaratıldığnı, Atatürk olmasaydı, bugün yaşayamayacaklarını Süleyman Dedelerinden dinleyeceklerdir ilkin .
Bugün o çocuklar büyümüş, kendi torunlarına anlatmaktadırlar Yeni Türkiyenin ilk mimarlarını. Ve bundandır belki de her evin, yer ocağının üzerinde ya da duvarında Atatürk resmi asılı oluşu Şekerlik Sokakta.
Mahalleden bir yabancı erkek iki kez geçti mi, Burhan Ağanın sorgusuna maruz kalır,’’ Dur bakayım len burda, niye hemen sokağımızdan geçersin, bir gıza, bir gadına mı dönersin?’’ der hesap sorar korkutur kaçırırıdı, Burhan ağa yaban bakışları… Bir daha da geçebilene aşk olsun.!…
Reşat Çoşkunların evinin altındaki Niyazi amcanın marangoz dükkanından ahşapların kokusu taşar Şekerlik Sokağa ve, çocukların elinde anıya dönüşürdü elinin hüneriyle yapılan oyuncak araba. O yıllarda ilkokula başlayan çocukların ilk okul çantası Niyazi Amcanın Şekerlik Sokaktaki marangoz dükkanında yapılır, Matematiği ,Türkçeyi , Hayat bilgisini taşırlardı dünden bugüne tahtadan çakılan çantalarda.
Üzerinden yıllar geçse de; Niyazi Amcanın ölümü yarım asrı devirse de; hala her evde yapmış olduğu bir dolapta, bir pencere pervazında, kapı kirişinde, tel dolabında yüklüğünde, taburesi, sehpası, ahşap masanın üzerinde izi vardır Niyazi amcanın hünerli ellerinin izi. Evet evet bugün bile hala…. Şekerllik Sokak hala Niyazi amcanın marangoz dükkanından sokağa taşan, çam, ardıç, ağaç kokusuyla tüter durur geçmişten bugüne. Yaptığı mobilyalar bugün daha hala Anamur’da bir evin köşesini süsler durur belki de.
Doktor Hayrettinler; Şekerlik Sokağın en zenginleridir ve her fıstık, darı, susam hasat döneminde develerle yığılır evlerinin önüne ürünler. Mahallenin kadınları da yövmiyeci giderler ve zenginlik Doktor Hayrettin Beylerin Konağından taşar Şekerlik Sokağın yoksul ocaklarına aş olurdu .
Yaz geldiğinde Şekerlik Sokağın sakinleri Gülnara yaylaya gider, bütün mahallenin anahtarı Şekerlik Sokakta iki üç kişinin evinde kalırdı. Kıbrıslı Emin Ağagil, Tombul Havvabagil, Arap Perihan aba sahip çıkardı gidenlerin anahtarına, ve sularlardı göçen komşularının bahçelerini yaz boyunca, emanete hıyanet etmeden asla.
Balıkçı Halilgil, balığa çıkar, doyan sadece mahalleli değil, sokağın kedicikleri de alırdı nasibini bereketli ağlardan. O küçücük yoksul evlerinde zengin, çok zengin bir hayatı bölüştüler komşularıyla.
Sokaklar da yaşar insanlar gibi. Doğar, büyür ve gelişirler. Sevinirler heyecanlanırlar acı çeker aşık olur hüzünlenirler. Tozlu topraklı çamurlu yollara yağan gözyaşları olur belki. Ayaz gecelerde dambaşlarında çatılarda uğuldayan rüzgar ; korkularımız olur. Bağrında oyun oynayan çocukların çığlık çığlığa sevinçleri çarpar pencere pervazlarına . Tavukların kovalandığı, Pazar alışverişlerinden dönüldüğü, yorgunlukların, pişmanlıkların, sevdaların, sevenin sevmeyenin, düşlerin, hayallerin umutların yeşerdiği yürekleri bir sokaklar bilir.
Şekerlik sokak tüm duyguların ilk dile döküldüğü, adımların çoğaldıkça, düşlere yaklaşıldığı yer olur. Çalışanı çalışmayanı, paralıyı, cebi beş kuruşsuz eve dönen babayı, kafası dumanlı, ya da yüreği sevdalıyı bilir Şekerlik Sokak. Taş olur susar, duvar olur yutar her şeyi. Taşır onca yükü yarayı.
Her sokağın bir adı vardır, ya Şekerlik Sokak da başında bulunan şekerlik çeşmesinden alır adını. Çeşme şeker gibi tatlı suyunu dağıtır, yıllardır mahalle halkının helkelerine testilerine, yüreklerine. Ağustosun sıcağında pişmiş, dili damağı kurumuş, susuzluktan çatlamış insana kana kana yudumlandıkça can olmuştur öteden beri. İçtikçe doyulamayan, yudumlandıkça çoğalan su, paylaşıldıkça coşmuş, coştukça çoğalmış ve tüm vicdanları sevgiyle, şefkatle yıkamış bu sokağa ad olmuştur besbelli. Bu yüzdendir belki Şekerlik Sokaktaki sakinlerin de saf, iyi kalpli, gönlü geniş misafirperver ve candan dost oluşları.
Sır vermez Şekerlik Sokağın evleri. Hangi evin bir derdi var, hangisi geçim sıkıntısı çeker, hangisi bir zor çıkmazın içindedir bilir mahalle sakinleri, bilir ve sır gibi saklar içinde, el altından da sağdan soldan toplanan gizlice yardımlarla son verilir yokluğa, yoksulluğa.
Bebeler ilkin Emine Goruk’’nin ellerinde açarlar dünyaya gözlerini…Bütün mahallenin ebesidir o. Yağmurlu bir kış akşamında , bazen bir güz ikindisinde, yahut nevruza gebe ilkbaharın başlangıcında; yahut da sıcak çokkk sıcak bir yaz gecesinde , yaz ikindisinde Emine Ebelerinin ilkin avuçlarında gülümserler yaşama…Tarih saat nedir bilinmez buralarda….kiminde bir fıstık zamanı, kiminde bir buğdaylar biçilirken, kiminde yayalaya göçüldüğündedir burada doğum tarihlerinin adı…Aslolan yaşamaktır ya hani…işte o vakit Karanfil Amcanın toprak damlı evinden bir karanfil kokusu gülümser Şekerlik Sokağa…Gazozlar dağıtılır mahalle halkına Gürbüz amcaların gazozhanesinden…Bayram olur Şekerlik Sokağın Toprak damlı evlerinin avluları damları….Doğan her çocuk bu sokağın çocuğudur artık…Her evden ayrı bir terbiyeyi, ilmi, görgü göreseği öğrenerek büyür.
Balıkçı Halil Amcanın düğünler de davul zurnayla birlikte coşkusu doldurur sahneyi. Oynadıkça sokak sakinlerinin keyfi yerine gelir, döndükçe, sokağın gönlü şenlenir. Terzi Buranların ve Balıkçı Halillerin oyunları damga vurur düğünlere şenliklere cümbüşlere.
Kıbrıslı emin amcanın karısı ve torunuyla suladığı muz yalaklarında domates salatalık fesleğen biber yeşerdikçe yeşerir, toprak damlı evlerde rüzgara kokuları karışan nergisler bitiverir.
Çocukluğumuzu da alıp götürür sokaklar ,yepyeni aşklara dert ortağı olur Şekerlik Sokak. Yeni doğmuş bir bebenin ilk emeklediği yüzünü sürdüğü toprak, Şekerlik Sokağın toprağı olur. Çocukların Fenerci havvaabanın, Mehmet Yıldızların, Karanların Terzi Buranların evlerindeki aşa karışır ortak olur sevinçler.
Şekerlik sokağın da hafızası vardır, insanlar gibi. Unutmaz tek katlı iki katlı şirin evleri, sokağa taşan sardunyaların rengini, boru çiçeklerinin mis gibi kokusunu, güllerin çeşidini.
Tabi hüzünler de yaşamın bir parçasıdır Şekerlik sokakta. Hele ki Mustafa abinin genç yaşta ölümü damga vurur yüreklere.
Daha 23’ünde bir kıza sevdalıdır Mustafa. Kız zengin mi zengin Mustafa fakir mi fakir. Bir o kadar da yakışıklı ve mağrur. Anasına açar yüreğindeki sevdayı. Anası Sabriye teyze ‘’ Oğlum bunlar zengin , baltamızı keskin taşa vurmayalım yavrum!.’ der ve zaten içine kapanık olan Mustafa gencecik yaşında hastalanır yatağa düşer. Bir ay içinde de ölür. Geriye sevdalandığı kızdan gelmiş sararmış mektuplar bir taş plak kalır. yankılanır bugün bile hala şekerlik sokakta mustafanın ve sevdalısından hatıra plağın sesleri sokakta…
Döndüm daldan kopan kuru yaprağa
Seher yeli dağıt beni kır beni
Götür tozlarımı burdan uzağa
Yarın çıplak ayağını sür beni
Mahallenin yakışıklı gencecik mustafası sadece anılarda hüzünlü bir gölge olarak kalır böylece. Karanların saf tertemiz kalpli Hüseyin ise ayrı bir neşeydi şekerlik sokakta. Sol cebinde nerden bulursa her zaman bir genç kızın fotoğrafı olur bu kız benim sevgilim isteyecekler bana derdi sevinçle. Askerlik yapmaya çok isteklidir ama malum yapamayacağını bilmez hep askere gideceği günlerin hayalini kurar; bir gün bir komutan duyar hikayesini hüseyin’in ve tamamlamak için kolları sıvar. Bir ünüforma giydirilir Hüseyine ve bir günlük de olsa asker olur hüseyin. Yurdu ferteder gönlünde. Hevesi içinde kalmaz Hüseyinin sağolsun o komutan da. Yıllar oldu göçüp gitti Hüseyin de sessizce.
Yine Ahmet Karanların sulama havuzu Şekerlik Sokaktaki çocukların cümbür cemaat yıkanma cofuldama yeriydi. En çok da anasız büyüyen Fatma yüzerdi. Kimseyi takmadan korkocağı kimse olmadan koskoca kurbağalar havuzda vıraklarken. Evlerin önünden geçen su arkları bahçelerdeki meyve sebzeyi sular; Esentepeli Civan Haceli de herkesin suyunu dağıtırdı Şekerlik Sokakta.
Köşenin başındaki müstakil evde yaşayan aile ise Bakırcı İsmaillerin evidir. Ermenek’ten gelip mahallemize yerleşmiş ve Şekerlik Sokağın arasına karışmış bu tertemiz yüzlü aile de bakırlarını kalaylayanmış ayna gibi , pasparlak cisminde hünerli ellerin izlerini bırakıp gitmişlerdir ebediyete. Yerlerinde şimdi o taş ev, tüm hatırasıyla sessizliğe bürünmüştür.
İsmail Ağanın hanımının tertemiz işleri yatak döşeklerindeki kaneviçelere en güzel düşleri dokumuş apak patiskalarda büyütüp gitmiştir hayallerini. Bir eve bir kadının ne kadar çok yakıştığını; Bakırcı İsmail ağaların evinde titizliğin ve yapılan el işlerinin güzelliğinde görürdünüz.
Yine şekerlik sokağın köşesindeki eski Rum evinin birinci katında tek göz odada oturan Meryemo nenenin, bir penceresinin önünde çulfalığını bir köşesinde ıstarlığının görürdü komşular. Kıbrıslı Meryoma nine mahallenin tüm yolluklarını kilimlerini sabahlara kadar gah gaz lambasının ışığında, gah günün ilk aydınlığında dokur durur olacaktır yıllarca. Bugün hangi eve konuk olsanız mutlaka kıyıda köşede, yüklüklerde ambarda Meryoma ninenin dokuduklarından izler bulursunuz hala…
Arap Bilginlerin evinin altında oturan Kıbrıslı spiker, Trt Bayrak Radyosunda proğramlarını sunup da akşam evine döndüğü vakit, mahalleliye haber salınır, akşama çok güzel film vardır çünkü ve Şekerlik Sokağın tek siyah beyaz televizyonu da onların evinde, dostça kucak açardı akşamları sokağın sakinlerine. Evin kolidoruna sinema gibi kurulu televizyon baş köşede, kadınlar, konu komşu, çor çocuk yerlerde; sıra olup bağdaş kurmuş halde hep birlikte izlerlerdi yeşilçamın dram yüklü filmlerini.
Nalbantların Remzi dayı ve ailesi hem yük hem konu komşu taşırdı sağa sola. Haftasonu gelip de goca çaya çimmeye gidildimi de, çor çocuk doluşulur kamyon kasasına; tüm mahalleli birlikte geçirirdi haftasonunu. Dolma tencereleri , batırıklar, samsıra, patates salatası, çayın soğuk suyunda soğutulan karpuzlar eşlik ederdi kalabalık sofralara. Kimin de de piknik kalenin orda devam eder konu komşu çor çocuk en güzel pozlarını verirdi kayalıklarda, çekilen fotoğraf makinalarının ölümsüz ekranına .
Özel günlerde mevlütlerde gelin görme cenaze doğumlarda Kuranımızı okurdu apak tülbentiyle Orhan Sunaç’ın annesi Zekiye Hanım teyze . Bugün o ahşap, eski ev de okunan kuranların, ve kaybolan yıllarımızn suskun tanığıdır sessizce.
En çok hüzünlediğim isimlerden biriydi Rahmetli Orhan GARİP amca. Küçücük yaşımın akıl erdiremediği Garip soyadına takılır, onu hiç kimsesi olmayan yapayalnız çok fakir bir insan sanır; kamyon kamyon taşıdığı zengin dostluklarda akıl sır erdiremezdim. Rahmetli Orhan Garip amcanın soyadına. İlkokulda Türkçe kitaplarında okuduğum hikayelerde hep o garipliğin izini sürdüm yıllarca. Yıllar Sonra anladım ne demekmiş Orhan GARİP Amca.
Tüm bu insanlar şimdi neredeler neden bir gölge gibi kaldılar yaşamımızda? Hepsi Yaşar Kemal’in bir ada hikayesi kitabında olmayı haketmiş insanlar gibi özel eşsiz bu insanlarımız belkide masumiyet çağımızın son tanıklarıydılar. Rum’u Selanik muhaciri, Kıbrıs Göçmeni, Mısırlısı, Arabistan uzantısı ve Girit Adalarından gelen Hikayesi ve Anamurun yerlisiyle her zaman dost kardeş barışık yaşadı Şekerlik Sokağı.
Her taşın her yumrunun altında geçmişin izi vardır Şekerlik Sokakta. Her insanın bir ayak izini saklar, asfaltının altında. Bugün yürüyüp geçtiğimiz o masal diyarda, her insanın bir portresi her evin bir hikayesi yatıyor toprağının altında. Saklı bir tarihi taşıyor ruhunda. Yeter ki duymak iste… Görmek iste…, Yüreğinde hissetmeyi dene Şekerlik Sokağın sesini… Bir toprak kokusu sızılatır burnunun ucunu. Devam eder gider eski bir plakta Şekerlik Sokağın şarkısı….
Gülden Mahmut
Toprak Damlı Evlerin Çocukları
Konunun geçtiği, Şekerlik sokak, Mersin ilinin en batsında küçük bir kasaba Anamurun bir sokağıdır. Sokağın sosyolojik ve toplumsal tahlili yapılır..
Gülden Mahmud kimdir : 1977 Yılında Anamur ´da doğdu. İlk ve Ortaöğrenimini Anamur’da tamamladı. Atatürk Üniversitesi Kazımkarabekir Eğitim Fakültesi Edebiyat Bölünden 2000 yılında mezun oldu .İlk olarak Anamur Güngören İlköğretim okulun da göreve başladı. Daha sonra Gaziantep, Edirne ve İstanbul’da farklı okullarda Edebiyat öğretmenliği yaptı. Bekar ve 1 çocuk annesi olan Gülden Mahmud 2017 Eylül ayından itibaren Valide Sultan Mesleki Teknik Anadolu Lisesi’nde müdür yardımcısı olarak görevine devam etmektedir.
Şekerlik sokak , Afyoncu Hasan Ağa yazısı gibi her hangi bir öykü değil. Herkes güzel öykü yazamaz ama yazanlarda var. Senin güzel öykü yazanlardan farkın şu :
1 – Öykü güzel.
2 – Öykü şiirsel ve destansal bir anlatımla yazılmış. Yani tam duygu katılmış. Adeta görsel , fotoğraf hatta video görüntüsü gibi.
3 — Yazıda aynı zamanda müthiş sosyolojik tahlil var. anılar var, duygu var, insanların iç dünyaları, anlayışları var. Bu farktır işte.
4 – Anlatım sade, halk diliyle, sanki anlattığın insanlar , olaylar sade halk olunca dil bir anlamda sade ve herkesin anlayacağı gibi.
Gülden hanım size teşekkürler bu gibi çalışmalar için.
Güzel bir yazı olmuş. Kaleminize sağlık.
Sizi kutlarım sayın Gülden Mahmut .Modern Edebiyat sanat işte bu,şiir bu.,:”uyanık uyuyanların gören düşleri ” dediğimiz bu,acılara travmalara boğulmuş bir toplumda bir köşeye çekilip hayal kurmak düş görmek değil modern edebiyat sanat.Bir sokakta hayatı kilim dokurcasına ilmik ilmik düğüm düğüm imlemek,düz yazı – nesir- ile şiir arasındaki her tür sınırın ortadan kalktığı bir zaman ve mekana varmak.Biz Fransa da 3 arkadaş ,Gérard Augustin Michel Bulteau ve ben ,bu nedenle hiçbir zaman ” şiir yazıyoruz” demedik.Çünkü ,şiir düşen bir hazan yaprağının hüznünde ,veya fransız modern edebiyatının büyûk ismi Julien Gracq ın bir kenti sokak sokak,adım adım,santim santim arşınlayan yontan şekli şemalindedir,( La forme d’une Ville) sîzin Şekerlik Sokakta ki gibi.Yöre Halkının türkçe ağız dilini olduğu gibi yazmak ta levantenlerin,kompradorların ” Istanbul türkçesi” diyerekten mahvettikleri dilimizi savunmanın özüdür.” Neydeyon gız” ı anlam olarak ta,yazı olarak ta hiçbir biçimde ifade edemezler..her sözcüğü n her harfin oluşumunun ardında halkìn binlerce yìllık yaratìcı matematik zekası ve bilgeligî ve türkü çağıran yüreğinin sesi vardır.Nazımın Orhan Kemal icin ” onu okurken şiir okuyorum gibi oluyor” dedigidir Edebiyat,sanat.Íşte bu özellik KARACAOĞLAN dır, sorun Karacaoğolan i bugün yeniden yazmak değil,KARACAOĞLAN ı bugün yaşamaktır.Ve Şekerlik Sokak ta siz bunu yapıyorsunuz,ne mutlu size bize,ki Anadolunun yeniden Ana Dolu olma yolunda haberini müjdesini veriyorsnuz.