LOKMAN HEKİM ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
Uğur Pişmanlık
“Bilgeliği körlerden öğrendim.
Çünkü körler yoklamayınca
adım atmazlar.”
Lokman Hekim
Efsanevi kişilik olarak Lokman Hekim
Genel olarak “Lokman ya da Lokman Hekim Kuran-ı Kerim’de ve halk efsanelerinde bahsi geçen, hikmet sahibi olduğuna inanılan kişi olarak” tanımlanmaktadır. (wikipedia)
Lokman Hekim, kimi kaynaklarda efsanevi bir kişilik olarak tanımlanmaktadır. Lokman’ın, gerçekte yaşadığına ilişkin bulguların az sayıda olmasına karşılık, onun yaşadığını kabul eden bir çevre de mevcuttur.
Lokman Hekim’in İslam‘a göre peygamber olduğuna dair iddialar bulunmakla beraber İslam âlimlerinin genel görüşü peygamber olmadığı yönündedir. (Özek) Bu görüşe göre, Lokman Hekim efsanevi değil yaşamış bir kişiliktir, ancak peygamber değildir. Ama genel olarak bilim dünyası, özellikle tıp dünyası onu yaşamış bir kişilikten çok efsanevi bir kişilik olarak kabul etme eğilimi içerisindedir. Bu yüzden de tıp tarihinde Lokman Hekim’e pek rastlamıyoruz.
Tıp tarihinde, batılı mitolojik unsur olarak Asklepios karşımıza çıkarken doğuda ise Lokman Hekim ön plandadır. Yaşamış kişilikler açısından bakıldığında da batıda Hipokrat, Galen ve Dioskorides gibi isimlere karşılık doğuda İbn-i Sina ve Galen gibi isimler eczacı ve hekimleri görülür.
Ancak Lokman Hekim’i belge ve bilgi yetersizliği nedeniyle, örneğin bir İbn-i Sina ya da Hipokrates gibi yaşamış gerçek bir kişilik olarak saymak son derece zordur.
Aslında belki bir tane değil birçok Lokman hekim vardır. Belki de “Lokman Hekim” sağlık ve hastalıkları iyileştiren insanlara verilen genel bir isimdi. Bunu bilemiyoruz. Başka ve güçlü bir olasılık ise farklı zaman ve coğrafyalarda yaşamış bazı hekimlerin, toplumların saygı ve övgüsünü kazanmasından dolayı, simgesel anlamda Lokman Hekim adlandırmasıyla karşılık bulmuş olabilir.
Lokman Hekim kişiliği, zaman zaman Antik Yunan’da yaşamış hekim Aisoppos ile birlikte, bazen Dioskorides’le anılır ya da onunla aynı kişi olduğu da öne sürülür. Bu durum, bizim Anadolu’da Köroğlu olarak bildiğimiz halk şairi ve destan kahramanına, Orta Asya toplumlarında Goloğlu, Galoğlu hatta Mezapotamya’da Zaloğlu olarak karşımıza çıkması ve adlandırılması gibi bir şeydir.
Efsaneler ile gerçekler karışınca ortaya böyle bir tablo çıkmaktadır. Halk arasında Lokman Hekim’in dolaştığı ve gezdiği yerlerde ağaçların, otların ve bitkilerin dile gelerek şifalarını açıkladığı söylenir.
Lokman Hekim’in ölümsüzlük otunun sırrını bildiği ve ölüme çare bulduğu, bu bilgilerini yazılı olarak kaydettiği, ancak, güçlü bir rüzgârın onun notlarını kıyısında oturduğu nehre düşürdüğü aktarılır.
Lokman Hekim’in ölümsüzlük iksirini bulduğu ancak formülü kaybettiğine dair çeşitli efsaneler mevcuttur. Formülü nasıl kaybettiği ise değişik kaynaklarda değişik şekillerde anlatılır. Bir efsaneye göre içinde ölümsüzlük iksiri bulunan şişeyi köprüden geçerken düşürüp kaybetmiş, bir başka efsaneye göre ise eline yazdığı ölümsüzlük formülü yağmurda silinmiştir. (Özek)
Benzer bir olaya, Gılgamış destanında da rastlanmaktadır. Bu destanda, ölümsüzlüğün peşinde koşan Gılgamış, yaşadığı bütün serüvenlerden sonra, ölümsüzlük otunu ele geçirir. Ancak, o da bir nehir kenarında uyurken, ortaya çıkan bir su yılanı, Gılgamış’ın torbasında ölümsüzlük otunu alır ve nehrin içinde kaybolur.
Lokman Hekim, Şahmeran efsanesinde ise Camsap olarak çıkar karşımıza. Efsaneye göre, Şahmeran ölmeden önce Camsap’a, öldürüldükten sonra kazanda kaynatılan suyunun son kalan kısmını içmesini, bununla tüm bitkilerin dile gelerek hastalılara şifalarını açıklayacağını öğütler. Rivayete göre bitkilerin dilini ve sırrını bilen efsanenin kahramanı Camsap, işte bu Lokman Hekim’dir.
Bitkilerin dile gelmesini sadece efsanenin ürünü olarak algılamak gerekmektedir. Bunu daha gerçekçi bir yaklaşımla, eğer yaşadıysa Lokman Hekim’in aldığı eğitime ya da onun ilgisi ve bilgisine bağlamak daha gerçekçi olacaktır.
Gerçekte yaşadıysa Lokman
Orta Çağ’ın başlarında yaşadığı ileri sürülen Lokman Hekim, hem hastaları dinleme-anlama hem de otlardan yaptığı ilaçlarla iyileştirme işlevi ile (henüz ayrışmamış olan bilimler *) tıp ve eczacılığı bir arada temsil eder.
Bir tıp adamı ve bilgin olarak tasavvur edilen Lokman Hekim’e ilişkin bilgiler son derece sınırlıdır. Var olan kaynaklardan aktarılan bilgilerin bir bölümü ise efsaneler ile iç içe geçmiştir. Tarihsel kaynakları oluşturan metinlerde, Lokman’ın bilgi ve deneyimlerini aktardığı yazılı bir yapıtı ya da notları olduğuna dair herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Varsa da bilinmemekte ve günümüze ulaşamadığı söylenmektedir. Ondan günümüze, sadece kuşaklar boyu dilden dile aktarılan öğütleri kalmıştır.
Lokman’ın kendisine ilişkin bilgiler ise, daha çok sözlü anlatımlar ile onun yaşadığı çağ ve sonrasında, başkalarının kaleme aldığı yazılı belgelerdir.
Tarihsel metinler onun, İslamiyet’ten hemen önce yaşadığına dair bilgiler vermektedir. Bu açıdan bakıldığında, Lokman Hekim’in, geç pagan dönem ya da İslamiyet’in ortaya çıkmasının ön koşullarının oluşmaya başladığı erken dönemde (M.S. 4.-5. yy.) yaşadığı saptaması yapılabilir. Bu durumun ortaya koyduğu şey ise, onun iddia edildiği gibi bir İslam âlimi olduğu savunusunu geçersiz kılmaktadır.
Lokman Hekim’in doğduğu yer (ülke) tam olarak bilinmemektedir. Bazı kaynaklar, Lokman’ı Arabistanlı olarak aktarırken, kimi kaynaklar ise onun Mısırlı ya da Habeşistanlı olduğunu vurgular. (Anabritannica)
Lokman, genel olarak doğu toplumunun bir insanıdır. Lokman Hekim’e ilişkin resimli tasvirler, onu hep üzerinde cübbesi ve başında fesi ile geleneksel doğu kıyafetleri içerisinde betimlemeleri yukarıdaki savı doğrular niteliktedir. Öte yandan batılı kaynaklarda Lokman Hekim’e rastlanmaz.
Lokman Hekim hem tıp biliminin hem de Eczacılık Bilimi (farmakoloji)’nin, yani eczacılığın öncülerinden biri olarak sayılmaktadır.
Lokman’ın, tıp ve eczacılık konusunda, kendinden önceki sürecin tarihsel birikiminden beslendiği vurgulanabilir.
Lokman Hekim, bu gelişmelerin belki de yoğun olarak yaşandığı bir zamanda yetişmiş, bu yöndeki gelişmesine, belki de yaşadığı ve etkilendiği bir olay neden olmuştur.
Bilgelik ve hayatı bilimsel bakış açısı ile yorumlaması onu öne çıkaran taraflarını oluşturmaktadır. O, tüm doğayı bir laboratuvar olarak algılamış ve doğanın tüm canlı varlıklarını birer şifa kaynağına dönüştürmüştür. Bu bakış açısı ile Lokman Hekim’in, doğanın kendisine sunduğu tüm malzemelerden yararlı ilaçlar yaparak hastaları, sağaltma (iyileştirme) işlemi binlerce yıldan bu yana yapıldığı bilinmektedir.
Eğer yaşadıysa, Lokman Hekim’in çok yer gezmiş olmasının da onun bilgi, gözlem ve deneyimlerini zenginleştirerek yetişmesinde ve bir hekim olarak yetkinleşmesinde etkili olduğunu söylemek sanırım yanlış olmayacaktır.
Az önce Lokman’ı öne çıkaran şeyin, onun hayatı bir bilim insanı olarak algılaması ve bu yönde yorumlaması olduğu vurgulanmıştı.
Kuran’da, onun adını taşıyan bir sure yer almaktadır. Bu surede, Allah tarafından Lokman’a hikmet verildiği belirtilir. Oğluna verdiği öğütler anlatılır. Yorumcular, Lokman’ın öğütlerinin, İslam geleneğinin bir uzantısı olduğunu ve onun görüşlerinin İslam öğretileri ile özdeş olduğunu dile getirirler.
İslamiyet’in, Lokman Hekim’in öğretilerini sahiplenmesi, başka birçok konuda olduğu gibi kendi kuramsal temellerine bir dayanak bulma çabasından kaynaklanmaktadır. Bu durum başka dinlerde ile ideolojilerde olduğu gibi, geçmişten beslenme, geçmişe yaslanma ihtiyacının bir sonucu ve ürünüdür. Her uygarlık kültürü, ideolojik açılımda olduğu gibi, dinlerde de kendilerinden önceki dinsel inanış ve ritüeller üzerinden şekillenir.
Çeşitli kaynaklarda yer alan Lokman Hekim düşüncelerini dile getirdiği öğütler tamamen insancıldır. Bu öğütler, o çağ içinde naif de olsa evrensel nitelikler taşımasından dolayı, hümanizm için bir katkı yaptığı söylenebilir. Bunun da ilk çıkış sürecindeki İslamiyet’in söylemleri ile örtüşmesi (başka bir tanımlama ile onu içermesi) doğaldır. Çünkü Lokman Hekim’in yaşadığı çağın evirilme süreci de tek tanrılı dinlerin ortaya çıkmasına kaynaklık eden bir iklime doğru yol almaktadır.
Lokman Hekim’in hem başka toplumlarca benimsenmesi hem de adının günümüze kadar ulaşmış olması, onun, evrensel kişiliğini ortaya koymaktadır.
Lokman’ın bütün bir yaşamı, hekimlik ve insanlık için vakfedilmiş bir yaşamdır. Onun gösterdiği çaba, niteliği gereği kamusal özellikler taşımaktadır. O, bunun bilincine varmış bir bilim insanı olarak bildiği her şeyi devam eden nesillere kazandırmış ve bu tutumu onun evrenselliğe açılan penceresi olmuştur. O, bunları şan, şöhret, para ya da birilerine yaranmak için değil insanlık için yapmıştır.
Onun felsefesinde de diğer bilim insanları ve filozoflar gibi evrensel değerler yer alır. Şifa dağıtan bir hekim olarak, o da bu alandaki katkılarıyla folklorik tıp tarihindeki ölümsüz yerini almış bir bilge kişiliktir.
*Amerika kıtasında yaşayan Kızılderililerinden, Afrika’nın yerli kabilelerine, Orta Asya Şamanlarından, Eski Çin topluluklarına ve Anadolu’daki eski uygarlıklardaki toplumlara kadar birçok toplum gerek yaraları gerekse hastaları iyileştirmede çeşitli otlar ve bitkilerden elde ettikleri ilaçları kullanmaktaydılar.

Bir Lokman Hekim yontusu

Temsili bir Lokman Hekim çizimi
Kaynaklar:
Prof. Dr. Ali Özek & Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Kur’an-ı Kerim ve Türkçe Açıklamalı Meali, Lokman Suresi dipnot, 1992.
Anabritannica Ansiklopedisi, Ana Yayıncılık, 1991, İstanbul.
Uğur Pişmanlık kimdir :Deneme yazarı, gazeteci, fotoğraf sanatçısı, dergi ve yönetmeni, senaryo yazarı. 1961, Tarsus / İçel doğumlu. Öğrenimini yarım bıraktı. Hayatının bir bölümünü işçilik yaparak sürdürdü. 12 Eylül (1980) döneminde bir süre tutuklu kaldı.
Aratos felsefe dergisinin yayıncısı. Tarsusta , bir üniversiteyi aratmayacak kadar gelişkin bir eğitim okulunun kurucusu. Türkiyenin pek çok kentinde felsefe okullarının kurulmasına öncülük yapmaktadır. Başlıca kitapları alfabetik sırayla; Antik Çağ’da Tarsuslu Filozoflar, Boyun Eğmeyen İnsan, Gezginlerin Gözüyle Tarsus, Tarsus İşçi Sınıfı Tarihi olarak sayılabilir.
Uğur Pişmanlık
çok harika bir makale.
teşekkürler
Lokman Hekim in ölümsüzlüğün ilacını bulma ve serüveni ile Sümerlerin Gılgamış ının ölümsüzlüğün ilacını bulma ve serüveni arasında çok yakın ilişki vardır. Gılgamış Destanının önemli bir bölümü Amanos dağları ve Çukurovada geçer. Uğur hocamızı kutlarız bu çalışması ile ilgili.